Ne tekerlekli sandalye ne kanser ne de toplum engel olabildi

  • 09:02 1 Aralık 2019
  • Yaşam
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - Kaza sonucu tekerlekli sandalye ile yaşamaya başlayan Gülçin Erdiş’in hayata tutunma mücadelesine ne sandalye, ne kanser, ne de toplum engel olamadı. Gülçin önüne çıkarılan engelleri şöyle değerlendiriyor: “Bütün insanların çok zorluk yaşadığı yerde engellilerin rahat yaşaması zaten düşünülemez. Çünkü insanlar artık çok sinirli, çok gergin. Bize engel olmayıp yolumuzu açarsanız bir her şeyi yaparız.”
 
Hepimiz günlük hayatımızda hemen her gün onlarla karşılaşırız, yanlarından geçip gideriz. Hayatlarında engel yaratanlara karşı nasıl bir mücadele içinde olduklarını düşünmeyiz, merak etmeyiz. Türkiye’de engellilerin yaşadığı sorunları görmeyiz. Yaşadığımız kentler, engellilerin yaşamına uygun mu? Kaldırım, yol veya bir bina yapılırken engelsiz yapılıyor mu? Önlerine konulan engelleri aşarak engelsiz bir yaşam mücadelesi verenler, kendilerini anlatıyor.
 
Fiziksel engelini kendisine engel olarak görmeyen, onu aşanlardan biri de Gülçin Erdiş. Gülçin şu an 50 yaşında. Özel bir üniversitede çalışıyor. 16 yaşındayken yüksekten düşme sonucu hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Gülçin’e göre yaşam, asıl bu olaydan sonra başladı. “İlk önce çok şaşaladım. Ne yapacağımı bilemedim” diyen Gülçin, “Gencecik bir kızın en üretken zamanında böyle bir şey başına geliyor diye düşündüm. Bu ilk defa yaşanmıyor son defada yaşanmayacak diye düşünmeye başlayınca iş değişmeye başladı” diyor.
 
Hayatının dönüm noktası aldığı kararlar oldu
 
Hayatında dönüm noktası olacak kararlar alan Gülçin, önce yarıda kalan liseyi bitirecek, ardından iş bulacak, daha sonra ailesinin yanından ayrılarak ayrı bir eve çıkacaktı. Bütün bunları 5 yıl içinde başarmayı hedefleyen Gülçin, önüne koyduğu üç hedefi 3 yıl içerisinde gerçekleştiriyor. Gülçin bir süre sonra Türkiye Sakatlar Derneği Kadıköy Şubesi’ni kuruyor. Sonrasında adını Türkiye Sakatlar Derneği Anadolu Şubesi olarak değiştiren dernek, hala faaliyetlerini sürdürüyor. Derneğin kuruluş sürecini anlatan Gülçin, “İlk engelli olduğumda, hastanede ve evde yattığım zamanlarda engellilerle ilgili bir program gördüm. Orada bir beyefendi ‘derneğe üye olabilirsiniz, gelin tanışalım’ diyordu. Biz aile yapısı olarak örgütlülüğe, örgütlü çalışmaya inanıyoruz. Ben de bu inançla yetiştirildiğim için derneği görmeye gittim. Sonrasında televizyonda gördüğüm bey ile arkadaş oldum. Bir süre sonra bana, ‘Haydi dernek kur’ dedi. ‘Ben ne anlarım dernek kurmaktan’, dedim. Daha önce İstanbul’da Kadıköy’de bir dernek kurulması denendi ama başarılı olamamış. ‘Nasıl olur, nasıl yaparım?’ falan derken bir bakmışım dernek başkanı olmuşum. 8 sene yöneticilik yaptım dernekte” diyor.
 
‘Kendi bedenleri ile barışık olmaları için çabalarım’
 
Dernekte yöneticilik yaparken arkadaşlarının kendi bedenleriyle barışık olabilmeleri için büyük çaba harcayan Gülçin, şöyle devam ediyor: “Bu süre içerisinde arkadaşlarımın kendilerindeki farklılığı kabul edemeyişlerini gördüm. Bu beni çok üzdü. Çünkü ben vücudumu olduğu gibi artısı ile eksisi ile kabul eden bir insandım. Arkadaşlarımın da öyle olması için çabaladım. Ne yapabilirim diye düşünürken onlarla birlikte semt pazarına gitmeye karar verdim. Ne kadar çok kalabalığın içine sokarsam arkadaşlarımı o kadar daha kolay açacağımı düşündüm. Pazara gittiğimizde her birine bir görev veriyordum. Domates, erik, patlıcan, salatalık fiyatlarını araştırmaları görevini veriyor, sonrasında belli bir yerde buluşmayı planlıyorduk. Sonrasında belirlediğimiz yerde buluşuyorduk. Hep birlikte onların belirlediği yerlerde alışveriş yapardık. Bir şekilde insanlarla iletişime geçmesini arzu ediyordum. Pazar olayı çok hoşlarına gitti. Birçok defa birlikte pazara gittik.”
 
