8 Mart'a 8 Kadın Hikayesi... 2020-03-08 09:01:33   Cemaatlerden ayrılarak kadın mücadelesi veren Aysel anlattı: Cemaatlere sıkışan çok kadın var   Melike Aydın   İZMİR - Daha önce farklı cemaatlerin içinde bulunan ve kadınlara yapılan muameleyi gördükçe kopan Aysel Gezginci, şu anda HDP Bornova İlçe Eşbaşkanı. Kadınların genellikle aileleri üzerinden cemaatlere gittiğini belirten Aysel, “Cemaatlerde sıkışan çok kadın var. Erkeğe her şey mubah, kadına haram. Erkek aldatınca kadın onu affedebiliyor ama kadın yapsa bırakın aldatmayı erkekle konuştu diye öldürülen kadınlar var. Hemen cezası kesiliyor. Ya eşi ya kardeşi tarafından infaz ediliyor” dedi.    “Her kadın yaşadıklarıyla yazılmamış bir romandır” düşüncesinden yola çıkarak kadınların direniş ile geçen yaşam öykülerini, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel hazırladığımız "8 Mart’a 8 Kadın Hikayesi" çalışmamızla sizlerle buluşturmak istedik. Kuşkusuz kalemimizin yazdığından daha fazlasıdır kadınların hikayeleri. “Vardık, varız, var olacağız” seslerini yükselten, mücadelelerini büyüten kadınlar yeniden tarih yazıyor. Daha önce Menzil ve İsmail Ağa cemaatleri içinde bulunan ancak şu anda HDP Bornova İlçe Eşbaşkanı olan Aysel Gezginci’nin hikayesi ile çalışmamızı sonlandırıyoruz.    Türkiye’deki kadın mücadelesi giderek büyürken, her yıl daha fazla kadın hakları için direniyor, alanlara çıkıyor. Büyük bedellerle kazanımlarını koruyan kadınlar için en önemli kazanımlardan biri de eşit temsiliyet. Eşbaşkanlık sistemini hayata geçirerek eşit temsiliyeti somutlaştıran Halkların Demokratik Partisi (HDP) de birçok kadının bu noktada bilinçlenmesini sağladı.    Cemaat ilişkileri içinde İslami kavramların bükümlenerek erkeğin çıkarı doğrultusunda kurallar konarak, kadının bu yaşama hapsedildiğini ifade eden Aysel, “Tavizler tavizleri doğurur. Biz ne kadar aciz davranırsak o kadar eziliriz. Artık dur demenin vakti” diyor.    ‘Şükür’ kavramı kadını köleleştirmek için kullanıldı’   Kendini 38 yıllık hayatı içinde son birkaç yıllık süre içinde gerçekleştirebildiğini ifade eden Aysel,  kadının kendini özne olarak görmesi ile hem kendisinin hem de toplumun farkına varacağını belirtiyor. Aysel, “Cemaatlerde boyun eğme ve şükretme vardı. Aslında şükretmek bir nevi köleleştirmek. Çocuk doğur, çocuk bak erkeği bekle. Erkeğin eline muhtaçsın. Sende var olanı başkasına vermiyorsun ama hep Allahtan bekliyorsun. Oysa Allah sana verdiği zaman senin de başkasına vermen gerekiyor bizde bunun karşılığı yok” ifadelerine yer veriyor.   ‘Oysa ki Kuran’da böyle söylenmiyor’    Sorgulamanın hayatının her anında olduğunu ve hala devam ettiğini söyleyen Aysel, cemaatlerde bulunduğu süre boyunca da kadının hep son sıralarda oluşunu sorguladığını dile getiriyor. Erkeğe tanınan hakların kadınlara tanınmadığını belirten Aysel şu ifadeyi kullanıyor: “Cemaat diyor ki ‘Allah-u Teala kendinden sonra tapılması gerektiğini düşünseydi kadınların erkeklere tapmasını emrederdi.’ Oysa Kuran’da ‘Siz eşdeğersiniz’, ‘Ben birbirinizi tamamlayasınız diye yarattım’ diyor.”    ‘Erkek kadının muhtaç olmasını istiyor’    Kadının dik durmasının erkeklerin ‘işine gelmediğine’ vurgu yapan Aysel, “Dik duruş demek zulmü görmezden gelmemek demek. Orada şiddete maruz kaldığımızda susmamız emrediliyor. Erkek kadının kedisine muhtaç kalmasını kurtarıcı ya da sahibi olmasını istiyor. ‘Başlık parasıyla aldım, koyunla aldım’ diyen çok var. Cemaatler bunun en derin yaşandığı yerler. Ama sorguladıkça yavaş yavaş toplum aşıyor” sözlerine yer veriyor.   ‘Erkekle konuştu diye infaz edilen kadınlar var’   Bir arkadaşının “Cennet ve cehennem varsa beni neden insanlar yargılıyor?” şeklindeki sorusunun yerinde olduğunu söyleyen Aysel şunları dile getiriyor: “Benim yaratanım da bu şekilde söylemiş. O halde sen neden karışıyorsun? Neden huzursuzluk yaratıyorsun? Erkek kendimi Allah ve ilah yerine koyuyor ve şirk işliyor. Ben ne dersem o olacak. Çocuğunu bile eşinden izin istemeden emziremezmiş! Erkeğe her şey mubah kadına haram. Erkek istediği gibi çıkar dolaşır ama kadın geç geldiği zaman ‘namus’ kisvesi yapıştırılıyor. Cemaat evlerinde dışarıyı görmek için, çöp dökmek için birbiri ile yarışıyor kız çocukları. Erkek aldatınca kadın onu affedebiliyor ama kadın yapsa bırakın aldatmayı erkekle konuştu diye öldürülen kadınlar var. Hemen cezası kesiliyor. Ya eşi ya kardeşi tarafından infaz ediliyor.”   ‘Kurallar sadece kadına var erkeğe yok’    Cemaate İslam’ı daha iyi öğrenmek amacıyla girdiklerini ancak dinin erkekler değil sadece kadınlar içinmiş gibi yaklaşıldığını gördüğünü belirten Aysel şöyle devam ediyor: “Bir şeyleri sorgulamaya başlayınca huzursuz oluyorlar ve ‘dinden çıktın’ diyorlar. Kadın ‘elinin altındaki kuş’ misali. Her dediğini yapacak, çocuklara bakacak, büyütecek. ‘Kadın çok değerlidir kapanacak, saklanacak, kimseye gösterilmez. Altın nasıl değerliyse nasıl muhafaza ediliyorsa kadın da o şekilde’ deniyor. Gizlenecek bir şey olsa Allah yaratmazdı. Allah bizi eşdeğer yarattıysa aynı şartlarda yaşamamız gerekiyor.”   ‘Kadınlar olarak var olma mücadelesi veriyoruz’   Cemaat içinde sorgulamaya başladığı andan itibaren ayrıştırıldığını ve kendi isteği ile de terk ettiğini söyleyen Aysel, “Kuran kursunda yapılan sohbetlerde Roboski Katliamı konuşuldu. Bu bir zulümdü ama onlar ‘hak ettiklerini buldular’ dediler ve ben orayı terk ettim. Bence bütün kadınlar sorguluyor ama kendi kabuklarından çıkamıyorlar. Diğer cemaatte de (Menzil) oy kullandığım partiyi sorguladılar ve ‘düşmanlarla birlik oluyorsun’ dediler. Halbuki bizim istediğimiz özgürlük olsun, barış olsun, kimsenin canı gitmesin. Böyle düşüncelerim olduğu için dışlandım. Ben kimseyle var olmadım. Allah beni tek başıma yarattıysa o şekilde var olmaya devam edeceğim. Aslında bir var olma mücadelesi veriyoruz kadınlar olarak” sözlerine yer veriyor.    ‘Hiyerarşi içinde kadın her şeyin en altında’   Başka bir tartışmada da ‘Müslümanın koyun gibi olması’ gerektiğini söyledikleri için tartıştıklarını dile getiren Aysel, “Herkes kendi işine geldiği gibi davranıyor. Kuran’ı açıp kendileri okumuyor. Tefsir yapılıyor. Tefsir Kuran’ı yorumlamak demek. İnsanlar kendileri öğrenebilir ama başkasından dinlemek daha cazip geliyor çünkü kolay. Kendisi araştırmıyor, hocanın anlattığına inanıyor. Bu iradeni başkasına teslim etmek demek. ‘Sen şeyhine biat edeceksin o seni Allah’a kavuşturacak’ düşüncesi var. Sanki şeyhin kendini kurtardığı garantiymiş gibi. Allah ‘benden başkasından yardım istemeyin’ demiş. Ama cemaatlerde şeyh vardır müridi vardır onun daha büyüğü daha daha büyüğü vardır. Kadın ise en arkada duruyor. Erkeğin isteklerini yerine getiren kadın köle ve körü körüne biat ediyor” diye belirtiyor.    ‘Cemaatin içindeki kadınlar gücünün farkına varmalı’   Kadınların genellikle aile ilişkilerinden doğru cemaatin içinde olduğunu ifade eden Aysel, “Cemaatin içinde sıkışmış çok kadın var. Yanıma gelir kulak verir ve ‘haklısın’ derlerdi. Ama sen neden başkaldırmıyorsun? Çünkü dışlanmaktan, toplumdan kopmaktan korkuyorlar. Oysa kendi gücünün farkına varmalı. Benim de olduğum gibi sudan çıkmış balık gibi olacaklar. Yine de çok iyi yapmışım. Eşimden kaynaklı şanslıydım. Bir şeyleri görmemi sağladı. Yine tesettürümdeyim, gene dinimi yaşıyorum ve daha çok araştırıyorum. Onlarınki peygamberimizin getirdiği din değil Muaviye dinidir ve insanlar bunu çoğunlukla farkında ama kabullenemiyorlar çünkü işlerine gelmiyor” sözleriyle dile getiriyor.   ‘Birbirimizi olduğu gibi kabul edebilmek gerekiyor’   Kadınların bir araya gelip okuyarak, tartışarak, araştırarak gelişebileceklerini söyleyen Aysel, “Ama cemaatlerde bu yok. Cemaatten kopunca en yakın arkadaşım yolda karşılaşınca yolunu çevirdi. Hepsiyle öyle oldu. Hepsi sahte dostluklarmış. Ben nasıl kimsenin kıyafetini eleştirmiyorsam kimsenin de beni eleştirmeye hakkı yok. Görüntüye takılınca karşındakini insan olarak görmüyorsun, insani değerleri unutuyorsun. Birbirimizi olduğu gibi kabul edebilmek gerekiyor” diye ekliyor.    Son olarak yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü hatırlatan Aysel, kadınlara şu çağrıyı yapıyor: “Tavizler tavizleri doğurur. Biz ne kadar aciz davranırsak o kadar eziliriz. Artık dur demenin vakti.”