8 Mart'a 8 Kadın Hikayesi… 2020-03-03 09:01:44   Sınırlar arasında sıkışan mültecilerin bitmeyen yolculuğu   Safiye Alağaş   İSTANBUL - Sınırlar arasında sıkışanlar işkence, ölüm ve insanlık dışı uygulamalarla karşılaşıyor. Seher de Türkiye’de ceza alıp Yunanistan’a gitmeye karar verdikten sonra ölümle yüz yüze gelenlerden… “Yaşadıklarımdan sonra mültecilerin boğulduğuna değil öldürüldüğüne inanıyorum.”   “Her kadın yaşadıklarıyla yazılmamış bir romandır” düşüncesinden yola çıkarak kadınların direniş ile geçen yaşam öykülerini, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel hazırladığımız "8 Mart’a 8 Kadın Hikayesi" çalışmamızla sizlerle buluşturmak istedik. Kuşkusuz kalemimizin yazdığından daha fazlasıdır kadınların hikayeleri. “Vardık, varız, var olacağız” seslerini yükselten, mücadelelerini büyüten kadınlar yeniden tarih yazıyor. 8 Mart’a giderken, bu kez Seher’in hikayesine kulak veriyoruz.   Türkiye, mültecilerin Avrupa’ya geçmek için en sık kullandığı güzergah. Her yıl binlerce kişi Türkiye üzerinden Yunanistan’da geçmek için adeta bir ölüm yolculuğuna çıkıyor, biraz şanslıyla geçebiliyor. Birçok kez ise yolculuklar denizde veya nehirde ölümle sonuçlanıyor. Bu tablonun en trajik hali son günlerde Edirne’deki Pazarkule Sınır Kapısı’nda yaşanıyor. Hakkında açılan davalardan veya aldığı cezalardan dolayı Avrupa’ya geçmek isteyen Türkiyeli yurttaşlar da mülteciler gibi ölüm yolculuğuna çıkıyor.   Gerçek adını vermek istemediği için “Seher” diyeceğimiz Türkiyeli bir kadın da bu ölüm yolculuğuna çıkanlardan birisi. Seher ceza aldığı için Avrupa’ya gitmeye çalışmış, ancak işkence ve ölüme terk edilerek Türkiye’ye geri dönmeye mecbur bırakılmış. Kürt bir kadın olan Seher, İstanbul’da yaşıyor. Gizli tanık ifadeleri ve katıldığı etkinlikler gerekçe gösterilerek hakkında açılan davada tutuksuz yargılanıyor, ancak yargılama sonucunda 15 yıl hapis cezası veriliyor Seher’e. Ceza aldıktan sonra ise Avrupa’ya gitmeye karar veriyor. İnsan kaçakçılığı yapan kişileri araştırıyor, soruyor ve nihayet birileriyle tanışıyor. Yunanistan’a geçirilmesi için 17 bin TL’ye anlaşıyor. Anlaşmadan sonra “Her an gidecekmiş gibi hazır ol. Bizden haber bekle” diyorlar. Gideceği gün şebekenin bir elemanı gelip Seher’i kapıdan alıyor. Bir süre sonra Seher gibi ceza alan Metin de yolcuğa dahil oluyor.   ‘Bizi götürecek olan kişi kaçtı’   “Edirne üzerinden bir yolculuk olduğunu öğrendik. Bizi evden alan kişi bir saat sonra bir köprünün altına bırakarak 5 dakika sonra başka birinin gelip alacağını söyleyerek gitti. Ancak söylediği kişi yarım saat sonra geldi” diyen Seher, şöyle devam ediyor: “Bu kişi bizi Edirne’ye götürdü. Bizi bir kafeye bırakıp ‘Yarım saat sonra alırız’ deyip gitti. Orada 3 saate yakın bekledik. Daha sonra başka birileri gelip bizi aldı. Bu kişiler de bizi tarla, arazi gibi bir yere götürdü. O tarlada bırakarak yarım saat sonra geleceğini söyleyip gitti. 