Karanlığı 'Karakızı'yla parçalayan Meral'in türküsü...

  • 09:05 12 Ocak 2018
  • Yaşam
Zülal Koçer
 
İSTANBUL - 17 yaşında evlenmek zorunda bırakıldığı erkekten 18 yıl boyunca şiddet gören Meral Tan, "cehennemden" Karakız’ım dediği sazı ile çıkış öyküsünü “Saz benim ömrümde devrimdir” diyerek anlatıyor.Meral şimdilerde Tuzla’da Karakızı’na pek çok kardeş, arkadaş bulup açtığı müzik kursunda karanlığın içinden sıyrılıp gelen bir kadının şarkılarını söylüyor. 
 
Tuzla’da kendi müzik kursunda enstrüman dersleri veren Meral Tan’ın şiddet sarmalına dönmüş evliliğini, o evlilikten müziğe ve saza olan tutkusu ile kurtuluşunun öyküsü, kadınların maruz bırakıldıkları fiziksel ve cinsel şiddete karşı neden ortak mücadele etmesi gerektiğine cevap niteliğinde.  Erzurumlu bir annenin, Dersimli bir babanın kızıdır Meral. Adana’da doğar, kimliğini saklamaya çalışan, erkek egemen toplumun dayattığı kurallara riayet eden bir ailede büyür.  17 yaşında hiç tanımadığı, aynı zamanda akrabası olan bir erkekle evlendirilir. Kararı aile verir, Meral kadının “hayır” diyemediği toplumsal normların kıskacında hayatını cehenneme çevirecek bu evliliğe “olur” der. Liseyi henüz bitirmiştir, üniversiteli olmayı istemez mi? Elbette ister ancak ailenin maddi olanakları nedeni ile kardeşlerden biri okuyacaktır ve o da ablasına verir bu hakkı. Kendisine düşen ise ilk defa “nişan” için gördüğü ve 11 ay sonra düğün için ikinci kez göreceği bir erkekle şiddet ve mutsuzluk sarmalına dönüşecek 18 yıllık bir evlilik olur.
 
‘Önceleri her şey normal sanıyordum’
 
Meral’in 18 yıllık kara güncesi 1988’de evlenip İstanbul’a taşınması ile başlar. Evliliğinin daha en başında şiddete maruz bırakılan Meral, yaşadıklarını, “Önceleri her şey normal sanıyorum. Benim, aslında evlilik belki böyle zannettiğim şeylerin aslında hiç öyle olmaması gerektiğini anlıyorum ama uzun bir zaman sonra ” sözleriyle anlatıyor.   Maruz kaldığı şiddeti, “ölümcül” olarak tanıyan Meral,  “Burnumu yedi kez kırdı ve ben artık kırılan burnumu kendim düzeltiyordum elimle” diye anlatıyor. 
 
'Artık ben de kendimi savunuyordum'
 
İlk başta bu şiddete karşı çıkamadığını söyleyen Meral, “Zaman içerisinde buna kendimce bir direniş oluşturdum. Çünkü sığınabileceğim bir akrabam, ilişkilenebildiğim bir yakınım olmadığı gibi dışarı çıkıp iletişim kurabilme şansım da yok. Dört duvar arasında uzun yıllar sürüklendikten sonra ancak kendime gelebildim ve nitekim 25 yaşından sonra bir duruş sergileyebildim. Artık ben de kendimi savunuyordum,  izin vermiyordum beni öyle kolaylıkla dövmesine” diyor. 
 
Aile şiddete ortak oldu
 
İlk yıllar evlendirildiği erkeğin ailesi yaşamak zorunda kalan Meral, “Ailesi durumun farkındaydı. Birkaç defa konuşmak istedim ancak destek bulamadım. ‘Olur, aile içidir, karışılmaz’ gibi cevaplar aldım. Kötü yanı; örtbas edilmesi. Yani tek özen gösterilen şey; komşuların polis çağırma riski” diyerek, ailenin de  şiddete nasıl ortak olduğunu anlatıyor. 
 
'Ta ki birileri yazdıklarımı önemseyene kadar...’
 
