Asrın komplosuna karşı asrın direnişi (3) 2025-02-03 09:01:03   Ateşten çember: Komplo direnişle boşa çıkıyor   HABER MERKEZİ - DEM Parti Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Ebru Günay, Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun Kürt halkı ve dostlarının direnişiyle boşa çıkarıldığını belirtti.   15 Şubat 1999, Kürt halkı için sadece bir tarih değil, uluslararası güçlerin devreye girdiği büyük bir komplonun simgesidir. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası işbirliğiyle kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı yürütülen küresel bir operasyon olarak hafızalara kazındı. Aradan geçen 26 yılda, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikaları ağırlaştırılarak devam etti ve Kürt sorununun demokratik çözümünü engelleyen en büyük bariyerlerden biri hâline geldi.    Bu bölümde, DEM Parti Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Ebru Günay, komplonun siyasi hedeflerini, tecrit sisteminin derinleşmesini ve uluslararası hukukun nasıl hiçe sayıldığını değerlendirdi.    ‘Hukuksuzluk üzerine inşa edilmiş süreç’   Orta Doğu’nun egemen güçler tarafından yeniden şekillendirilmesine karşı, Abdullah Öcalan’ın halkların yararına politikalar geliştiren bir lider olduğunu ifade eden Ebru Günay, şu değerlendirmede bulundu: “Sayın Öcalan’ın halklar için verdiği mücadele ve kutuplaştırılan siyasete karşı geliştirdiği paradigmasal çıkış, egemenlerin oyununu ciddi biçimde bozdu. Egemen güçler, Sayın Öcalan’ı Orta Doğu’dan uzaklaştırarak savaş politikalarını ve halklar karşıtı siyaseti istedikleri gibi yürütebileceklerini düşündü. Bu amaçla, Sayın Öcalan’a yönelik tecrit politikalarına devam ettiler. Tecrit, Sayın Öcalan’ın dış dünya ile temasının kesilmesi ve görüşlerinin Orta Doğu halklarına ulaşmasının engellenmesi bağlamında komplonun devamı olarak devreye sokuldu. Bu durumu, uluslararası komplodan bağımsız düşünemeyiz. Komplo, pozitif hukukun çiğnendiği, Sayın Öcalan’ın kaçırılmasından Türkiye’ye getirilmesine, cezaevinde tutulmasına kadar hukuksuzlukla şekillenmiş bir süreci ifade ediyor.”   Komployu boşa çıkaran iki etken   Tecridin hukuk dışı ve korsanca yöntemlerle uygulandığını vurgulayan Ebru Günay, uluslararası komplonun boşa çıkarılmasını sağlayan iki faktöre dikkat çekti. Ebru Günay şöyle devam etti: “Bunlardan biri; Sayın Öcalan’ın geliştirdiği paradigma ve bu paradigmanın halklarda karşılık bulmasıdır. Diğeri ise Kürt halkı ve dostlarının Sayın Öcalan etrafında kenetlenerek mücadele hattını genişletmesidir. 1999’dan günümüze kadar, İmralı Cezaevi’ndeki tecrit politikalarına karşı geri adım attıran güç, bu direniş hattı olmuştur. Sayın Öcalan’ın 9 Ekim’de Şam’dan çıkartılması ve 15 Şubat 1999’da İmralı sürecinin başlamasına kadar olan süreçte Kürt halkı ve dostları dünyanın dört bir yanında alanlarda direnişteydi. Bir anlamda Sayın Öcalan’ın etrafında ateşten bir çember oluşturdular. Bu direniş hattı, 26 yıllık süreç boyunca devam etti. İmralı Adası’ndaki tecrit sistemi içerisinde bile bu mücadele süregelmiştir. Yani aslında bu iki etkeni doğuran doğrudan Sayın Öcalan’ın bu sisteme karşı direnişi ve mücadelesi olmuştur. Son iki yıldır devam eden özgürlük kampanyası da Kürt halkı ve dostlarının diyalektik bağı ile komplo sürecini boşa çıkaran temel unsurlardan biri olmuştur. Bu direnişin büyümesi ve halklarda karşılık bulması, özgürlük mücadelesini daha güçlü kılmıştır.”    