3 saat sonra bu kişiler Metin’i aradı. Telefonla bizi yönlendiriyordu. Biraz yürüdükten sonra bir kişi bizi aldı. Çok soğuktu. Her taraf ıslaktı ve soğuk dayanılacak gibi değildi. En son bizi alan kişi Yunanistan’a geçirecek olan kişiydi. Sırtında bir bez torbası vardı içinde de bot vardı. 10 dakika yürüyeceğimizi söyledi, ancak 2 saat yürüdük. Tarlalardan, bataklıklardan, çamurdan geçtik. Bazı yerlerde askerler vardı diye duruyorduk. İki saat sonra suya yaklaşmıştık. Nehir 10 dakikalık yürüyüş mesafesindeydi. Bu sırada bir hışırtı sesi duyduk. Ses gelince bizi götürecek olan kişi orada bırakıp kaçtı. İki kişi orada kaldık. Karanlık olduğu için nereden geldiğimizi, nereye yürüyeceğimizi bilmiyorduk. Sonra ilişkide olduğumuz kişileri aradık. Epey uğraştıktan sonra geri geldi.”   ‘Tek başınıza gidin’   Seher ve Metin, Yunanistan’a geçmek için botu şişirmeye koyuluyor. Ancak botun hava aldığını görünce, kendi imkanlarıyla hava alan yerleri kapatmaya çalışıyor. Sorunlar henüz bitmiyor. Kendilerini karşıya geçirecek kişinin, “Ben sizi geçirmiyorum. Kendiniz geçeceksiniz” dediğini, sonradan ikna ederek, karşıya kadar eşlik ettiğini söylüyor. Seher, yolculuğun devamını şöyle anlatıyor: “Sonra ‘Sizi geçirdik arayın paramızı versinler’ dedi. Biz geçtikten sonra her şeyin tamam olduğunu artık güvende olduğumuzu düşünerek arayıp paralarını vermelerini istedik. Ancak geçmeden önce herkes ‘Geçtiğiniz anda polis veya asker gördüğünüzde onların yanına gidin teslim olun. Zaten teslim olduktan sonra gereken işlemleri yaparlar’ diyorlardı. Bizi Yunanistan’ın neresine bıraktı bilmiyorum. Bilmeden yola çıkmıştık.”   ‘Teslim olmayın’   Seher’i karşıya geçiren kişinin “Polise ya da askere teslim olmayın” uyarısı üzerine Seher de bu kişiyi dinliyor ve ışıkları görünen bir köye doğru yürüyor. “Köyün ışıkları yakın görünüyordu. Köy yakındır diye düşünerek köye doğru yürüdük ama yakın değilmiş. İki saate yakın yürüdük” diyen Seher, kısa zaman sonra takip edildiklerini anlıyor. Seher, “Bu arada araç seslerini duyuyorduk. Araçlar ışıklarını bazen yakıyor bazen söndürüyordu. Onların polis veya asker olduğunu anladık. O yüzden biraz zor yollardan gitmeye çalışıyorduk. Ancak iki saatlik bir yolculuktan sonra bizi yakaladılar” diyor.   ‘Demir kafese koydular’   Yakalandıkları gibi bağırış ve hakaretlere maruz kaldıklarını dile getiren Seher, burada kimliğine, çantalarına ve üstlerindeki her şeye el konulduğunu ifade ediyor. Seher, sonrasında yaşadıklarının düşündükleri gibi olmadığını söylüyor: “‘Polistir ne yapabilir ki en fazla karakola götürür. Resmi işlem yapar sonra bir kampa falan bırakırlar’ diye düşündük. Arabanın bagajını açtılar ve ikimizi bagaja koydular. Tahminen 20 dakika gittikten sonra bir yerde durduk. Ben indikten sonra etrafıma baktım. Etrafta sadece küçük bir ev vardı. Bizi biraz ileriye götürdüler. Demirden yapılan kasa tipinde bir kafese koydular. Kafese koyulduğumuzda demir olduğunu hava alabilecek bir yer olmadığını anladık. Çok küçüktü. Bizi o kafese attıklarında yasa dışı işlem yapıldığını anladık. İçerisi kapkaranlıktı. İçeride iki kişinin kıpırdadığını gördüm. Elledim baktım iki adam içeride. 