Tülay Hatimoğulları: İktidar İmralı başvurusunu yılan hikayesine çevirdi

  • 10:47 25 Aralık 2024
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İmralı başvurusuna dair “Yılan hikayesine çevrilen DEM Parti’nin İmralı ile görüşme talebine verilmiş bir yanıt yok.  Yapılması gereken acil olan şey, İmralı kapılarının açılması ve Sayın Öcalan’la  görüşmenin sağlanması” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) belediye eşbaşkanları ile yerel yönetim politikalarının, kayyımların ve yol haritasının tartışılacağı toplantı gerçekleştirecek. Toplantının açılış konuşmasını DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, basın açıklaması gerçekleştirdi. 
 
Kayyıma karşı iki kere seçildiler
 
Yerel seçimlerde de iktidarın 23 yıllık politikalarında olduğu gibi hileye başvurduğunu söyleyen Tülay Hatimoğulları, kayyım atamalarını hatırlattı. Tülay Hatimoğulları, “Bütün bunlara rağmen siz değerli eşbaşkanlarımızın öncülüğünde, değerli halkımızın ferasetiyle bu oyunları ters yüz ettik ve belediye sayımızı arttırarak bu seçimleri bu şekilde gerçekleştirmiş olduk. Sizler iki kere seçilmiş insanlarsınız. Birincisi 100 bine yakın insanın katıldığı ön seçimlerle seçilip aday oldunuz, ikincisi Yüksek Seçim Kurulu’nun gerçekleştirdiği resmi seçimde belediye eşbaşkanları olarak seçildiniz. Kayyımcı anlayış bu tabloyu iyi görmeli ve iyi anlamalı. Bu tablo kıymetli bir tablodur. Bunu da kayyımcı rejim iyi anlamalı, ona göre de davranmalıdır” dedi.
 
‘Bu başarı partimizden vazgeçmeyeceğiz diyen halkımızın iradesidir’
 
Türkiye’nin batısında gerçekleştirilen kent uzlaşısında elde edilen başarıya da değinen Tülay Hatimoğulları, toplumun kayyımcı zihniyete bir kez daha "dur" dediğini belirtti. Tülay Hatimoğulları, “Siz kayyım atasanız da biz partimizden asla vazgeçmeyeceğiz diyen değerli halkımızın iradesidir bu başarının altındaki sebep. Yine bu başarının altındaki sebeplerden biri, bu ülkede yaşayan Kürtler, Araplar, Türkler, Ermeniler ve burada sayamadığımız birçok halk ve birçok inancın el ele vererek bu zihniyete karşı ortaya koyduğu tutumdur. Yine bu başarının arkasında emekliler vardır, asgari ücretle geçinemeyenler, barınamayanlar vardır. Giyimine kuşamına karışılan kadınlar, yaşam tarzına müdahale edilen kadınlar, kadın cinayetlerinde katledilen kadınların iradesinin sonucudur bu seçimler. Otoriter rejime karşı biz adil ve özgür bir toplum içinde, barış ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz. Artık yeter, bu otoriterleşme bir an önce bitmelidir diyen bir anlayışın ürünüdür seçim sonuçları. O nedenle halkımızın bizlere güveni aynı zamanda bize büyük bir görev ve sorumluluk da yüklemiştir. Hata yapma, tembellik etme, ‘düşünmedik, yetiştirmedik, olanaklar yoktu’ gibi gerekçeler sunma gibi bir lüksümüz kesinlikle yoktur” sözlerini kullandı.
 
‘Bütün engellemelere rağmen çok yol aldık’
 
Halkın ihtiyaç ve taleplerine eşbaşkanlar olarak kulak vermek ve olanak yaratmak gerektiğini belirten Tülay Hatimoğulları konuşmasının devamında şunları belirtti: “Bunun öncelikli yolu elbette toplumsal talepler eksenli bir hizmettir. Biz kısa süre zarfında geriye dönüp pratiklerimize baktığımızda bu konuda çok yol aldık. Bütün olanaksızlıklara ve engellemelere rağmen çok yol aldık. Ama tabii ki bu yeterli değil, daha fazlasını yapmamız lazım. Türkiye halklarına sesleniyorum; muhalefet belediyelerinin, bu iktidarın onları çalıştırmamak üzerine nasıl yol ve yöntem izlediğini iyi biliyorsunuz. Ama neredeyse bütün belediyelerimiz 8 yıllık kayyım uygulamasıyla yerle bir edilmiş bir durumda. Borçsuz ve hatta kasasında para olan belediyelerimize kayyım atandıktan sonra o belediyenin paraları çarçur edilmiş, yandaşlara peşkeş çekilmiş ve belediyeleri biz kazanıp yönetmeye başladığımızda borçsuz belediyelerin borç batağı içinde olduğunu gördük. Kayyım gaspını zaten hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkiye’nin batısı keşke tanışmasaydı ama Esenyurt’a atanan kayyımla Türkiye batısı da DEM Parti dışındaki belediyeler de kayyım gerçeğiyle yüz yüze geldi. Şu an Türkiye halkları isterse AKP ve MHP’ye oy veren seçmen de kayyım rejimine ve sistemine artık karşı çıkmaktadır.”
 