Evrensel insan hakları normlarının ihlali   Ebru Günay, Abdullah Öcalan’ın kaçırılması sürecinde Avrupa’nın hava sahasını kapatması ve benzeri birçok uygulamayla uluslararası insan hakları normlarının çiğnendiğini, Batı’nın savunduğu bütün değerleri yok saydığını dile getirdi. Ebru Günay, “Yargılama süreci de bu hukuksuzluk içinde ilerledi. Aile ve avukat görüşmelerinin yapılamaması bile bu kapsamda değerlendirilmeli. Egemen güçlerin büyük bir kısmı ya bu süreci görmezden geldi ya da aktif şekilde planlayıcı ve uygulayıcı oldu. Ancak sonuç olarak evrensel normlar ve insan hakları değerleri görmezden gelindi. Türkiye’de o dönemde idam cezası bulunuyordu. Buna rağmen Avrupa ülkeleri, Sayın Öcalan’a hava sahasını kapattı ve iltica başvurularını kabul etmedi. Daha sonra Yunanistan’daki yargılamalarda bu belgeler ortaya çıktı. Adil bir hukuksal süreç işletilmedi ve bu durum bugün hâlâ devam ediyor. Hukukta şöyle bir ilke vardır: İlk adımlar doğru atılmadıysa, sonrası da yanlış olacaktır. 2006 yılında Avrupa Konseyi, hayalet cezaevleri ve kaçırılma olaylarını incelemek için bir komisyon kurdu. Ancak bu komisyon İmralı Cezaevi’ni incelemedi. Sayın Öcalan’ın getirilme sürecini görmezden geldiler. 1999’da başlayan hukuksuzluk, İmralı sürecinde ve yargılama sürecinde de devam etti. Bugün de bu uygulamalar fiili durumlarla sürdürülüyor” diye belirtti.     ‘Evrensel hukuk korsanca uygulandı’   1999’da Abdullah Öcalan’ın Şam’dan çıkarılması ve neredeyse “yeryüzü yasaklısı” haline getirilerek Türkiye’ye getirilmesinin, önceden planlanmış bir komplo olduğunu belirten Ebru Günay, “Sayın Öcalan’ın Kenya’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesi, elçilikten zorla çıkarılması gibi tüm olaylar, evrensel hukukun korsanca uygulandığının göstergesidir. Ancak bu süreçte sorumlular hesap vermedi, gerçekleri açıklamadı. Kamuoyu bilgilendirilmedi. Bu güçlerin aralarındaki hegemonik ilişkiler, Kürt sorununun çözümsüz kalmasını ve kendi çıkarları doğrultusunda bir Orta Doğu inşasını hedefledi” diye kaydetti.     ‘Tecridi hukukla izah etmek mümkün değil’   Bir liderin tecrit edilmesinin, o liderin görüşlerini benimseyen ve destekleyenlerin de tecrit edildiği anlamına geldiğini söyleyen Ebru Günay, tecridin yol açtığı  sonuçlara dikkat çekti. Ebru Günay son olarak şöyle konuştu: “Tecritle beraber Kürt sorunundaki ısrar derinleşmiştir. Tecrit; görmezden gelme ve yok sayma politikasıdır. Kürt halkının taleplerinin, kimliğinin ve haklarının görünmez kılınmasıdır. Kürt halkı sürekli baskı ve zorluklara maruz kalmıştır. Orta Doğu’daki savaşların bu kadar derinleşmesi, tecrit politikaları ile ilişkilendirilmelidir. Tecrit, bu ülkede iktidarın yönetim biçimi hâline gelmiştir. Tecrit her derinleştirildiğinde Kürtlere ve dostlarına yönelik saldırılar, baskılar ve katliamlar artmıştır. Sayın Öcalan’ın dış dünya ile temasının arttığı dönemlerde, daha demokratik bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu, tecridin hukuki bir temele dayandırılamayacağını gösteriyor. Tecrit politikaları Kürt halkının mücadelesini, demokratik taleplerini ve kimliğini engellemek için uygulanmaktadır. İmralı’daki tecrit sistemi, Kürt halkının yaşadığı sorunlardan bağımsız değerlendirilemez.”   Yarın: 'Çözüm için Öcalan’ın sesini duyurabilmesi lazım'