Elinde bastonuyla her gün nöbet eyleminde

  • 10:19 23 Aralık 2024
  • Güncel
Neslihan Kardaş
 
MÊRDÎN - Qamişlo sınırında elinde bastonuyla her gün nöbete katılan Barış Annesi Feriha Akbulut, “Bu mücadelenin bütün çocukları benim çocuğumdur. Daha önce ameliyatlı olduğum halde iki bastonumla bir aydan fazla bir süre Kobanê için eyleme katıldım ve Kobanê’nin kapısından ayrılmadım. Bastonumla da sonuna kadar mücadele edeceğim” dedi.
 
Nisêbîn’de bulunan Qamişlo sınırında, Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik devam eden saldırılarına karşı 13 Aralık’ta başlatılan nöbet eylemi aralıksız sürüyor. Devam eden saldırılardan en çok kadınlar, çocuklar ve siviller etkilenip hayatını kaybediyor. 19 Aralık’ta düzenlenen SİHA saldırıları sonucu iki özgür basın çalışanı, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, yaşamını yitirdi. Her gün çevre il ve ilçelerden gelen destekçilerle devam eden nöbet eylemine birçok kadın katılıyor. Nöbet eylemine her gün aralıksız katılan ve en dikkat çeken simalardan biri ise Barış Annesi Feriha Akbulut.
 
Feriha Akbulut, 66 yaşında bir Barış Annesi ve yaşamının çoğunu mücadele ile geçirmiş bir kadın. En dikkat çeken yanlarından biri ise elindeki bastonu ve herkese umut veren sloganları.
 
Feriha Akbulut yaşam hikayesini ve mücadelesini JINNEWS’e anlattı. 
 
‘Bu mücadelenin bütün çocukları benim çocuğumdur’ 
 
Konuşmasına özgür basına başsağlığı dileyerek başlayan Feriha Akbulut, devamında kendi yaşamından söz etti. 14 yaşındayken eşini hiç görmeden evlendirildiğini belirten Feriha Akbulut, gençliğinde büyük ekonomik sıkıntılar yaşadığını ve bu nedenle türlü zorluklarla karşılaştığını ifade etti. Doksanlı yıllarda mücadele ile tanıştığını belirten  Feriha Akbulut, şunları söyledi: “Benim kırmızı, sarı, yeşil renkli bir elbisem vardı. Bir Newroz’da onu giymiştim. O zaman bana elbisemi çıkarmamı söylediler, ama çıkarmadım. Bu yüzden hakkımda bir dosya açıldı ve iki buçuk ay Mardin Cezaevi’nde tutuklu kaldım. O zaman 8 çocuğum vardı. Ailem gelip çocuklarımı hatırlattı. Ama benim için önemli değildi. Cezaevindeki bütün gençler benim çocuğum gibiydiler. Sadece benim çocuklarım değil, bu mücadelenin bütün çocukları benim çocuğumdur.”
 
Üç defa cezaevine girdi
 
Cezaevine girdikten ve çıktıktan sonraki sürece değinen Feriha Akbulut, “Cezaevinden çıktıktan sonra Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği’nde yer aldım. Üç buçuk yıl orada çalıştım. Sonrasında iki buçuk yıl Halkların Demokrasi Partisi’nde (HDP) yer aldım. Bu süreçte Sayın Abdullah Öcalan’ın doğduğu yer olan Amara’ya gittiğim için ceza aldım. Bir hafta Urfa Cezaevi’nde, ardından 20 gün Amed Cezaevi’nde kaldım. Çok kısa bir süre kaldığım için tahliye edildiğimde bu duruma çok üzüldüm ve ağladım. Savcı bana Amara’ya neden gittiğimi sorduğunda, Sayın Abdullah Öcalan’ın doğum günü için gittiğimi söyledim. O sırada yine kırmızı, sarı, yeşil renkli kıyafetim vardı ve bu kıyafetin yasak olduğunu söylediler. Cezaevinden çıkarken ağlamamın sebebi, oradaki arkadaşlardan çok çabuk ayrılmam oldu. Çünkü en az bir yıl kalırım diye düşünüyordum. 2010 yılında bir kez daha ceza aldım. 7 buçuk ay cezaevinde kaldım. Arkadaşlar benim sağlık durumuma ve moralime çok dikkat ediyorlardı. Benden moral alıyorlardı. Ancak arkadaşlar, hakkımda 15 ayrı dosya açıldığı için cezaevinden çıkabileceğime inanmıyorlardı. Sağlık sorunlarım nedeniyle tahliye edildim. Her iki bacağımdan ameliyat oldum” ifadelerine yer verdi. 
 
