N.Ş. sığınma evlerini anlattı: Şiddet gördüğüm evden farksız

  • 09:06 31 Mayıs 2021
  • Yaşam
 
Sevim Sütçü
 
ANKARA - N.Ş. 25 yıl evli olduğu süre boyunca sistematik şiddete maruz kalan kadınlardan biri. Çareyi sığınma evine yerleşmekte bulan N.Ş., sığınma evlerinin kötü koşullarını anlatarak, boşandığı erkeğin tehditlerinin de devam ettiğini söylüyor. 
 
Türkiye, 20 Mart’ta AKP’li Cumhurbaşkanı’nın kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Kararın ardından erkek-devlet şiddeti tırmanırken, kadınlar kazanımlarını korumak için alanlara çıktı. Özellikle Sözleşme’nin Koruma ve destek bölümünü kapsayan 18’inci maddede şiddete uğrayan ve hayati tehlikesi olan kadınlara sığınma evlerinin açılması Türkiye’nin yerine getirmediği yükümlülükler arasında yer alıyor. Koronavirüs pandemisi ile beraber kadınlar sığınma evlerine alınmazken, var olan sığınma evlerinde de kadınlar için uygun koşullar oluşturulmuyor. 
 
Sığınma evi hayal kırıklığı oldu
 
Kadınlar sığınma evlerinin zorlayıcı koşullarından kaynaklı can güvenlikleri olmamasına rağmen sığınma evlerinden çıkmak zorunda kalıyor. Bu kadınlardan birisi de N.Ş. 25 yıllık evliliği boyunca evli olduğu erkek tarafından sistematik işkenceye uğradığını anlatan N., için sığınma evi bir hayal kırıklığı olmuş. N., 3 yıldır boşanmış olmasına rağmen halen tehdit ediliyor ve ısrarlı takibe maruz kalıyor. 
 
N.’nin hikayesini anlatmaya şu sözlerle başlıyor: 
 
“Yuvam yıkılmasın diye şimdiye kadar mücadele ettim ve fedakarlık yaptım ama olmadı. 25 yıldır bu zamana kadar hep dağınık mutsuz bir hayat yaşadım. Yani çocuklarımla birlikte kırık dökük bir hayatımız oldu. Eşim alkol kullanmıyordu ama içmeden de sarhoş gibiydi zaten. Dövmesi, hakareti, şiddeti vardı. Yani eski eşimden ne çocuklarım ne de kendim bir sevgisini görmedik. Ne çocuklarıma karşı babalık ne de bana karşı eşlik yaptı. Sadece yemek vermekle, aç karnını doyurmakla babalık da eşlik de olunmuyor. Erkek işten gelince evde cennete girmiş kadar rahatı bekliyor ki bunu istiyorsan eşine çocuklarına sevgi vermek zorundasın. Yani bu yükümlülüğü almak zorundasın. ‘Ben çalışıyorum da para kazanıyorum da Allah belanız versin, sizi yediriyorum, içtiriyorum’ demekle olmuyor. Evlendiğimden beri dayaksız bir günüm geçmedi. Sürekli benim doğrularım onun yanlışları oldu, onun doğruları da benim yanlışlarım oldu. Onun doğruları da yanlışları da hep şiddetle oldu. Erkeklik taslayıp şiddetle erkekliğini var etmeye çalışıyordu.“ 
 
‘Gelinliğinle gittin, kefeninle o evden çıkacaksın’
 
Evliliği boyunca şiddet gördüğünü söyleyen N., ailesinin yanına gittiğinde ise toplumsal baskılar ve kalıpların dayatılması ile tekrar şiddet gördüğü evine geri döndüğünü anlatıyor. N., “Şiddet de görsen de yine orada kal, gelme, diyorlardı. Ben bu adamla 25 yıl geçirdim ama kendimi köle gibi hissediyordum. Şimdiye kadar sevgisiz, ilgisiz kaldım. Yine bana en son şiddet uygulandığında ben de son çare olarak sığınma evine gitmek zorunda kaldım. Ne kadar iyi ve ne kadar kötü olduğunu bilmeyerek gittim. Ben bugün dövüldüm, hakarette uğradım dediysem de ailem, fedakarlık etmek zorundasın, gelinliğinle gittin, kefeninle o evden çıkacaksın, diye söylerdi bana. Peki ben bir anneyim, çocuklarımın başına bir şey gelmemesi için uğraşıyorsam neden aileler kadınların elinden tutmuyorlar?” diye soruyor. 
 
‘Sığınma evi bir cezaevi gibiydi’
 
N., çocuklarını alıp evi terk etmeye karar verişinden sonraki süreci de şöyle aktarıyor: “Karakoldakilere durumumu anlattıktan sonra, ‘Seni nereye bırakalım, istiyorsan ailene bırakalım’ diye sordular. Ama beni sığınma evine götürmelerini istedi. Beni oraya götürdüklerinde zaten uzun süredir çok yıpranmıştım, yani çileler çekmişim, erkek tarafından şiddete maruz kalmışım ama sığınma evine gidince bunlar yoktu ancak onun dışında her şey vardı. Ben bir ay sığınma evinde kaldım ama sığınma evi değil de bir cezaevi gibiydi. Orada her şeyin kısıtlıdır. Dışarı çıkamıyorsun, haftanın sadece iki günü dışarı çıkabiliyorsun, o da akşam saat 5’e kadar ve 5’e yetişmeyince de tutanak tutuyorlar. Orada cezaevi gibi her kes sıraya giriyor, çamaşırlarını elinle yıkıyorsun ama onun bile saati günü ve sırası var.”
 
