9’uncu Yargı Paketi: Tehlikeli ve sorunlu

  • 09:06 27 Mayıs 2024
  • Hukuk
 
Şehriban Aslan
 
AMED - Avukat Hatice Demir 9’uncu Yargı Paketi’nde kadınlar için tehlikeli olan maddelere değinerek, “Anayasa’nın tanınmadığı bir yerde hiçbir hukuki güvenlikten söz edemeyiz. Bu anlamda da tehlikeli ve sorunlu bir düzenlemedir” dedi.
 
Geçtiğimiz haftalarda Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 9'uncu Yargı Paketi taslağının, Kurban Bayramı sonrası Meclis’e gelmesi bekleniyor. 38 maddeden oluşan taslakta, Türk Ceza Kanunu'ndan Medeni Kanun ve Noterler Kanunu'na kadar birçok maddede değişiklikler yer alıyor. Taslağa göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187’nci maddesinde yer alan “Kadının soyadı”, “Hak düşürücü süreler” başlıklarında değişiklik öngörülüyor. Amed Barosu avukatlarından Hatice Demir, taslakta yer alan kadınların aleyhine olan maddeleri değerlendirdi.
 
Etki ajanlığı
 
9’uncu Yargı Paketi’nin en önemli konularından birinin kamuoyuna “Etki ajanlığı” olarak yansıyan madde olduğunu söyleyen Hatice, “Aslında tasarıda etki ajanlığı diye bir tanım bulunmuyor. Fakat içeriğine, gerekçesine, kamuoyuna yansıdığı biçimine baktığımızda kastettiği şeyin ‘etki ajanlığı’ olduğu çok net anlaşılıyor. Öncelikle tanımı çok muğlak ve öngörülebilir değil. Ceza kanunlarının temel prensiplerinden bir tanesi de suç olarak tanımlanacak meselenin öngörülebilir olması ve buna tabi olan yurttaşların hangi eylem ve hareketlerinin suça konu olup olmadığını önceden kestirebilmeleri gerekiyor ama bu düzenleme buna hiçbir suretle izin vermiyor” dedi.
 
‘Bütün temel hak ve özgürlükleri tehdit ediyor’
 
Maddenin içeriğine değinen Hatice, “Düzenleme açıkça şunu söylüyor; ‘devletin güvenliği iç ya da dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet ya da organizasyonun stratejik veya çıkarları doğrultusunda, Türk vatandaşları, kurum-kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan ya da yaptıranlar hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasını düzenliyor. Aynı zamanda savaş sırasında devlete ya da iktidarlara eleştiri yapmış ya da yöneltmiş isen bu halde 8 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası öngörüyorum’ diyor tasarı. Çok açık bir şekilde Anayasa’ya, hukuk devleti ilkesine, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı bir düzenlemedir. Aslında bütün temel hak ve özgürlükleri tehdit eden ve baskılayan bir tarafı var. Tabi ki bundan bütün toplum etkilenecek ama esas olarak etkilenecek olan kesim muhalifler olacak. Çünkü bu düzenleme ile devlete veya siyasal iktidara her türlü eleştiri, politika belirlemeye dair araştırma yapma, analiz yapmak tamamen suçun konusu haline geliyor. Devleti eleştiren kadınların ürettiği politikalar dahi suç haline getirilecek. Bu en temelde aktivizme, sivil topluma, basına, kadın ve çocuk haklarını korumaya yönelik her türlü çalışmaya, üretime bir müdahaledir. Bu nedenle bu meselenin daha meclise gelmeden geri çektirilmesi gerekir” şeklinde konuştu.
 
‘Kadınların taleplerine rağmen olumlu cevap alınamadı’
 
Tasarıda kadınların soyadına dair yer alan değişikliğe dikkat çeken Hatice, kadının eşinin soyadını ya da eşi ve kendi soyadını birlikte kullanmasına karşı kadınların mücadelesini hatırlattı. Hatice, “AİHM bunun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, cinsiyete dair bir ayrımcılık olduğunu ve insan haklarına aykırı olduğunu belirterek bir tespitte bulunmuştu ve bir ihlal kararı vermişti. Daha sonra Türkiye’de maalesef iç hukukta bir düzenleme değişikliğine gidilmedi. Bunun üzerine de kadınlar önceki soyisimlerini kullanmak için de evlendikten sonra dava açmaya başladılar. Bu davalar birel (münferit) olarak kabul edilen davalardır. Fakat bu düzenlemeden bütün toplum faydalanamıyordu. Bundan kaynaklı Anayasa Mahkemesi’ne gidildi ve Anayasa Mahkemesi geçen yıl bunu eşitlik ilkesine aykırı buldu. Bu hükmün değişmesi gerektiğine işaret ederek iptal etti. Bu iptal hükmü Ocak 2024’ten itibaren yürürlüğe girdi. Bizim beklediğimiz şey, Bakanlığın yayınlayacağı bir genelge ile nüfus müdürlüğüne yazacağı bir yazı ile bu sorunun çözülmesi idi. Fakat böyle olmadı. Kadınların yazılı taleplerine rağmen olumlu cevaplar alınamadı ve bir hukuki boşluk oluştu” ifadelerini kullandı.
 
‘Eski düzenlemenin kopyası’
 
“Nihayetinde yeni tasarıya baktığımızda aslında Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği tasarının aynısının olduğunu gördük” diyen Hatice, bu durumun da Anayasa’nın tanınmaması anlamına geldiğini kaydetti. Değerlendirmelerinde 6284 sayılı kanuna da vurgu yapan Hatice, bu kanunun “şiddet failinin şiddet eylemlerine son vermesi için bir takım düzenlemeler getirmesi” itibariyle önemli olduğunu söyledi. Hatice, şunları kaydetti: “Mevcut haliyle 6284 bir ceza değil, bir önleme mekanizması öngörüyor. Buna karşı zaten kanunda itiraz yolu düzenlenmiş. Fakat bu tedbir kararlarının ihlal edilmesi durumunda kanunda bir tazyik hapsi söz konusudur. Tazyik hapsine itiraz yolunun açılması demek aslında kadınların bu uygulanmayan kanun karşısında yeniden kendi kaderleriyle baş başa bırakılması anlamına geliyor. Ayrıca bu bir cezalandırma değil, bu bir disiplin cezası oluyor. Zorlama hapsi anlamına gelen bu yaptırım ceza hukukunun konusu değil ve sicile de işlemiyor. Bu nedenle bunun itiraz yolunun açılması yeni bir yargılamaya dönüşmesi ve delillerin değerlendirilmesi aslında şiddet failinin bu yaptırımdan kurtulma olasılığını da gündeme getirecektir. Bu nedenle bu düzenleme zaten uygulanmayan kanunu, ihtiyaca göre verilmeyen, çok kısa süreliğine verilen, etkililiği gözetilmeyen, özenle uygulanmayan tedbirlerin daha da olumsuz bir noktaya taşınmasına yol açacaktır.”