'Kimsiniz?' diye sorduk, biri İran biri ise Suriye’nin Qamişlo kentinden olduğunu söyledi. Biri 4 gün, biri de 2 gündür orada olduğunu söyledi. ‘Burası neresi’ diye sorduk bilmediklerini söylediler. O kafeste iki gün tuttular bizi. Kafeste tuvalet yoktu. Ne yemek, ne su veriyorlardı. Hiçbir şekilde bizi oradan çıkarmadılar. İçeride insan pisliği vardı. Kafesin önünde küçük bir kulübe vardı. Günde bir iki kez oraya geliyorlardı. Oraya geldiklerinde kapıya vuruyorduk bağırıyorduk ancak sadece bağırarak karşılık veriyorlardı. Zaten dillerini anlamadığımız için ne dediklerini anlamıyorduk. Bizi aldıklarında hiçbir şekilde hiçbir şey sormadılar. Sadece bir kez biri kapıyı açtı el kol hareketleriyle ne iş yaptığımızı sorduğunu düşünüyorum. Biz anlamadığımız için cevap veremedik.”   ‘Yardım edilmeseydi boğulacaktım’   İki günün ardından öğleden sonra kendilerini çıkardıklarını belirten Seher, “Hemen arabaya bindirmek istediler. Aracı görünce sınır dışı edileceğimizi anladım. ‘Cezam var gidersem cezaevine girerim. Mülteci olarak geldim ve gitmek istemiyorum’ dedim. İtiraz edince dövmeye başladılar. Hakaret edip üzerime çullandılar. Bizi, geldiğimiz yere çok yakın bir yere götürdüler. Orada işaret ederek sessiz olun diyorlardı. Bazıları maske taktı burada. Ben burada da bağırmaya başladım. Sopalarla, tekmelerle dövdüler. Daha sonra Türkiye tarafını kontrol ettiler. Ardından telefonlarımızı, çantamızı ve kimliklerimizi suya attılar. Daha sonra tekneye binmemizi istediler. Ben itiraz ettim, itiraz edince bizi tereddütsüz suya attılar. Yanımdaki üç kişi yüzmeyi biliyordu ama ben çok az biliyordum. Yorgunluk, işkence ve rahatsızlıklarımdan dolayı yüzecek gücüm de kalmamıştı. Yanımdaki üç kişi karşıya geçerken beni geçirdiler. Yüzerek geçtik karşıya. Yanımdaki kişiler yardım etmeseydi kesinlikle boğulurdum” ifadelerini kullanıyor.   ‘İnsanların boğulmadığını, öldürüldüğünü anladım…’   Suyu geçtikten sonra biraz dinlendiklerini belirten Seher, Türkiye tarafına geçtikten sonra bulundukları noktanın karakola yakın olduğunu anlayınca uzaklaşmaya çalıştıklarını kaydediyor. “Yanımdakilere ‘Üzerimizde hiçbir şey yok burada askerlerin bizi suya atma ihtimalleri çok yüksek. Sonra bot battı denizde nehirde boğuldular derler’ dedim” ifadelerini kullanan Seher’in, o an aklına gelenler, dile geliyor: “O derede sonumuzun geleceğini düşündük. O sırada geçmeye çalışırken boğularak birçok insanın öldüğü aklıma geldi. Bu insanların boğulmadığını, öldürüldüğünü anladım.”   