2020'ye doğru giderken: Açlık grevinin sembolü Beyaz Tülbentli Anneler

  • 09:02 29 Aralık 2019
  • Dosya
Şehriban Aslan-Medya Üren
 
DİYARBAKIR - Açlık grevinin sembolü haline gelen Beyaz Tülbentli Anneler,  açlık grevi eylemleri süresince yaşadıklarını anlatarak, verdikleri mücadeleden sonuç aldıklarını söyledi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, 8 Kasım 2018 tarihinde süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. Leyla’nın ardından Mart ayı ile birlikte tüm cezaevlerinde açlık grevi başladı. Leyla ve grevdeki tutsak çocukları için sokağa çıkan Beyaz Tülbentli Anneler açlık grevinin sembolü haline geldi. Beyaz Tülbentli Anneler açlık grevi döneminde yaşadıklarını anlatarak birlik ve beraberliğin önemine vurgu yaptı. 
 
‘Ölüm gibi bir dönem yaşadık’
 
Açlık grevi eylemlerinde Beyaz Tülbentli Anneler arasında yer alan Aysel Ateş, o dönemde yaşadıklarının tarifinin dahi yapılamayacağını kaydetti. Eylemin ilk aşamasının Leyla Güven ile başladığını ardından tüm cezaevlerine yayıldığını dile getiren Aysel, o süreçte tabiri caizse yaşamlarının karardığını söyledi. Aysel, “Ne yemek ne de su içebiliyorduk. Ne zaman sabah olacak ta gidip o parkın karşısında oturacağız diyordum. Oruçluyduk aynı zamanda ne sıcaktır, ne soğuktur, ne yerdir, ne betondur demeden aylarca eylemimizi sürdürdük. Orada ki polislere feryat ediyorduk. Sizin de çocuklarınız var diyordum. Barış eli uzatıyorduk, insanlar açlıktan ölmesin diyorduk. Biz kurban dedikçe onlar silahın namlusunu bize doğrultuyordu. 21’inci yüzyıldayız ve bir insan nasıl açlıktan ölüyor? Öyle bir süreçti ki yarabbi canımı al da sabahı görmeyeyim diyordum. Neler yaşadığımızı kelimelerle anlatmaya yetmez. Ölüm gibi bir dönem yaşadık” dedi.  
 
‘Anneler yaşatmak için ölmeye geliyor’
 
Cezaevinde ve açlık grevinde olan oğlu Mehmet Veysel Ateş’in cezaevi arkadaşı olan Mahsun Saruhan’la kısa bir diyalogunu anlatan Aysel, “Oğlumun ve Mahsun’un ayakta kalmasına şaşırıyordum. Özellikle Mahsun’u tuttuğumda kemikleri elime batıyordu. Bize, ‘biz iyiyiz ama siz eyleminize devam edin arkadaşlarımız ölmesin’ diyordu. Çocuklarımız o haldeyken bile bize güç veriyordu. Biz gücü çocuklarımızdan alıyorduk. Günden güne eriyen çocuklarımız için eylem yapmaya başladık. Bizim sembolümüz beyaz tülbendimizdi. Barışın simgesiydi. Biz barışın simgesi olan tülbentlerimizle gittiğimizde bize, vekillerimize, hakaret edip taciz ediyorlardı. KOAH hastası olan bir anne vardı. Bilerek etrafımız kapatılıp TOMA’dan egzoz gazı bırakılıyordu. Ne olursa olsun çocuklarımızın peşindeyiz dedik. Çocuklarımız açlık grevindeyken bir de yaşamına son verenler oldu. Zülküf Gezen’in şahadetini duyduktan sonra her gün ölüp ölüp diriliyordum. Şahadete ulaşan çocuklarımıza da sonsuz saygılarımı sunuyorum. Amed ve Gebze’deki anneleri selamlıyorum. Anneler yaşatmak için ölmeye geliyor dedik ve çıktığımız yolda başarıya ulaştık” ifadelerini kullandı.
 
‘Çocuklarımızdan güç aldık’
 
