Bir ömür mücadele: Hiçbir zaman pes etmedim

  • 09:03 9 Şubat 2020
  • Yaşam
Beritan Canözer-Medya Üren
 
DİYARBAKIR - Yaşamı mücadele içerisinde geçen Meyaser Soyut (62), göçe zorlanarak geldiği Diyarbakır’da hala mücadelesini sürdürüyor. Eşi faili meçhule giden ve 2 çocuğu da cezaevinde olan Meyaser, "Eşimi bulmak için mücadele ettim, çocuklarımın hakkını savunmak için mücadele ettim, tüm baskılara rağmen ayakta kalmak için mücadele ettim. Hiçbir zaman pes etmedim" diyerek uzun soluklu mücadelesini anlatıyor.
 
Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Dibek köyünde 1990’lı yıllarda hayata geçirilen baskı ve yakma politikaları nedeniyle göç etmek zorunda bırakılan binlerce aileden biri olan Meyaser Soyut (65), bugün binlerce zorluğa rağmen kendi ayakları üzerinde durmaya devam ediyor. Köyü terk etmeleri için defalarca asker ve jandarmalar tarafından tehdit edildiklerini ifade eden Meyaser, köylerini terk etmemek için direndiklerini ifade ediyor. Meyaser eşi Ömer Soyut’un ise 1993 yılında tarlayı hasat etmeye gittikten sonra bir daha geri dönmediğini kaydederek, 27 yıldır eşinin akıbetini bilmediğini söylüyor.
 
Faili meçhul eşinin ardından göç…
 
Ömer’in kaybedilmesinden sonra evleri defalarca basılan Meyaser, 8 çocuğunu alarak Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine yerleşiyor. Burada çocuklarıyla beraber yeni bir hayat kurmaya çalışan Meyaser, çocuklarıyla beraber yıllarca yaşam mücadelesi veriyor. Meyaser’in 2 oğlu cezaevinde, kızı ise PKK’ye katılmasının ardından çıkan çatışmaların birinde yaşamını yitirmiş. Her Kürt kadın gibi zorluklar karşısında mücadele etmekten hiç pes etmeyen Meyaser, üzerinden yıllar geçmesine rağmen köyüne dönmenin hayalini kuruyor. Meyaser’in Bağlar ilçesinde dar bir sokakta bulunan evine misafir oluyoruz. 
 
İlçede birçok ev dışarıdan bakıldığında içerisindeki yoksulluğu gösteriyor. Meyaser’in evine giriyoruz, kapıda karşılıyor bizi. Odayı gösteriyor, ilerliyoruz. Odaya ilk girdiğimizde odun sobasının sıcaklığı okşuyor yüzümüzü. Dışarının buz kesen havasından sonra bu sıcaklık içimizi de ısıtıyor. Biraz sonra ise Meyaser anne gülerek, “Millet soba yakmıyor, kömür ve odun pahalı diye ama ben inadına yakıyorum. Öleceksem de soğuktan ölmeyeyim” diyor.
 
Kürtçe klamla hikayesini anlattı
 
Odanın duvarlarında çocuklarının fotoğrafları yer alıyor, köşede bulunan küçük yuvarlak bir masanın üzerinde ise 4 tane saksı içinde çiçek var. “Tarlalardan topladığım toprakların içine çiçek fidanları ektim. Onlarla oyalanıyorum, zaman geçiyor” diye anlatan Meyaser, derdini dili olmayan birine anlatmanın rahatlığını yaşadığını dile getiriyor. Duvarda fotoğrafları asılı olan çocuklarını anlatan Meyaser, yaşadığı zorlukların yıllardır bitmediğini sözlerine ekliyor ve röportaja başlamak için hazırlanırken, Kürtçe klam söylemeye başlıyor. Klamın bir kısmında “Çocuklarımızı kaybettik, hayvanlarımızı ve toprağımız talan edildi, evimiz yakıldı. Altın ve gümüş verseler yerini doldurmayacak evlerimizden, köyümüzden göç ettik” diyor. Bu klamı dinleyip anlamlandırmaya çalışırken ‘tam da Meyaser annenin hikayesini ve hislerini anlatıyor’ diyoruz.
 