Seher, bu zorlu ölüm kalım yolculuğunda kıpırdayamayacak kadar yorgun düşüyor. Karakola fark ettirmeden sürünmesine, yanındakiler yardım ediyor. Üç dört saat sürünerek yol gittikten sonra Seher ve beraberindeki üç kişi bir köye varıyor. Köyün kahvesinde yardım istediklerini söyleyen Seher, orada karşılaştıkları ırkçı yaklaşımı, “Nerelisiniz dediler. Yanımdaki gencin Kürt olduğunu öğrenince çok tepki gösterdiler. Arkadaş da ‘Sadece yolumuzu bulmaya çalışıyoruz’ dedi. ‘Gidin yoksa jandarmayı arayacağız’ dediler. Öyle deyince hızlıca uzaklaştık” sözleriyle anlatıyor.   ‘Güvenmekten başka seçeneğimiz yoktu’   Kahvehaneden uzaklaşıp aşağı doğru inerken köylülerden birinin yanlarına gelerek yardımcı olmaya çalıştığını belirten Seher, sonrasında yaşadıklarını şöyle paylaşıyor: “Hem köyün hem de köylünün ismini vermek istemiyorum. Çünkü o köylü bize çok yardımcı oldu. Arkamızdan geldi ve uyardı. Söylediği yöne doğru devam ettik. Güvenmekten başka seçeneğimiz yoktu. Kahvehanedeki tepkiyi görünce bir şeylerin olacağını tahmin ettik. Kendimizi artık şansa bıraktık. Adam bizimle yürümüyordu, uzaktan uzağa tarif ediyordu. Ahır gibi bir yere götürdü. Ahıra girdikten iki dakika sonra jandarma köye geldi. Köylülerle birlikte bizi aramaya başladılar. Adam gitti biz orada kaldık. Adam daha sonra yanımıza geldi. Ortalık sakinleşene kadar beklememiz gerektiğini söyledi. Biz iki gün boyunca orada kaldık. Adam arada bir yanımıza geliyordu, su ve yemek getiriyordu.”   ‘Birçok tecavüz olayı yaşandı’   Köylü, sınırda yaşadığı tanıklıklarını da anlatıyor Seher’e. Seher, “Daha önce birçok kişinin nehirde öldüğünü, yine geçmeye çalışan onlarca kadının hem Türkiye hem de Yunanistan askerleri tarafından tecavüze maruz bırakıldığını söyledi. Bazı köylülerin mültecilere işkence yaptığını ve paralarını alarak jandarmaya teslim ettiğini, yine köpekler tarafından nasıl parçalandığını anlattı. Sağlam bir şekilde bizi evlerimize ulaştırmasını istedik. Arap olanların sıkıntı olacağını söyledi. Hepimizi birlikte götürmesini istedik. Bizi götürdüklerinde para verebileceğimizi söyledik. Kişi başına 2 bin TL’ye anlaştık. Bir araba ayarlayıp İstanbul’la kadar getirdi, evimize kadar bıraktı” diyerek, şans eseri ölümle sonuçlanmayan yolculuğunu anlatıyor.   ‘Hala boğulmama mücadelesi veriyorum’   Yunanistan’da böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemediğini vurgulayan Seher, şunları söylüyor: “Hala kurtulduğumuza inanamıyorum. Bu yaşadıklarımdan sonra mültecilerin boğulduğuna değil, bilinçli öldürüldüğüne inanıyorum. Her iki taraf da mülteciyi istemiyor ve ölüme sürüklüyor. Çünkü geçtiğimiz nehirde yüzme bilen biri boğulmaz. Mülteciler sınırlar arasında sıkışmış durumda. Uyuyamıyorum. Her uyuduğumda kendimi o kafesin içinde ya da suyun içinde buluyorum. Boğulmama mücadelesi veriyorum. O kafeste ve o suda ölümü yaşadım.”   Seher evinde artık. Ancak uğruna ölümle burun buruna geldiği cezaevine girip girmeyeceği henüz belli değil. Seher’in 15 yıl hapis cezası aldığı dosya, Yargıtay’da beklemede…