Halkın ihtiyacından tasarruf edilir ama Saray itibarından tasarruf etmez
 
Kayyım rejimiyle yetinmeyen bu anlayış, belediyeleri çalıştırmamak, hizmet üretmemek ve ‘bakın seçtiğiniz belediyeler hizmet üretmiyor’ algısını yaratmak için daha neler yaptılar. Tasarruf genelgesi yayınladılar. Mesela Diyarbakır Büyükşehir Belediyemiz ulaşım sorununu çözmek için envanterine 157 yeni otobüs alması gerekirken bakanlığın bu kısıtlaması nedeniyle ‘14 otobüs alabilirsin’ denildi. Hafif raylı sistem projesi için başvurular yapılıyor, bakanlık bu başvuruları reddediyor. Bütün bunlar gerçekleşirken bir de madalyonun bir diğer yüzü var. Bakın, Hazine ve Maliye Bakanlığı tuvalet yapacak, 24 milyon TL parayı oraya harcayabiliyor. AKP’li Pendik Belediye 1 milyar TL masraflı yeni hizmet binasına onayı verebiliyor, bunda sorun yok. Halkın ihtiyacı otobüsten, raylı sistemden tasarruf edilir, yoldan kaldırımdan tasarruf edilir ama Saray itibarından tasarruf etmez. Diyanet İşleri Başkanlığı’na 8-10 bakanlık kadar bütçe ayrılmış bir başkanlık ama orada asla tasarrufa gitmezler.
 
Kayyımlar kredileri çalıp çırptılar, faturasını halka ödettiler
 
 
Yıllar boyunca kayyımlara her türlü kredi desteğini sağlayan bu kurumlar, söz konusu partimizin belediyeleri olunca bir anda tersine dönüverdiler. Belediye aynı ama yöneten hırsız olunca kredilerin kapıları sonuna kadar açılıyor; ancak halka hizmet söz konusu olunca ve bunu DEM Parti yapacağı zaman kredilerin kapıları yüzlerimize kapanıyor. Yıllar boyunca kayyımlara sınırsız olarak sundukları kredilerin geri ödemelerini, kayyımların döneminde talep etmediler. Şimdi belediyeleri bizler yönetirken birden akıllarına belediyelerin kredi borçları geldi ve bizden tahsil etmeye kalkıyorlar. Kayyımlar aldıkları kredileri çalıp çırptılar, faturasını kime ödetiyorlar? Halka ödetiyorlar. Bütün bu hırsızlık ve yolsuzluğun raporları Sayıştay raporlarına var, yani belgeli hırsızlık. Tüm bunları, AKP’li olmayan belediyeleri hizmet üretemeyen bir konuma sokmak için yapıyorlar. Gerçekten tarihte böylesi ağır bir düşmanlığı, böylesi derin bir düşmanlığı görmedik.
 
Dik duruşumuzdan vazgeçmeyeceğiz
 
Bizler yapmak istedikçe onlar engellemeye çalışacak. Bizler inşa etmek istedikçe onlar yıkmaya çalışacak. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, değerli halkımızla bağ kurmaktan vazgeçmedik, geçmeyeceğiz. Kayyım atamalarına rağmen belediyelerde partimizi yeniden, yeniden seçmek bunun en önemli kanıtıdır. Bizler dik duruşumuzdan vazgeçmeyeceğiz, halkımız dik duruşundan vazgeçmedi. Bizler halkımıza layık olan bütün hizmetleri, kent hizmetlerini, kültürel hizmetleri üretmek hepimizin boynunun borcudur. Yerel yönetimler halk için vardır. Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik belediyecilik anlayışımızla varız. Bilincimiz, inancımız, yaratıcılığımızdır bizleri bugüne kadar taşıyan. Halkımıza olan sorumluluk bilincimizdir. Biz bu bilinçle bütün yaratıcılığımızı kullanarak hizmet üretmeye devam edeceğiz.
 