 
‘Her zaman en ön saflarda yer alıyorum’
 
Birçok sağlık sorunu ile mücadele eden Feriha Akbulut, bacaklarından toplam dört kez ameliyat olduğunu anlattı. Feriha Akbulut şöyle devam etti:  “Her iki bacağımda platin var. Belimde fıtık var ama ameliyat yapılmıyor, çünkü felç kalma riskim var. Başımda tümör olduğu için ameliyat oldum. Göbeğimden de fıtık nedeniyle ameliyat oldum. Bütün bu sağlık sorunlarına rağmen hâlâ ayağa kalkabiliyorum ve mücadeleme devam ediyorum. Daha önce ameliyatlı olduğum halde iki bastonumla bir aydan fazla bir süre Kobanê için eyleme katıldım ve Kobanê’nin kapısından ayrılmadım. Ne kadar anlatsam da sonu gelmez, ama bu onurlu bir mücadeledir. Bugün Rojava’da şehit düşen iki kahraman gazetecinin kanı bizim için örnektir; cezaevlerinden çıkan cenazeler bizlere örnektir. Bugün ülkemize yine işgalciler saldırıyor. Kobanê için mücadele ettiğimde iki baston kullanıyordum, ama şimdi birinden kurtuldum ve sadece bir tane kullanıyorum. Bastonum sonuna kadar benimle olacak. Ama her şeye rağmen vicdanım kabul etmiyor ve her zaman burada kalacağım. Her yerimden ameliyat olmuş olsam da evde oturamam. Bu nöbet alanında anneler oturuyor, ama ben yerimde duramıyorum. Gençleri korumak için her zaman en ön saflarda yer alıyorum.”
 
‘Mücadelemize devam edeceğiz’
 
Evinden çıktığında tutuklanmayı ya da öldürülmeyi göze aldığını belirten Feriha Akbulut, hiçbir şeyden korkmadığını kaydetti. Feriha Akbulut, “Şimdi de Allah’tan başka hiç kimseden korkmuyorum. Biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Şu anda mühim olan da bu; mücadelemize devam edeceğiz. Bastonumla da sonuna kadar mücadele edeceğim. Kanımın son damlasına kadar yolumdan dönmeyeceğim. Kendi çocuklarımdan şehit yok, ama şehitlerin hepsi benim şehidimdir” diye ekledi. 
 
‘Yüreğimiz yanıyor’
 
Son olarak nöbet eyleminde olma amaçlarına değinen Feriha Akbulut, kimsenin Rojava’ya müdahale etme hakkının olmadığını vurguladı. Feriha Akbulut şöyle konuştu:  “Oradaki bütün topraklar gençlerin kanı ve mücadelesi ile kazanıldı. Hiç kimsenin kendi menfaati için ikinci kez onlarla savaşmaya hakkı yok. Orada yine haksızlık, zulüm ve savaş var. Onlar için şu anda elimizden bir şey gelmiyor. Bu sebepten, nöbet başladığı günden beri buradayız ve sonuna kadar da burada kalacağız. Biz burada yaşanan zulme karşı başkaldırıyoruz. Eyleme devam ettiğimiz için vicdanımız rahat. Evde oturunca vicdanımız rahat olmuyor. Bunun bir örneği de iki özgür basın çalışanı arkadaşımızın şehit olması. Onlar için yüreğimiz yanıyor. Biz anneler olarak hiçbir annenin gözyaşı dökmesini istemiyoruz. Bu yüzden bütün vicdanlı halka çağrım, Rojava için sessiz kalmasınlar. Herkesi burada görmek istiyoruz. Adalet sağlansın. Masaya oturulsun, ama silahlarla değil kalemlerle oturulsun. Kanın döküldüğü yerde savaş son bulmaz. Biz anneler olarak savaş istemiyoruz.”