Yaşamak için yola düşenlerin öyküsü: Mevsimlik işçiler

  • 09:05 16 Aralık 2019
  • Yaşam
Filiz Zeyrek 
 
ADANA - Kendi topraklarından göç etmek zorunda bırakılarak Çukurova’ya gelen ve her mevsim kalan işçiler, “Başkalarının topraklarında köle olduk” diyerek yaşadıklarını özetlerken, artık seslerinin duyulmasını istiyor.
 
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 350 binden fazla mevsimlik tarım işçisi bulunuyor. Bu sayıya kayıtlı olmayan işçiler, yaşlılar ve çocuklar dahil edildiğinde yaklaşık bir milyonluk nüfusu bulan devasa bir sorun açığa çıkıyor. Yaşadıkları kentlerde istihdam şartlarının olmayışı, ekonomik kriz, güvenlik gibi sebepler insanları göç etmek zorunda bırakıyor. Çukurova’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, hayat şartlarının daha da zorlaşmasından kaynaklı kış mevsiminde de Çukurova’da kalıyor. Sağlık ve eğitim hizmetlerinden neredeyse hiç yararlanamayan mevsimlik işçiler, barınma ve beslenme yetersizliği, güvenlik gibi sorunlarla da karşı karşıya kalıyor. Bu durumdan en çok zarar görenler şüphesiz, temel insan haklarından mahrum bırakılan çocuklar. Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Tuzla bölgesi köylerinde, derme çatma naylon çadırlarda yaşayan mevsimlik işçiler, “Başkalarının topraklarında köle olduk” diyor.
 
'Buralarda köle olduk'
 
“Kendi topraklarımızdan kopartılıp başkalarının topraklarının kölesi olmuşuz” diyen Fatma Gül, 10 yıl önce Urfa’dan göç ettiklerini söylüyor. Su ve elektriğin olmadığı, yakacağın da sınırlı bulunduğu çadırlarda yaşadıklarını belirten Fatma, “Kendi memleketimizde çocuklarımızın çalışacağı bir iş imkanı olsaydı biz bu rezilliği çekmeye gelmezdik. Çocuklarımız hasta oldu. Ev kiralasak çok pahalı, yevmiyemiz çok düşük. Çadırlarda yazın da kışın da perişan oluyoruz. Yazın sivrisinek ve Çukurova sıcağında naylonun içinde yaşamak mümkün değil, kışın da görüyorsunuz çamur ve soğuk. Yağmur çadırların içerisine giriyor ve günlerce kurumuyor. Sürekli çalıştığımız halde bir türlü karnımız doymuyor. Sesimizi artık duysunlar” sözleriyle çalışma koşullarını anlatıyor.
 
'Senede bir kez kıyafet alabiliyoruz’
 
Yılda bir veya iki adet giysi alabildiklerini artık bunu dahi alamayacak durumda olduklarını ifade eden Zeynep Aksu, “Hükümet ‘ekonomik kriz yok’ diyor. Gelin bizim halimizi görün, siz günlük birer kıyafet giyerken biz yılda bir adet bile alamıyoruz. Nasıl rahat uyuyorsunuz” diyerek tepkisini gösteriyor. Yaşam alanlarının hijyenik olmadığına, hastalık riskinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Zeynep, “Kanalizasyon yok ve sağlık sorunları çok yaşanıyor. Tuvaletlerin giderleri ortalıkta ve bu çok ciddi sağlık sorunları yaratıyor. Sağlık ocağı, hastane çok uzak. Gerçekten sesimizi duysunlar artık yeter” diyor.
 
'Böyle giderse insanlar ekmeğe muhtaç olacak'
 
Hatice Yaşar ise haftada bir kez çadırlarda kıyafet satarak kazancını sağlamaya çalışan seyyar bir esnaf. Mazot parasını ödeyemeyecek durumda olduğunu belirten Hatice, şunları söylüyor: “Yıllar geçtikçe daha çok zorlanmaya başladık. Biz de ekmeğimizi sattığımız bu kıyafetlerden kazanıyoruz ama artık kazanamıyoruz çünkü bu insanlar artık kıyafet alamıyor. Geçen yıl iki ve ya üç adet kıyafet alabiliyorlardı ama bu yıl gördüğünüz gibi birer adet alıyorlar ve bunu da peşin ödeyemiyorlar. Alım gücü yok böyle giderse insanlar ekmeğe muhtaç olacak.” 
 
'Çocuk olamadık ama sürekli işçi olacağız'  
 
Yoksulluğun en ağır yükünü çeken ise çocuklar. Okula gidemediğini söyleyen 13 yaşındaki Emine de burada çalışmak zorunda kalıyor. Avukat olmayı hayal ederken, gerçeğin hiç de öyle olmadığını söyleyen Emine, “Çadırlarda yaşamak çok zor. Tarlalarda, bahçelerde çalışmak çok zor ama mecburuz çünkü biz yoksul insanlarız. Çocuk olamadık ve sürekli işçi olacağız.  Her sabah erken saatte işe gidip karanlık çökünce yorgun argın çadırlara dönüyoruz. Burada da temizlik işi başlıyor ve yorgunluktan nasıl uyuduğumuzu fark bile edemiyoruz” diye konuşuyor.
 
'Hayalim penceresi ve kapısı olan bir ev’ 
 
Maddi sıkıntılardan kaynaklı okulu bırakmak zorunda kaldıklarını söyleyen 9 yaşındaki Elif ve 13 yaşındaki Özlem ise hayallerinin kapısı ve penceresi olan bir ev olduğunu dile getiriyor. 7 yaşından beri annesinin onu kardeşiyle birlikte tarlaya götürdüğünü söyleyen Elif, “Hayalim bir evimin olması ve bu evde mutlu olmak. Diğer bir hayalim de tabi ki okumak ve öğretmen olmaktı. Ama bu hayallerimiz fakirliğimizin kurbanı oldu. Hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. En çok çalışan biziz ama en fakiri de yine biziz. Çok küçük olduğum için tarlada çok yoruluyorum ama bizim bir ev almamız için çalışmamız lazım ondan dolayı biz de ablamla ve annemle çalışıyoruz” sözlerine yer veriyor.
 
‘Sürekli çalışıyoruz’
 
Haftanın bir günü ekmek pişirmek için işe ara verdiklerini söyleyen Özlem ise minik elleriyle ateşin üzerinde bazlama pişiriyor. Özlem’in de hayalleri elinden alınmış ve daha bu yaşında umutsuzluğu öğrenmek zorunda kalmış. “Biz şansız doğanlardanız ve öyle de devam edecek” diyen Özlem, “Hayalimizdeki evi alabilmek için çalışıyoruz. Bugün hava güzel diye ekmek pişirmek için işe gitmedik ama normal şartlarda yağmur dahi yağsa yine de işe gidiyoruz. Kış geldi ve hem yakacak hem de kıyafet almamız gerek. Ondan dolayı sürekli çalışıyoruz. Çadır çok soğuk ve ıslak ondan hastalanıyoruz” diyor.