Mezopotamya’dan Anadolu’ya tandırı taşıyan kadınların hikayesi

  • 09:02 18 Ocak 2020
  • Yaşam
Filiz Zeyrek 
 
ADANA - Zorunlu göçle Adana’ya yerleşen Zeynep Temel ve Fatma Yüksel kendileri gibi göçle kente gelen iki arkadaşıyla birlikte tandır ekmeği ile geçimlerini sağlıyorlar. Tüm baskılara rağmen kültürlerine, dillerine sahip çıktıklarını söyleyen kadınlar, pişirdikleri ekmeğin kokusuyla memleket özlemini giderdiklerini belirtiyor.
 
Göç sözlük anlamıyla canlıların bulundukları yerden başka bir yere hareketliliğini ifade eder. Sözlükteki anlamına karşı insanda bıraktığı duygunun ise tanımını yapmak epey zor. Savaş, devlet baskısı, ekonomik, sosyal, kültürel birçok neden göç sebeplerini oluşturmakta. Göçe zorunlu bırakılan insanlar, gittikleri kentlere kültür ve dillerini de taşırken önemli bir ayrımcılığa da maruz kalıyorlar. Kendi toprağını, arkadaşlarını, çevresini, evini terk etmenin yarattığı yalnızlık duygusu göç edilen kentte kendisi gibi göçe zorlanmış olanları aynı mahallelerde buluşturuyor. Zeynep Temel, Fatma Yüksel göç sonrası yolları kesişen kadınlardan.
Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Dağlıoğlu mahallesinde oturan Zeynep ve Fatma kendileri gibi göç etmek zorunda kalan iki arkadaşlarıyla birlikte mahallede kiraladıkları küçük bir dükkanda tandır (tenûr) kurdu. Mahalleliye tandır ekmeği satarak geçimlerini sağlayan dört arkadaş ayrıca Mezopotamya’nın en eski kültürü olan tandırı, Anadolu’ya taşıyor.
 
'Ekmeğin kokusuna geliyorlar’ 
 
Tandırın yapımından ekmeğin satışına kadar her şeyi kendilerinin yaptığını söyleyen Zeynep, çocukluklarından beri pişirdikleri ekmeği kendileri için ekonomik kazanca dönüştürdüklerini belirtiyor. Günün ilk ışıklarıyla çalışmaya başlayan dört arkadaş kahvaltı sofrasına ekmekleri yetiştiriyor. Çoğu insanın ekmeğin kokusuna geldiğini ifade eden Zeynep, "İki yıldır bu işi yapıyorum. İşimiz gayet güzel, severek yapıyorum. Bizden ekmek alan insanlar ekmeklerden ve bizim yaklaşımımızdan çok memnun olduklarını söylüyor. Günlük 500’den fazla ekmek pişiriyoruz. İşimizin tek sıkıntılı tarafı yazın Adana çok sıcak oluyor ve bazen sıcaktan öleceğimi sanıyorum. Çocuklarıma maddi destek sunmak beni mutlu ediyor” dedi. 
 
‘Ekmeğin kokusu bana toprağımı anımsatıyor’
 
Şırnak ve Hakkari yöresine özgü ekmek pişirdiklerini aktaran Zeynep, ailesi ile birlikte 90’lı yıllarda Şırnak’tan göç etmek zorunda kalmış. Pişirdikleri ekmeğin kokusunun topraklarını hatırlattığını söyleyen Zeynep, memleket özlemini böyle giderdiğini vurguluyor. Zeynep, “Çok kötü günler yaşadık ve buralara göçe zorlandık. Burada başka bir dil başka bir toprak ve hep dışlandık çok kötülük gördük. Ama bunca şeye rağmen hayata tutunduk, mücadeleyi sürdürmek en önemlisi de geleneklerden kopmamak. Bundan dolayı daha çok severek yapıyoruz işimizi.” 
 
'Kadınlar her şeyin üstesinde gelir’ 
 
Hakkari Yüksekova’dan 90’lı yıllarda göç etmek zorunda kalan Fatma Yüksel, “Bizi buralara göç ettirenler bizi geleneklerimizden koparmaya çalıştılar ama biz asla kültürümüzden, dilimizden ve geleneğimizden kopmadık” diyor ve ekliyor “7 çocuğuma yaşattığım kültürle bakıyorum.” Kadılar isterse her şeyi başarabileceğini söyleyen Fatma, “Ekmeğimiz tüm Adana'ya nam salmış,hemen hemen tüm mahallelerden arabalarıyla gelip ekmeğimizi alıyorlar. Hem kadın olduğumuz için daha lezzetli olduğunu ve daha hijyen olduğunu söylüyorlar. Bu bizi mutlu ediyor, ekmek pişiren birçok ev bizim ekmeğimizden dolayı ekmek pişirmeyi bıraktı ve bizden almaya başladı. Herkes çok memnun buda bizi  mutlu ediyor" diye belirtti.