Asla kabul etmiyoruz
 
Kaynak üretmek, yaratmak üzerine çeşitli projeler üzerinde DEM Parti olarak yerel yönetimler komisyonumuz çok ciddi çalışmalar yürütmektedir. Yurtdışında kuruluşlarla görüşmeler, dünyanın farklı ülkelerindeki belediyelerle kardeş belediyecilik geliştirmek, kültürel dokuyu bu anlamıyla güçlendirmek, yerellerde alternatif kaynaklar yaratmak… Bütün bunlar üzerinde duruyor ve hizmet üretmek için bütün çabamızı harcayacağız. Bizler Saray’dan yönetilen bir Türkiye gibi yerel yönetimlerin yine Saray’dan yönetilmesini asla kabul etmiyoruz. Demokrasinin asgari ölçütü yerelde ve yerinden yönetimdir, güçlendirilmiş yerel yönetimlerdir. Varsa bir anayasa planları, atılacak bir adım üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konu yerel yönetimleri güçlendirmek olmalıdır. Demokrasinin asgari koşulu da budur. Bizler, yerel demokrasiye inananlar olarak tüm çözüm fikirlerimizi, düşüncelerimizi, planlarımızı, programlarımızı bu çerçevede hayata geçireceğiz.
 
Asgari ücretin yüzde 30 artırılmasını kabul etmiyoruz
 
Dün akşam apar topar asgari ücret belirlendi. İşçi temsilcilerinin olmadığı bir masada belirlediler. Ve sonuç 22 bin 104 TL. İşte insanların bir senedir beklediği, insanların gece gündüz açlık çektiği bir dönemde, geçtiğimiz sene zaten asgari ücret 2. kez artırılması gerekirken arttırılmadı ve bir yıldır olan beklentinin sonucu ne yazık ki bu rakam. Bakın, yüzde 30 gerçekleştirildi; yeni yılda vergi, harç ve cezalar yüzde 43.93 arttı ama asgari ücret yüzde 30. TÜİK’in kağıt üstünde Saray’da belirlediği enflasyon rakamı şu an yüzde 45, ama ENAG’ın yani gerçek olarak enflasyon oranına baktığımızda bunun neredeyse 2 katı olan bir dönemde, hayat pahalılığının, gıdaların, kiraların, faturaların bu kadar arttığı bir dönemde asgari ücret yüzde 30 arttırılıyor. Bu insafsızlığın daniskasıdır. Bu adaletsizliğin daniskasıdır. Bu, bu iktidarın yurttaşlarına, açlık ve yoksulluk sınırındaki 50 milyon yurttaşına cezasıdır. Bu, "asgari ücretli sen öl, yaşama" demenin adıdır. 2025 bütçesi görüşmeleri yeni tamamlandı, hemen peşi sıra asgari ücrete yüzde 30 artış yapılmasını kabul etmiyoruz. Bu açlığın ve sefaletin ücretidir.
 
En güçlü mücadeleyi Kürt halkı yürüttü
 
Dünya, üçüncü dünya savaşının arifesinden geçiyor. Çok yoğun bir kaos var. 2011’de Suriye’de başlayan savaştan şimdi geriye dönüp baktığımızda geçtiğimiz birkaç gün içinde Esad yönetiminin devrildiğini ve yerine HTŞ’nin geçtiğini biliyoruz. Ama aynı zamanda Suriye’de, Rojava’da, Kuzey ve Doğu Suriye’de bugüne kadar başta IŞİD olmak üzere selefi, kadın düşmanı, halk düşmanı, farklı inançlara düşman olan anlayışlara karşı en güçlü mücadeleyi Kürt halkı yürüttü. Kobanê bunun en önemli sembolüydü. Kobanê, IŞİD’in yenilebileceğini bütün dünyaya gösteren çok ama çok önemli bir semboldü.
 
Şimdi Suriye'deki bu gelişmeler ışığında Türkiye’deki mevcut iktidar ne yapmaya çalışıyor? Rojava'nın kazanımlarını yok saymaya, Rojava’nın kazanımlarını yok etmeye çalışıyor. Bununla ilgili sahada askeri faaliyetin yanı sıra yine yürüttükleri diplomasi ile bunu yapmaya çalışıyorlar. Suriye’de yeni dönemde tesis edilmesi gereken rejim, demokratik bir Suriye anlayışıyla şekillenmelidir. Demokratik ve barışçıl bir Suriye inşa edilirse Türkiye o zaman daha çok güvende olur. Bu çağrımızı bir kez daha yapıyoruz: Sakın ola Kürt halkının orada, Rojava’da elde ettiği, fiili olarak yürüttüğü statüsünü elinden almaya kalkmayın. Orada güçlü bir direniş devam ediyor.
 
