'Kadınlar için başka bir hayat mümkün'

  • 09:03 19 Nisan 2020
  • Yaşam
Beritan Canözer
 
DİYARBAKIR - Çınar'a bağlı Bağacik (Baxcaxê) Mahallesi’nde tarım işçisi olan Aysel Gültekin, çok zor şartlarda çalıştıklarını ifade ederek, işçilerin emeğinin görülmediğini söylüyor. Kadınları kitap okumaya teşvik eden Aysel, "Kadınların gelişmesine izin verilmiyor. Kadınları 'evlilik kurtuluştur' fikri üzerinden büyütüyorlar. Kadınlar için başka bir hayat mümkün değilmiş gibi gösteriliyor ama başka bir hayat mümkün" diyor.
 
Türkiye'de en fazla emek sömürüsünün yaşandığı ve özellik kadınların ucuz iş gücü olarak görüldüğü istihdam alanlarından biri de tarım alanı. Sabahın erken saatlerinden geç saatlere kadar tarlalarda çalıştırılan kadınlar, günlüğü cüzi bir miktara ter döküyorlar. Türkiye'yi ekonomik olarak ayakta tutan alanlardan biri olmasına rağmen tarım işçilerinin emeği sömürülüyor ve zor şartlarda çalışmaya mecbur bırakılıyor. Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı Bağacik (Baxcaxê) Mahallesi’nde yaşayan 24 yaşındaki Aysel Gültekin, 9 yaşından bu yana tarlada çalışıyor. Boş kaldığı zamanlarını kitap okuyarak geçiren Aysel, özellikle Kürtçe kitaplar okuyarak dilini geliştirmek için de çabalıyor. Öte yandan mahallede bulunan diğer kadınlara da okuduğu kitaplardan vererek, kitap okumaya teşvik ediyor. 
 
Yaz aylarında günlük 60 liraya 12 saat, kış aylarında ise topladığı ürünün kilo başına 45 kuruş alarak çalışan Aysel, yaşadığı zorlukları ve emek sömürüsünü anlattı.
 
Günlüğü 60 lira, mesai 12 saat...
 
Henüz ilkokul 3'üncü sınıftayken okulu bırakıp, tarlada işçi olarak başlayan Aysel, şartlarının her gün daha da zorlaştığını belirtiyor. Aysel, sabah 06.00'da tarlaya gittiklerini ve akşam bazen 17.00, bazen ise 18.00'a kadar çalıştıklarını dile getiriyor. Günde iki kez mola verebildiklerini ifade eden Aysel, "Böyle bir işte günde 4 mola verilmesi gerekir. Özellikle yaz aylarında güneşin altında çalışıyoruz ve çok fazla yoruluyoruz. Öğlen 1 saat yemek molası veriliyor, 15.00'da da 30 dakika dinlenme molası veriliyor. Toprakla uğraşmak çok zor, çok yorucu. Özellikle kadınlar olarak biz daha çok yoruluyoruz. Çünkü bir de eve gidip evde yemek, temizlik derdine düşüyoruz. Yazın günlüğü 60 liraya çalışıyoruz kış aylarında kilo başı 45 kuruşa" diye kaydediyor.
 
'İşçinin emeği görülmüyor'
 
Çiftçilikle uğraşmanın çok zor olduğunu dile getiren Aysel, tarımın yanı sıra hayvanlara da baktıklarını belirtiyor. Gün içinde hayvanların yemlerini verip, otlattıklarını söyleyen Aysel şöyle devam ediyor: "Köyde yapabileceğimiz başka bir iş olmadığı için bunu yapmak zorunda kalıyoruz. Çünkü ekonomik olarak başka çaremiz yok. Hepimiz ekmek parası kazanmaya çalışıyoruz. Mesela ben çalışıyorum ama kazandığım bende kalmıyor. Aldığım paranın büyük kısmını babama veriyorum. Bana kalan bir kaç kuruşla da ihtiyaçlarımı görmeye çalışıyorum. Bir şekilde geçimimizi sağlamak zorundayız. Zengini oturup bizim sayemizde kazanıyor ama o kadar çalışmanın karşılığında kazandığımız onun bir günlük yemek parası diyebiliriz. İşçinin emeği görülmüyor hiçbir şekilde. Hele kışın çok az kazanıyoruz. İşçinin topladığı ürünün kilo başına 45 kuruş veriyorlar. O gün 3 torba ürün toplarsam bana 30 lira falan veriliyor. O kadar bile değildir belki.”
 