'Hiçbir zaman pes etmedim'
 
Meyaser, “Ölmekten kurtulmak için buraya geldik ama şimdi bu ekonomik krizden kaçıp nereye gidelim, nerede yaşayabiliriz” diye soruyor. Meyaser, ekonomik krizin her şeyi etkilediğini söyleyerek, “Kimseye el açmıyorum, kimseden ekmek dilenmiyorum. Olsa yerim, olmasa yemem ama herkes bizim gibi değil. Küçük çocukları olan insanlar ne yapsın? Nasıl evine eşya alsın, nasıl Pazar yapsın? İnsanlar kötü yollara başvuruyorlar. Ne yapsınlar? Karnı aç olan insan her şeyi yapar. Bizi bu hale getirenler düşünsün. Bu halka bunu reva görenler utansın, biz neden yoksulluğumuzdan utanalım” diyor. Hayatı boyunca mücadele ettiğini ifade eden Meyaser, “Eşimi bulmak için mücadele ettim, çocuklarımın hakkını savunmak için mücadele ettim, tüm baskılara rağmen ayakta kalmak için mücadele ettim. Hiçbir zaman pes etmedim” diyerek 65 yaşına rağmen mücadeleci kimliğinden vazgeçmediğine dikkat çekiyor.
 
'Her zulmü yaşadık'
 
Bölgede köy yakmaların hala devam ettiğini söyleyen Meyaser, 1990’lardan bu yana hala Lice’de ormanların askerler tarafından ateşe verildiğini hatırlatıyor. Kürt halkının bilinçli olarak yoksulluğa mahkum edilmek istendiğini dile getiren Meyaser, “Hayvanlarımız vardı, toprağımız vardı. Yoksulluk nedir bilmezdik, köyümüzde yaşıyorduk. Devlet bizi şehirlere mahkum etti. Bilerek yaptılar. Kürt halkına ait bir şey olsun istemediler. Köylerimizi yakarak aslında tarihimizi yok etmeye çalıştılar. Kürt halkının nefes alış verişinden nefret ediyorlar. Nerede bir Kürt varsa onu yok etmek istiyorlar. Biz yıllardır bu zihniyetle savaşıyoruz. Arazilerimiz vardı ama ekim yapmamıza izin vermiyorlardı. Kendi buğdayımızı parayla almak zorunda kalıyorduk. Aklınıza gelebilecek her türlü zulmü yaşadık” diye ifade ediyor.
 
'Kürtler yoksulluğa mahkum edilmek istendi'
 
Gençlerin baskı ve haksızlıklar karşısında dayanamayarak Avrupa’ya gittiğini ifade eden Meyaser, “Öğrenciler okuyorlar, bir sürü emek veriyorlar ama atanamıyorlar. Kürt oldukları için hedef oluyorlar. Hiçbir şey yapmasalar da sadece Kürt’tür diye zulüm görüyorlar. Ne yapsınlar, kaçıp Avrupa’ya gidiyorlar. Bu ülke cehenneme dönmüş” diyerek dayatılan göçe isyan ediyor. Ekonomik olarak zorlandığını belirten Meyaser, hükümetin Kürtleri yoksulluğa mahkum ettiğini sözlerine ekliyor. Meyaser, “Ben bundan utanmıyorum, devlet utansın. Benim milyonluk arsam vardı ama hepsini yaktılar, yok ettiler. Biz elde avuçta hiçbir şey yokken geldik Diyarbakır’a. Çocuklarım daha küçüktü, çalıştıramazdım. Büyüdüler, bu haksızlığa karşı susamadılar. Şimdi iki oğlum cezaevinde, kızım şehit düştü” diyerek tepkisini dile getiriyor.
 
