‘Evde kal’mak Makbule için daha fazla iş dışında bir anlam ifade etmiyor

  • 09:04 5 Nisan 2020
  • Yaşam
VAN - Türkiye’ de koronavirüse karşı alınan önlemler kapsamında ‘evde kal’  çağrıları yapılırken, bir gününe tanık olduğumuzu Makbule, bugüne kadar zaten sosyalleşmesinin önünün kesildiğini, ev içi emeğin tümünün sırtına nasıl yüklendiğini kaydediyor. “Bize evde kalmaya alışmak zorunda bıraktılar” diyen Makbule’nin iş yükü evde iki katına çıkmış durumda.
 
Çin’in Wuhan kenti ortaya çıkan ve dünyada birçok ülkeye sıçrayan koronavirüs (Covid-19) nedeniyle dünya genelinde yaklaşık 50 bini aşkın insan hayatını kaybederken, 1 milyona yakın kişide ise vaka tespit edildi. Türkiye’de şu ana kadar 400’ü aşkın kişi yaşamını yitirirken, 20 bini aşkın insanda da korona pozitif tespit edildi. Salgının hızlı bir şekilde geniş bir alanda yayılmasına karşı tüm kentlerde “Evde kal” çağrıları yapılıyor. Evden çıkmamak salgına karşı ilk kural olarak gösteriliyor. İkinci kural ise temizlik, ellerin sık sık yıkanması. Ev içi emek kadınların hiç de yabancısı olmadığı bir durum. Toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle tüm ev işi, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı kadının omuzlarına yüklenirken, milyonlarca kadın zaten sosyalleşmeye zaman dahi bulamıyor.
 
‘Evde kalmaya alışmak zorunda bırakıldık’
 
Bu yüzden de salgına karşı evde kalmanın kendisinin yaşantısında çok önemli, ‘olağanüstü’ bir yere sahip olmadığını söylüyor Makbule Aslan (57). Kadınların evde kalmaya alışmak zorunda bırakıldığını söyleyen Makbule, “Erkekler bu süreçte sürekli oturuyor ve sürekli bir şeyler istiyor. ‘Evde kal’ çağrısından kaynaklı erkeklere hizmet etmek daha çok arttı” diye belirtiyor.
 
Emeğinin karşılığı yok
 
Ömrünün yarısını evin dört duvarı arasında üzerine yüklenen işlerle geçirmek zorunda kalan Makbule, 8 çocuk yetiştiriyor. Yaşamı boyunca verdiği büyük emek karşılığında ne bir sosyal güvencesi ne de bir maaşı var. Çünkü onun verdiği emek ‘kadının görevi’ olarak görülüyor Türkiye’de ve böyle bir hak tanınmıyor ev kadınlarına. Bu ‘olağanüstü’ günlerde de sabah erkenden uyanan Makbule, herkes uyurken çay yapıyor. Çayını alıp uykusundan kurtulmaya çalışıyor. Biraz sonra uykusundan uyanacak 5 çocuğun 'Kahvaltı hazır mı anne' sesleri yükselmeden söylediği klamlar (şarkı) eşliğinde kahvaltıyı hazırlamaya girişiyor.  Çocuklar sofrada yerlerini alırken, Makbule hala sofraya bir şeyler koyma çabasında. Artık tam anlamıyla hazır olan kahvaltı sofrasında oda yerini alıyor.
 
Haftada bir tandır ekmeği pişiriyor
 
Haftada bir kez tandır ekmeği pişirmek zorunda olan Makbule ekmeğin bitiğini fark edince bu defa kollarını hamur yoğurmak için sıvıyor. Ekmek pişirmeyi 14 yaşında öğrendiğini söylüyor. Makbule, “Ailemin bir bölümü yayladaydı, babam ise köyde. Ben babamın yanına gidip ona yemek hazırlardım. Babam bana hamur yoğurmayı öğretti. Ondan sonra hep yoğurdum. Kalabalık bir aile olduğumuz için ekmek çok çabuk biterdi. Erkekler daima yemek yerdi. Bazen yemek yeme fırsatımız olmazdı. Günde iki defa ekmek pişirdiğimiz olurdu” diye anlatıyor.
 
Makbule hamurunu yoğuruyor ve ardından öğlen yemeğini hazırlamaya başlıyor. Bu arada erkekler televizyon ekranına kitlenmiş Makbule' den sürekli bir şeyler istiyor. Birkaç saattir ayakta olan Makbule yoruluyor ve dinlenme ihtiyacı duyuyor. Biraz işe ara veren Makbule, çay demleyerek 4 erkekle beraber içiyor. Yemekler pişe dursun Makbule o esnada tandıra ekmek pişirmeye gidiyor. “Anne yemek hazır mı” diyen bir ses geliyor. Makbule sofrayı tekrar kuruyor, yemekler yenildikten sonra sofra yine Makbule’ye kalıyor.
 
‘Bizi erkeklere köle olarak yetiştirdiler’
 
“Makbule’nin emeğinin karşılığı nedir? Para mı? Şefkat mi? Teşekkür mü? Makbule bu emeğin karşılığında ne istiyor? Zorunluluk hissettiği için mi bu emeği veriyor?” sorularının cevaplarını Makbule'nin ağzından dinlemeye koyuluyoruz: ''Bütün bunları zorunluluk hissettiğim için yapıyorum. Evlenmeden önce sıkı sıkı bunu tembihlediler. Büyükler 'Bak kızım kocan ne derse onu yap, kadın dediğin daima ayakta olmalı. Çok yemek ye ama öyle bir ye ki erkeğin gözüne batmasın. Erkek gibi çalış’ dediler. Bizi bu tür nasihatlerle erkeğe köle olarak yetiştirdiler. Kadının ne hissettiği, ne istediği çok da önemli değildi, hala da öyle. Kadının emeğinin karşılığı yok.”
 
Geceyle beraber yorgunluk çöküyor
 
Makbule bütün gününü neredeyse evde emek vererek geçiriyor. Yavaş yavaş karanlık çökmeye başlarken Makbule’nin bedenine günün yorgunluğu çökmüş, dinlenme ihtiyacı çoğalmış. Son görev olarak çay verdikten sonra bedenini dinlendirmek için uzanan Makbule, zihinsel engeli olan kızına 'ayakları mı ovar mısın kızım' diyor. Engelli kızının ayaklarını ovmasıyla birlikte Makbule istemsizce uykuya dalıyor ve günü böylece tamamlıyor.