Başvuru talebi yılan hikayesine döndürüldü
 
Yılan hikayesine çevrilen DEM Parti’nin İmralı ile görüşme talebi… Haftalardır görüşme talebinde bulunmuş durumdayız ama bize henüz verilmiş bir yanıt yok. Buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Türkiye’de barışı inşa etmeye ekmek, tuz kadar ihtiyacımız var. Ülkenin içinden geçtiği ekonomik kriz ve yoksullukla mücadele etmek için de aynı zamanda barışa ihtiyacımız var. Kürt sorununun çözümüne ihtiyacımız var. Türkiye’nin demokratikleşmesi için onurlu barış ve demokratik zeminde Kürt sorununun çözümüne ihtiyacımız var. Biz çalışmalarımızı bu konuda daha çok derinleştiriyoruz, bu çalışmaları yaymak için faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
 
Yapılması gereken İmralı kapılarının açılması
 
Bu görüşme üzerinden bir sis perdesi oluşturmak, bu görüşme üzerinden sadece Kürt halkını değil milyonları beklentiye sokan, Batıyı da Türk’ü de beklentiye sokan bir anlayışı kabul etmediğimizin altını çizmek istiyorum. Yapılması gereken, acil olan şey İmralı kapılarının açılması, Sayın Öcalan’la görüşmenin sağlanması ve bu görüşme ile yetinilmeyerek bir barış projesinin nasıl hayata geçirileceğinin çalışmalarının yürütülmesidir.
 
Biz iki eş genel başkan olarak heyetlerimizle beraber parlamentoda gruba bulunan ve bulunmayan bütün siyasi partilerle iki temel gündemle görüştük. Birisi Kürt sorununun çözümü, diğeri de kayyım atamaları. Görüşmeye devam ediyoruz. Aynı zamanda bizim en büyük ihtiyacımız olan barışın toplumsallaşması, yani her yerelde bütün demokrasi güçleriyle ve barış yanlılarıyla, savaş karşıtlarıyla beraber bizler çalışmaları yerellerimizde de izdüşümü olarak sürdürüyoruz. Daha da büyütmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.
 
Talabanî’den Kürt halkının ulusal birliği vurgusu
 
Geçtiğimiz birkaç gün içerisinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ziyaret ettik. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Başkanı Sayın Bafil Talabanî ile görüştük. Sayın Talabanî ile bu sorunları konuştuk. Ortaya çıkan en temel iki mesaj vardı. Birisi Kürt halkının ulusal birliği… Bunun için DEM Parti de kendileri de ve bölgede bulunan bütün Kürt partileriyle ortak bir çalışmanın yürütülmesi ile ilgili yoğun bir inanç ve motivasyon vardı. İkincisi ise bölge barışının tesis edilmesiyle ilgili oldukça güçlü mesajlar vardı.
 
Kürt halkının kazanımlarının korunması ve büyütülmesi için bütün bunların öneminin altını çizdik bu görüşmelerde. Sayın Bafil Talabanî, orada görüştüğümüz heyetiyle beraber Türkiye’deki Kürt halkına ve Kürt halkıyla bugüne kadar dayanışma içinde bulunan bütün Türkiye halklarına selamlarını iletti.
 
Saldırılara karşı daha fazla örgütleneceğiz
 
Biz barış dedikçe onlar İHA’larla, SİHA’larla saldırıyorlar ve Nazım Daştan, Cihan Bilgin… Katledilen iki gazetecimizi saygıyla anıyorum. Biz barış dedikçe gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor ve ölümler devam ediyor. Biz barış dedikçe hasta mahpuslar hapishanelerde can veriyor. Biz barış dedikçe Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit artıyor. Biz barış dedikçe Rojava’nın üzerindeki askeri operasyonlar artıyor ve biz barış dedikçe belediyelerimize kayyım atanıyor.
 
Bunu pekâlâ tersine çevirmek bizim elimizde. Daha çok örgütlenmek, daha çok çalışmak, daha çok bir arada olmak, dayanışmak ve dayanışmayı büyütmek… Savaşa ve şiddete karşı barışı; çatışmalara karşı barışı ve kardeşliği inşa etmekten başka bir seçeneğimiz yok.”