'Hayat çok pahalı'
 
Ekonomik açıdan çoğu zaman zorlandığını dile getiren Meyaser, zamlara ve hayat pahalılığına vurgu yapıyor. Meyaser şöyle devam ediyor: "Kömür pahalı, odun pahalı, pazara gidiyorsun bir şey alamadan dönüyorsun, hasta olsan hastaneye gidemiyorsun, elektrik ve su zaten dünya para geliyor. Cezaevindeki çocuklarımın bir yandan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum. Bir yandan kızım okuyor ama ona destek bile olamıyorum. İş arıyor bulamıyor. Torunlarım okula gidiyor, babaları cezaevinde, anneleri çalışmıyor. Her yıl okul forması değişiyor, gelinim alamıyor. Her yıl forma değişir mi? Aynı okul zaten forma niye değişiyor? Bir sürü defter, kalem, kitap istiyorlar. Yine de olanla yetiniyoruz. Yapacak bir şey yok, imkanlar bu kadar. İki göz odalı evimde yaşıyorum. Beni yoksulluk değil, çocuklarıma olan özlemim kahrediyor."
 
'Günde 3 işte çalışıyordum'
 
Göç ve sonrasında maruz kaldıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamayan Meyaser şunları ifade ediyor: “Bize bunları yaşatanlara hakkımı helal etmiyorum, asla karşılarında susmayacağım. Çocuklar küçük olduğu için ben çalışmak zorundaydım. Günde 3 işte çalışıyordum. Sabah bakkalda çalışıyordum, öğleden sonra temizliğe gidiyordum, akşam fabrikada çalışıyordum. Başka çaremiz yoktu. Çocuklarım küçüktü, ben çalışmasam eve ekmek giremezdi. Çocuklarım büyüdü iş bulamadılar. Cezaevinde olan çocuklarım sürekli sürgün ediliyorlar. Sürgün parasını da benden istiyorlar. Ben ihtiyaçlarını zar zor karşılıyorum, bir de sürgün paralarını ödüyorum. Belediyede çalışırken, cenazeye katıldığı için büyük oğlum ceza aldı. Eşi ve çocukları şimdi benim 90’larda yaşadıklarımı yaşıyorlar. Şimdi bu zulme karşı gençler direnince de ‘terörist’ oluyorlar. Öldürerek, tutuklayarak Kürtleri bitiremezler ama zulümleri sonlarını getirecek.”
 
'Yaşadığım her şeyin hesabını soracağım'
 
Es veriyor, dalıp gidiyor. 27 yıldır nerede olduğunu bilmediği eşine değiniyor. "Onu da alıp götürdüler, ne yaptılar bilmiyorum. Hâlâ arıyorum, hala bekliyorum" diyor. Her kapı çaldığında eşinden bir haber gelecek diye umut ettiğini kaydeden Meyaser, ancak ne bir bilgi geldiğini ne de kendisinin bir ize rastlamadığını ifade ediyor. Meyaser, "Ben yalnız mıyım sanki. Ben yalnız olsam belki hazmederdim ama benim gibi olan binlerce Kürt var. Babası, eşi, oğlu kaybedilen binlerce kadın. Ben sadece kendim için değil, onlar için de hala adalet arıyorum" diye ekliyor. 
 
Meyaser son olarak, "Ne çocuklarımın hakkını bırakırım onlara ne de emeğimin. Bir gün gelecek yaşadığım her şeyin hesabını soracağım. Benim boğazımdan rahat bir şekilde bir lokma geçmemiş. Yediğim, içtiğim her şeyde çocuklarımı, eşimi düşünüyorum. Bazen kendi kendime oturup ağlıyorum. Biz yaşadığımız hiçbir şeyi hak etmedik. Ne olursa olsun mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim" diyor.