Karagöçer'de yokluk içinde kurulmaya çalışılan yaşam 2018-11-17 09:07:14   Duygu Civiniz    ADANA - 90'lı yıllardaki baskı politikaları nedeniyle Adana'ya göç eden yurttaşlar, Karagöçer köyünde yokluk içinde yaşamaya mahkum ediliyor. Belediyenin hizmet vermemesinden şikayet eden yurttaşlar, sağlık ocağı, okul ve çocuklar için sosyal alan istiyor.    Adana'nın Karataş ilçesine bağlı Karagöçer köyünde naylon, kamış ve tahtadan derme çatma yapılan çadırlarda kalan yurttaşlar, zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Bu zorlu yaşamdan en fazla etkilenenler ise kadınlar ve çocuklar. 90'lı yıllarda Kürdistan kentleri ve köylerine yönelik sistematik saldırılar nedeniyle zorunlu göçe maruz kalanların bir araya gelerek oluşturduğu çadır köyün, büyük çoğunluğunu ise Şırnaklılar oluşturuyor.    20 yılı aşkın süredir yolları çamurdan yürünmez halde olan köyde, çadırlarda yaşamlarını sürdüren kadınlar hastane, okul ve çocukları için sosyal yaşam alanları olmamasından kaynaklı zorlandıklarını belirtti.   'Hasta olduğunda ambulansın gelmesi çok uzun sürüyor'   7 yıl önce evlenerek Karagöçer'de yaşamaya başlayan Necla Demir, "Yaşam gerçekten çok zor" diyerek söze başlıyor. Halktan kopuk belediye yönetiminin kendilerini bugüne kadar görmediğini dile getiren Necla, "Çadırda yaşam gerçekten çok zor. Mesela köye ambulans gelene kadar hastanın durumu daha da ağırlaşabiliyor. En yakın hastane yaklaşık 1,5 saat uzaklıkta ve yine sağlık ocağımız da çadırların uzağında. Adana ile aramızda 1-1,5 saatlik mesafemiz var ve araçlarımız olmadığı için şehir merkezinden gelen servisleri beklemek zorunda kalıyoruz. En büyük sorunumuz sağlık ve geçinememek" dedi.   Güvencesiz çalışma ve yoksulluk   Necla, tarımda çalışan ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadınların yoksullukla mücadelesine şu sözlerle dikkat çekti: "Yaz kış tarlalarda biber, patlıcan topluyoruz. Günlük yevmiyemiz 40 ila 50 TL arasında değişiyor. Ancak yaşadığımız zorlu şartları da üzerine ekleyince sağlık güvencemizin olmaması biz kadınları çok zorluyor. Çünkü kendimiz kadar çocuklarımızın sorumlulukları da omuzlarımızda. Ayda nereden baksan birkaç kez soğuk algınlığı ya da çöpler içerisinde kalmasından kaynaklı çocuklarımızı hastaneye götürmek zorunda kalıyoruz."    'Çocuklar sürekli hastalanıyor'   Yetişkinlerin sabahın erken saatlerinde tarlaya gitmek için uyandığı köyde, çocuklar da onlarla birlikte kalkıyor. Kışın çamurlu su, yazın ise toz ve toprak içinde büyüyen çocuklar, yaşantılarının çoğunu ise tarlalarda geçirmek zorunda kalıyor. Necla, çöp arabalarının bazen geç gelmesinden kaynaklı yol kenarına çöplerini dökmek zorunda kaldıklarını belirterek, "Çöpler yüzünden mikrop ve kötü koku her yere yayılıyor. Artık kendimizden geçtik çocuklarımız ayda 2 kez ya soğuktan ya da pislikten kaynaklı rahatsızlanıyor ve hastaneye götürüyoruz. Muhtarımızın girişimleri sonucu köyümüze çeşme ve yollarımıza çakıl taşı döküldü. Yüzlerce çocuk var bu köyde ama çocuklarımız için park alanı yok. Çocuklarımız pislik içerisinde dolaşıyor, Allah'tan reva mı bu?" diye sordu.   'Herkes kendi topraklarında olmak ister'   Diyarbakır'dan gelen Necla, kendi topraklarından uzakta yaşam mücadelesi vermelerinin çok zor olduğunu ve Diyarbakır'ı çok özlediğini vurguladı. Yaşadıkları yerde en azından okul, sağlık ocağı ve hastaneye ulaşımın sağlanmasını isteyen Necla, "Okul servisi çocukları köyden uzakta indiriyor. Eve gelene kadar su gibi oluyorlar. En azından park olsa biliriz ki çocuklarımız orada ama şimdi çöplerin içerisinde oynayan çocuklarımızı arıyoruz. Diyarbakır'dan buraya geldim ama oraları çok özlüyorum. Kim özlemez ki kendi toprağını? Herkes kendi toprağında olmak ister" dedi.