‘Kadınlar sığınma evinde açlığa mahkum ediliyor’
 
Sığınma evini askeri kışlaya benzeten N., orada kalan kadınların büyük bir psikolojik baskıya da maruz kaldıklarını söylüyor. N., “Sabahtan akşama kadar aynı evin içindesin, bir yere çıkamıyorsun. Kadınlar sıkıntıdan patlayacak duruma geliyorlar. Zaten tüm eşyalarını senden alıp revire koyuyorlar. Neymiş kadınlar eşyalar üzerinde kavga edecekmiş. Kadın niye kavga etmek istesin ki? Kadın zaten kavgadan kaçıp gelmiştir. Siz kadına biraz normal davranacaksınız ki kadın biraz kendini toparlayabilsin. Bunun imkanı orada verilmiyor, verilmediği için de artık kadın oradan kaçıp kötü yolara düşebiliyor. Bu kadar kısıtlama vermeseniz orada hırsızlık da olmaz. Kadın, sığınma evinde parasız pulsuz açlığa mahkum ediliyor” diye belirtiyor. 
 
'Can güvenliğim yok’
 
Can güvenliği olmadığının altını çizen N., “Neden bu devlet bana bir çare bulmuyor? Erkek ille de beni öldürüp televizyonlara çıkıp o erkeklerle gurur mu duyacaklar? İşte diyorlar ki: ‘Şu kadar kadın öldürüldü, şu kadına taciz edilmiş.’ Bunu dedirtmeyin. Siz o kadınların elinde tutsanız aslında o kadınlara hiçbir şey olmayacak. Bu devlet, kadına yardım etmediğine göre demek ki kadın öldürülünce seviniyor. Ben onları suçluyorum, kimseyi suçlamıyorum. Ben size sığınmış mıyım o zaman elimden tutun ve bırakmayın! Bu devlet bana sığınma evine git diyor ama orada bir cezaevi hayatı yaşattırıyor” sözleriyle sığınma evinin koşullarını dile getiriyor. 
 
‘Sığınma evinin kaçtığım evden hiçbir farkı yokmuş’
 
Sığınma evinde hijyen koşullarının olmadığını ve çocuğunun burada enfeksiyon kaptığını aktaran N., buradaki doktorun kendisini sağlık ocağına yönlendirdiğini ve gittiği sağlık ocağında boşandığı erkek ile karşılaştığını ifade ediyor. N., can güvenliğinin hiçe sayıldığını vurgulayarak, ”Zaten boşanmış olduğum erkek adresi öğrenmiş gelip beni aramış ancak binayı bulamamış. Sığınma evi benim için emek harcayacak bir yer olduğunu düşünmüştüm. Devlet sahipleneceğini düşünmüştüm. Özellikle çocuklar için felaket bir yer. Çünkü çocuklar orada sıkılıyor. Sabahtan akşama kadar aynı evin içindeler. Çocukların kalabileceği bir yer değil. İlk başta dedim devletimiz bize elinde ne gelirse bizim için yapar diye düşündüm hatta bana iş bulur, çocuğuma bir güvence sağlar, okula gönderir ama yokmuş öyle bir şey. Orada boşu boşuna kaldım. Yani ‘sen ömrünü burada çürüt’ demek istiyorlar. Sığınma evinde bunaltıyorlar ve sığınma evi benim gözümde cezaevinden hiçbir farkı yok. Sığınma evi umduğum gibi çıkmadı ve şiddet gördüğüm, kaçtığım evden hiçbir farkı yokmuş ki ben de çıkan diğer kadınlar gibi orada can güvenliğim olmadığı için çıkmak zorunda kaldım” diyerek sığınma evinden çıkmak zorunda kaldığını anlatıyor. 
 
‘Korkuyorum çünkü beni her gün mesajlarla tehdit ediyor’
 
Sığınma evinden çıktıktan sonra bir arkadaşının yanına geçici olarak yerleştiğini söyleyen N., boşandığı erkeğin tehditlerinin de devam ettiğini kaydediyor. N., daha sonra başka bir şehirdeki sığınma evine yerleştiğini fakat o sığınma evinin koşullarının diğerinden daha kötü olduğunu söylüyor. Sığınma evinde yatak ve yiyecek olmadığını iddia eden N., “Tüyler ürpertici bir hal vardı orada. Üstelik görevlileri benimle dalga geçtiler; ‘sen burayı beğenmiyorsan git beş yıldızlı otelde kal’ dediler. Yani sığınma evi durulacak bir yer değil.  Bu kadınlar bu kadar mı kötü, kadınlara bunu mu layık görüyorsunuz? Biz kadınların suçu nedir? Sığınma evi açıyorsan, kadınları oraya topluyorsan ona bir gelecek sağlamak zorundasın. Türkiye'de kadın hakları olsaydı bunlar olamazdı” diyor.  
 
‘Türkiye’de kadınların bir kurşunluk değeri var’
 
Çocuğunu yurtlarda artan tecavüz olaylarından dolayı yurda yerleştiremediğini söyleyen N., yetkililerin bu durumu düzeltmesi gerektiği çağrısında bulunuyor. “Size sığınmamız kurtuluş değildir” diyerek yetkililere seslenen N., “Kadınların değeri çok mu ucuz? Cezaevine gönderdikleriniz erkekleri tekrar serbest bırakıp kadınları onlara yem olarak kullanıyorsunuz. Yani erkeklere şunu demek istiyorlar: ‘Gidin birkaç kadını daha öldürün.’ Niye cezasını vermiyorsunuz da bırakıyorsunuz? Eşim de bana ‘ Bir kurşun o kadar ucuz ki senin değerin bir kurşun kadardır, seni vurur cezasız, hükümsüz yine çıkarım’ diyor. Demek ki Türkiye'de bir kadının bir kurşun kadar değeri var” diye ekliyor.