Oğlu cezaevinde olan ve Beyaz Tülbentli annelerden olan Aysel  Yesure Tufan, öncelikle Leyla Güven’i selamlayarak konuşmasına başladı. Yesure, “Leyla Güven haksızlığı kabul etmedi. Çocuklarımız da aynı şekilde haksızlığı kabul etmeyip aylarca açlık grevine girdiler. Karşılarına geçince, ‘gözünüz yaşlı mı, ağladınız mı’ diye soruyorlardı. Bizlerde olur mu bizler aslanların annesiyiz diyorduk. Fakat çocuklarımızın karşımızda zorla durduğunu görebiliyorduk. Bir gün yine cezaevine gidince bana, ‘inisiyatifi senin ellerine veriyoruz. Anneleri toplayacaksın. Mücadele etmeyene kadar bizim kapılarımızı açmayın’ dediler. Ben de onlara söz verdiğimi ve bana verilen inisiyatifi kullanacağımı söyledim. Cezaevinden çıkınca tek olduğumu gördüm ve Aysel, Yıldız, Xezal anneyi aradım. Anneler geldi tüm basın ordaydı. Oturma eylemimize başladık polisler geldi. Israrla kalkmamızı söyledi fakat biz de çocuklarımızın talepleri kabul edilmeyene dek gitmemekte ısrarcı olduğumuzu söyledik. Bunun üzerine polisler bizi darp etti. Basını da uzaklaştırdılar. Bizi otobüse koydular başımı alıp araç koltuğuna vurdular. Anneler benim boğulduğumu görünce şoföre saldırıyor. Şoför aracı bırakıp kaçtı, başka poliste, ‘amirim bırakın o kadını dışarı gelin’ dedi. Beni bırakınca nefes alabildim ve yeniden doğmuş gibi oldum. Sonra hastaneye kaldırıldım ve ardından alanlara girdik” diyerek direnişlerinin başlama serüvenini anlattı.
 
‘Sürüklediler, saçlarımızdan tuttular, duvardan attılar’
 
Eylemlerine Koşuyolu Parkı’nda devam ettiklerini aktaran Yesure, “Emniyet amirleri oturamayacağımızı söyledi. Çocuklarımız orada açlık grevindeyken hiçbir güç bizi kaldıramaz dememiz üzerine bize saldırmaya başladılar. Kadın polislerden ikisi sırtıma vurmaya başladı. Arkama baktım ben de müdahale etmeye çalıştım baktım cezaevi önünde bana saldıran emniyet amiri arkamda duruyor. Bizi yerlerde sürüklediler, saçlarımızdan tuttular, duvarlardan attılar. Kürtlere karşı eğitilen polisleri ve onları eğitenleri kınıyorum. Cezaevinde de çocuklarımız daha çok zorluk ve zahmet gördü. Zülküf Gezen’in, Medya’nın, Ayten’in ve diğer çocukların şahadet haberi geldi. Öyle evlatlar yetiştirdikleri için annelerinin ellerinden öpüyorum. Şehitler hiçbir zaman ölmez. Bunları gördükten sonra eylemlerimizde çok daha fazla kararlı olduk” ifadelerini kullandı. 
 
‘Bir olduğumuz sürece yapmadığımız şey yok’
 
Açlık grevleri için Meclis’e gittiklerini fakat HDP dışında kimsenin onlarla görüşmediğini kaydeden Yesure, muhataplarının AKP olduğunu söyledi. Yesure, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un yanına gittiklerini belirterek, “Çocuklarımızı kurtarmak için buraya geldik. Meclis başkanı bize söz vermeyeceğini fakat ileteceğini söyledi. Beş altı gün Meclis’te kaldık, Meclis tatil odu. Sonra tüm kurumlar bizi ziyarete geldi. O dönem neredeyse her yere gittik ve elimizden ne geldiyse yaptık. Biz bir olduğumuz sürece yapamayacağımız şey yoktur. Bunun en iyi örneğini açlık grevlerinde gördük” dedi.
 
‘Hiçbir engeli tanımadık’
 
Cezaevinde olan Mehmet Yıldırım’ın annesi ve beyaz tülbentli annelerden olan Xezal Yıldırım da, “Çocuğum altı ay boyunca açlık grevindeydi. Çocuğum ayakta duramıyordu. Kardeşi ile gittik yanına, ‘keşke seni o halde görmeseydim’ diyerek ağlamaya başladım. Bir günde oğlum beni aradı ne yaptığımı sordu sobayı yıkadığımı söyledim bana, ‘anne arkadaşlarımızın ve bizim durumlarımız iyi değil. Eğer siz bir şey yapmazsanız durum hiç iyi olmayacak’ dedi. Ben de hemen çıktım durakta Yesure ve Aysel anneyi gördüm. Cezaevinin önüne gittik 8 anneydik. Yaptığımız hiçbir şeye izin verilmedi. Bizi yerlerde sürüklediler. Bizi döve döve otobüse bindirdiler. Ya çocuklarımızın grevi bitecek barış olacak ya da biz durmayacağız dedik. Çocuklarımız için her şeyi yapardık. Oruçlu olmamıza rağmen hiçbir engeli tanımadık. Açlık grevi döneminde aileler, anneler, çocuklarımız yeterince acı gördü. Biz artık annelerin ağlamasını istemiyoruz” diye konuştu.