'Zincirden kurtulacak gücümüz var cesaretimiz yok'
 
Kadınların tarlada yorgunluğunu unutmak için sürekli eğlenmeye çalıştığını ifade eden Aysel, "İşte bazen halay çekiyoruz, bazen şarkı söylüyoruz, gülüyoruz. Birbirimizle her zaman dayanışma içinde oluyoruz, birbirimizin hakkını yedirmiyoruz. Köyde tabi bunu çok fazla yapamıyoruz. Bir filin boynuna ince bir zincirin bağlandığını düşünün. Kendimizi bu zincirden kurtaracak gücümüz var ama cesaretimiz yok" diyor. Aysel, kadınların her işi yapabileceğini vurgulayarak, "Aslında toprakla uğraşmak hoşumuza bile gidiyor. Sinirlenince, üzgün olunca toprak bizi sakinleştiriyor. Biz sadece çalışma şartlarına, saatlerine ve verilen sözde maaşa kahroluyoruz. Masa başı iş yapan memurlar bizim aldığımızın iki katı maaşla günlük 8 saat çalışıyorlar ona rağmen itiraz ediyorlar. Biz burada 12 saat, bazen 12 saatten fazla, açık havada, karda kışta, yazın sıcağında çalışıyoruz ve çapa yapıyoruz. Aslında herkes sadece kendisi için değil, direkt bu düzeni değiştirmek için itiraz etse belki her şey daha başka olabilir" sözlerine yer veriyor. 
 
‘Bu işte hiçbir güvenliğimiz yok’
 
Tarlada çalışma sırasında iş kazaları da yaşadıklarından söz eden Aysel, bu konuda da hiçbir tedbir alınmadığına işaret ediyor. Çapa yaparken, orak veya bıçak kullanırken yaralandıklarında yalnızca bir bezle yaralarını bağladıklarını söyleyen Aysel, "Eve gidene o şekilde dayanıyoruz. Eve gidince var olan kremi falan sürüyoruz. Yani aslında bu işte hiçbir güvenliğimiz yok" ifadelerini kullanıyor. 
 
‘Kadınların gelişmesine izin verilmiyor’
 
Aysel, kadınların kendi ayakları üzerinde durması gerektiğinin altını çizerek, "Birçok arkadaşımız sırf  bu şartlardan kurtulmak için görücü usulü evleniyor, kurtulduğunu sanıyor. Oysaki evlilik başka bir felakettir kadınlar için. Her türlü eziyeti evde yaşamaya başlıyoruz. Evlilik kurtuluş değildir. Kadınların gelişmesine izin verilmiyor. Kadınları 'evlilik kurtuluştur' fikri üzerinden büyütüyorlar. Kadınlar için başka bir hayat mümkün değilmiş gibi gösteriliyor ama mümkün" diye vurguluyor.
 
'Düzeni değiştirmek bizim elimizdedir'
 
Boş kalan zamanının çoğunu kitap ve haber okuyarak geçirdiğini belirten Aysel, "Özellikle Kürtçe kitaplar okuyorum, dilimi geliştirmeye çalışıyorum. Bana 'okula gitmiyorsun bu kadar kitabı ne yapıyorsun' diyorlar ama kitap sadece okula giden için değildir. Okuma yazması olan herkes kitap okumalıdır. Elimden geldiğince arkadaşlarıma, benden daha genç olan kadınlara kitap veriyorum okumaları için. Kendimizi geliştirmek bizim elimizde. Bu düzeni değiştirmek de bizim elimizdedir. Önemli olan cesaretli olmaktadır. İş sömürüsünü hiçbir zaman kabul etmedim çünkü ben çalışıyorum. Ben olmasam, yani işçiler olmasa bu tarlayı kim ekip biçecek? Ben hem ailemin ihtiyaçlarını gideriyorum hem de kazandığım parayla kendi ihtiyaçlarımı karşılıyorum" diyerek konuşmasını sonlandırıyor.