‘Benim savaşım engellilerin, engellerini kabul etmelerini sağlamaktı’
 
Gülçin, engelli arkadaşlarını sinemaya, tiyatroya gitmeye de teşvik ediyor. Engellilerin sinema, tiyatro etkinliklerine katılabilmeleri için çalışmalar yaptıklarını söyleyen Gülçin, bu yönlü çabalarını şöyle anlatıyor: “Kadıköy Belediyesi’nde çalışıyordum. Müdüre gittim. ‘Kadıköy’deki sinemalarda engelliler için indirimli bilet talep ediyoruz’ dedim. Biraz uğraştan sonra protokol imzaladık. Kadıköy’de bütün sinemalar engelli ve engelli yakınlarına yüzde 50 indirimli oldu. Bütün tiyatrolarla görüşüyordum. Her birinden en az 5 bilet, 10-15 bilet aldıklarım oluyordu. Biletleri aldıktan sonra arkadaşlarla birlikte tiyatrolara gidiyorduk. Yerlerin engellilere uygun olması için olabildiğince çalıştık. Ama benim savaşım daha çok engellilerin, engelliliklerini kabul etmeleri için çaba harcamaktı. İnsanlarla daha pozitif daha sakin iletişim kurmalarını sağlamaktı. Fark ettim ki daha sonra bunu başarmıştım. Çok hoşuma gitmişti. Yaptığım organizasyonlarla birçok insanı evden dışarı çıkarmıştım.”
 
Türkiye’nin sayılı engelli dalgıçlarından
 
Gülçin, çabalarını bunlarla sınırlandırmıyor. Bir gazetede “engellilerin dalgıçlık yaptıklarına” dair haber üzerine dalgıçlık hocasına ulaşan Gülçin, aynı zamanda Türkiye’nin sayılı engelli dalgıçlarından biri oluyor. Gülçin, dalgıçlıktan sonra kayağa, yamaç paraşütüne ve tenise de başlıyor. Tenis kulübündeki turnuvalara da katılan Gülçin, zamanla birçok birincilik, ikincilik alıyor, milli takıma kadar yükseliyor. 
 
‘Sosyal olaylarla öğrendiler’
 
Engellilerin, sosyal ortamlarda rahat hareket edebilmeleri için çaba harcadığını söyleyen Gülçin, şunları anlatıyor: “Eskiden çok zor bir kafeye girerdik. Çok zor hareket ederdik. Bacaklarının üstüne battaniye ya da örtü örten arkadaşlarımız vardı. Eli deforme oldu diye onu torba ile saklayan arkadaşlarımız vardı. Onun protezini çıkardım, natürel elinin daha güzel olduğuna inandırdım. Diğerinin örtüsünü çıkardım. Dediğim gibi eğlenerek öğrenmek çok inceden inceye işlenen bir şeydir. O yüzden daha çok böyle sosyal olayları onların yaşamına soka soka, yavaş yavaş kendilerinde kırmayı, kendilerini kabul etmeyi öğrendiler.”
 
‘Sen yanlış insana çattın kanser’
 
Dernek çalışması döneminde kanser teşhisi konan Gülçin’e doktorlar yüzde 40 yaşama şansı veriyor. Gülçin, “İlk önce ağladım. Niye bu bana geldi diye. Sonra dedim ‘ya sen yanlış insana çattın kanser. Senin bildiğin insanlardan değilim ben’. Bunu dedim, kanser bitti bende. Bu sefer tam tedavimi yaptım. Yaşamdan hiç kopmadım. Bandanamı takıyordum. Dışarı çıkıyordum. Yaşama olan bağlılıkla kanseri yendim” diyor.
 