Şiddete karşı kendini savunmaya başladığı dönemde iş bulup çalışmaya karar veren Meral, ilk olarak bir radyoya giriyor. Çalıştığı yerlerden parasını alamıyor ama inatla sürdürüyor kendisini cehennemden çıkaracak izleği… Bu süreçte bir radyoda çalışmaya başlayan Meral, bu işle birlikte daha önce “kendi kendime” dediği yazma eylemini bir çıta yükseltiyor. O süreci şöyle anlatıyor: “O döneme kadar yazdığım, çizdiğim şeylerin sıradan, kendimi avutmak için yaptığım şeyler olduğunu sanıyorum. Ta ki birileri yazdıklarımı önemsemeye başlayıncaya kadar.”
 
'Saz isteği içime kor gibi düşmüş'
 
Devam ediyor Meral kendisini çıkışa götüren son 5 yılı anlatmaya. “Radyo ve yazmak eyleminin ardından bir şekilde sazla buluştum. Müziğe özelikle saza ilgim hep vardı ama bir saz alamıyordum hiç param yoktu, olamıyordu ve olamaması için ne gerekiyorsa yapılıyordu. Çok pahalı değildi ama benim için imkansızdı. Şimdiki 10 kuruşları biriktirmeye çalışıyorum ama bir şekilde harcamak zorunda bırakılıyordum. 2-3 yıl para biriktirme mücadelesindeydim. Az bir para birikiyor, evin ihtiyaçları var.  Eş çalışmıyor, kiradayız, çocukların ihtiyaçları var. Ama sazı nasıl istiyorum, içimde bir kor olmuş adeta. Hayalleri var insanların bir süre sonra hayalleri bırakılmıyor insanların…” 
 
‘Öğreneceksen evde öğren’
 
Meral sonunda  1999 senesinde kavuşuyor sazına, yani Karakız’ına. Yaşadığı mutluluğu, “Bunu anlatmanın bir yolu yok” diyerek anlatan Meral, sazı alıyor almasında da, saz çalmayı bilmiyor. Yani kursa gitmesi ya da ders alması gerekiyor. Ancak buna “izin” yok. “Hiçbir zaman hiç kimseden öğrenemeyeceksin bu sazı. Öğreneceksen evde kendin öğren” deniyor. Ancak Meral inat ediyor. Ve bugün sadece saz çalmıyor, aynı zamanda kendisine ait kursta saz öğretiyor. 
 
‘Saz benim ömrümde devrimdir’
 
“Saz benim ömrümde devrimdir” diyen Meral’in Karakız’ı ile olan ilişkisi ise çok başka. Karakız, kara bir saz. İlk sazı Meral’in. Onu bugün bu kadar güçlü kılan sazına karşı çok hassas. Kendisine yıllar boyunca şiddete maruz bırakan erkek de biliyor bunu, ama bununla birlikte  fiziki şiddetin de  artık bir yaptırım  gücü kalmadığını biliyor. Bu kez de Meral’in sazını, yani yere vurarak kırıyor, Meral direnç gösterse de parçalanmasına engel olamıyor. 
 
Karakız’ın parçalarını topladı 
 
Meral kırılan Karakız’ın parçalarını topluyor, tamire götürüyor. Tamiri mümkün olmayacak kadar zor ama Meral’in  vazgeçmesi de zor. Vazgeçmiyor da, başka ağaçlardan yapılmış parçalar toplanarak saz tamir ediliyor.  2005 yılında ise iki çocuğuyla birlikte karanlıktan çıkışın ilk adımını atarak, kendisine işkence eden erkekten ayrılıyor. İki çocuğuyla yeni dünyasına adım atıyor. Bu kez kendine güvenen ve özgür hisseden bir kadın olarak. Sonrası da zor oluyor elbet ama artık hayatını tahakkümün zincirleri kırılıyor bir kere. 
 
Meral Karakız’ı ile başlıyor şarkısını söylemeye, başkalarına da şarkılarını söylemeyi öğretmeye. Meral, şimdilerde Tuzla’da Karakızı’na pek çok kardeş, arkadaş bulup açtığı müzik kursunda karanlığın içinden sıyrılıp gelen bir kadının şarkılarını söylüyor.