‘Herkesin zorluk yaşadığı yerde, engellilerin rahat yaşaması düşünülemez’
 
Engellilerin yaşadığı zorlukları, sorunları sorduğumuzda, Gülçin’in yanıtı şu oluyor: “Engelliler zorluk yaşıyor ama bütün insanlar çok zorluk yaşıyor. Bütün insanların çok zorluk yaşadığı yerde engellilerin rahat yaşaması zaten düşünülemez. Çünkü insanlar artık çok sinirli, çok gergin hiç yüzü gülmüyor. Hiçbir şey yapmak istemiyorlar. O kadar benciller, o kadar paylaşımdan uzaklar ki. Tabi istisnalar kaideyi bozmuyor. Çok harika insanlar da var.”
 
‘Çevre engellilere uygun düzenlenmiyor’
 
Dışarıda karşılaştıkları engellere değiniyor Gülçin. “Bir yoldan geçeceksiniz, bakıyorsunuz bir elektrik direği, otobüs durağı, telefon santrali, bir araba park etmiş, o kadar çok şey var ki. Neresinden tutup neresinden biteceğini bilmiyoruz açıkçası” diyen Gülçin, hiçbir şeyde insanların düşünülmediğini, engelli insanların hiç düşünülmediğini vurguluyor. 
 
‘Denetleme yok’
 
Gülçin, çevrenin, engellilere uygun şekilde nasıl düzenlenmesi gerektiğini ise şöyle belirtiyor: “Biz buradan diyoruz ki kaldırımlarımız şöyle olmalı. Otoparklarımız şöyle olmalı. Yapılarımız şöyle olmalı. Hepsinde rampa olmalı. Rampa olmayan yerlerde asansör olmalı. 14 yıl önce devlet bir yasa tasarısı çıkardı. Bütün devlet kurumları ve özel inşaatlar engelliye uygun yapılacaktı. Yedi yıl içinde yapılmazsa cezası var dendi. Üstünden kaç yedi yıl geçti? Yapılan hiçbir şey yok. Çünkü denetleme yok.”
 
‘Bütün bunlar anayasal hakkımız’
 
Engellilerin istihdam edilmemesine dikkat çeken Gülçin, “Çalışmayan bir sürü aklı başında engelli var. Al onu danışman yap. Hem de geçimine katkısı olur. Pekala olabilir şeyler bunlar. Bir de o engelliyi imara yerleştir. Denetmenler kontrollere engelli arkadaşla gitsin. Bakın nasıl düzeliyor. Yeter ki istensin. İnsanları Ahmet, Mehmet sarışın, esmer, gözlük kullanan, sandalye kullanan olarak ayırmasın. İnsan diye baksınlar. Eğer sosyal devletsek ki anayasamızda sosyal devlet olduğumuz söylenir; bütün bunlar zaten bizim anayasal hakkımız, vatandaşlık hakkımız. Birine vatandaşlık hakkını verirken diğerine vermemezlik yapamazsınız. Aslında anayasal suç işliyorsunuz bunu yapmayarak” diyor.
 
‘Kentler içinde uygulanabilir’
 
Gülçin şu an çalıştığı özel üniversitede işe girdiği süreci de şöyle anlatıyor: “Servise nasıl binecektim. Serviste düzenek yoktu. Rampa yaptırdılar. Özel asansör yaptırdılar. İşe başladığımda hemen beni aldılar bütün rampalardan çıkardılar, asansörlere bindirdiler, kapıları denediler. Her yeri benimle denediler. Nereye ne yapabiliriz diye. Şu anda benim okulumda tekerlekli sandalyenizle her yere, kata çok rahat gidebilirsiniz. Her katta özel tuvaletiniz var. Tutunma barlarınız var. Aynanız var. Çeşmeniz var. Sandalyeniz var. Asansöre tek başınıza biniyorsunuz. Eğer çok dik bir rampası varsa hemen yanında binebileceğim bir asansör var. Böyle bir anlayışta olan işletmede çalışmaktan çok mutluyum. Bu örnek şehirlerimiz için de uygulanabilir. Bir engelliyi yanlarına alıp bütün kenti gezerek nasıl yapılabileceğini sorabilirler.”
 
“Lütfen bize engel olmayın” diyen Gülçin, son olarak “Bize engel olmayıp yolumuzu açarsanız bir her şeyi yaparız. Lütfen bizim için bir şeyler yaparken bize danışın. Yoldan geçen bir tekerlekli sandalyeliye sorun. Bir engelli derneğine gidin, sorun. Size bir yönetmenlik verirler. Nasıl yapacağınızı öğrenirsiniz” diyor.