JINHA 12 yaşında: Kadınların sesi dünden bugüne kısılamadı

  • 09:04 7 Mart 2024
  • Güncel
 
Gülistan Gülmüş
 
AMED - Eril medyaya meydan okuyan ve 12 yıl önce yayın hayatına başlayan JINHA 8 yıl önce kapatıldı. JINHA’nın yıl dönümünde kadın gazetecilerin verdiği mücadeleyi anlatan Gazeteci Habibe Eren, “Baskılara rağmen her süreçte ardıllarıyla hakikat mücadelesini sürdürdü, süreci göğüsleyerek götürdü. Biz dün yaşananları bilmesek de bu toplumun kolektif bir hafızası ve kolektif bir bilinci var ve her koşulda bu mücadele sürdürülüyor” dedi. 
 
Erkek egemen sistemin psikolojik, fiziksel saldırılarına rağmen kadınlar yüzyıllardır seslerini yükseltmeye devam ediyor. Kadınların seslerini yükselttikleri alanlardan biri de medya alanı. Cinsiyetçiliğin ve eril bakış açısının hâkim olduğu alanlardan biri olan medya sektöründe yeni bir bakış ve soluk getiren kadın gazeteciler hem sisteme, hem meslektaşlarına, hem medyaya hem de tabulara meydan okudu. Kadınlar 8 Mart 2012’de Dünya Kadınlar Günü’nde,“Erkekler ne der diye düşünmeden” şiarıyla Jin Haber Ajansı’nı (JINHA) kurarak özgür iradelerini sahiplenmenin ilk adımını attı. Medyaya yeni bir dil ve bakış açısı kazandıran JINHA, birçok kurum ve kuruluşa ilham kaynağı oldu. Ancak, darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL ile birlikte 29 Ekim 2016 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile kapatıldı. Tüm bu yıldırma politikalarına rağmen kadın gazeteciler pes etmedi ve Gazete Şujin ile yoluna devam etmeye başladı. Ancak Gazete Şujin de bir yılını dolduramadan 25 Ağustos 2017’de  başka  bir KHK ile kapatıldı. Bunun üzerine 25 Eylül 2017’de kadın gazeteciler yollarına Kürtçe, Türkçe ve İngilizce dillerinde yayıncılık yapan JINNEWS ile sürdürmeye devam etti.
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne giderken günün anlam ve önemi açısından tarihe güzel bir dokunuş yaparak fark yaratan JINHA’nın 12’nci yıldönümüne ilişkin o dönem JINHA’da muhabirlik yapan Gazeteci Habibe Eren ile konuştuk.
 
‘Hedef alınanların başında kadın hareketi geliyor’
 
Söze ilk olarak JINHA’nın kurulduğu dönemden bahsederek başlayan Habibe, “JINHA 8 Mart günü, ‘Erkekler ne der demeden yazıyoruz’  şiarıyla kuruldu. Kadınları magazin sayfasına sıkıştıran cinsiyetçi, eril, seksist ve ötekileştiren dile karşı kadın bakış açısıyla, kadını esas alan, kadının yalnızca mağdur olduğu yanları gören değil güçlü olduğu yanlarını ele alan ve dili, dini, cinsiyeti, yönelimi fark etmeksizin her kadına mikrofon uzatan ‘kadın odaklı’ bir medya anlayışıyla yayın hayatına başladı. JINHA’nın kurulduğu 2012 yılından bu yana Türkiye siyaseti hayatına birçok şey sığdırıldı. Bu süreçte toplumda en çok hedef alınan, en çok baskı ve saldırıların uygulandığı kesimin başında da kadınlar ve kadın hareketi geldi. JINHA da bu saldırılardan nasibini aldı. Kurulduğumuz günden bu yana sayısız defa sitemize erişim engeli getirildi, muhabirlerimiz gözaltına alındı, yargılandı, tutuklandı ve sonrasında ajansımız bir OHAL KHK’sıyla kapatıldı” dedi. 
 
‘Kadınlarla beraber çocuklar da hedef alınıyor’
 
Yayıncılık alanlarının Türkiye ile sınırlı kalmadığını dünyada yayılan ve gelişen kadın mücadelesini haberleriyle sayfalarına taşıdıklarını ifade eden Habibe, “Dünden bugüne Türkiye’de yaşanan süreçlere baktığımız zaman en baskılı, sancılı, kritik dönemlerde kadınların sesini, sokakları özgürce kullandığını; erkek şiddetine, iktidarın baskıcı politikalarına ses çıkarabildiklerini görebiliyoruz.1980 darbesinden sonra bile sokakları ilk defa kadınlar kullandı. Dayağa karşı kampanyalarda kadınlar darbenin bıraktığı karanlığa aldırış etmeden korku duvarını aştı. 1990’lı yıllarda, Kürtlerin kaybedildiği, Kürt kadınlarının hem bedeninin cinsel bir obje olarak kullanıldığı hem de bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığı, cinsel şiddetin gözaltında, tutuklamalarda yaygın bir biçimde yaşandığı süreçte kadınlar susmadı, yaşadıkları ihlalleri, hukuksuzlukları, suçları açığa çıkardı. 2000’li yıllara geldiğimizde de tüm yaşanan süreçlerde yine hakları ve eşitlik için kadınların mücadelelerine tanık olduk. OHAL’de de, antidemokratik uygulamaların hayata geçirildiği tüm süreçlerde de kadınlar seslerini duyurdular ve kendi alanlarına, yaşamlarına dönük saldırılara karşı öz savunma uyguladılar, ‘Biz buradayız’ dediler. Bu yüzden kadınlar hedef alınıyor, kadınlarla beraber çocuklar da hedef alınıyor” ifadelerine yer verdi.
 
‘Kadın katliamlarının üstü kapatılamıyor’
 
Türkiye’de kadınlara ve çocuklara yönelen şiddete ve medyanın bu konudaki tutumuna değinen Habibe, ajanslarına ve diğer medya kuruluşlarına yapılan saldırıların yürüttükleri hakikat mücadelesinden bağımsız olmadığını kaydetti. Habibe sözlerine şöyle devam etti: “Erkekler artık toplu katliamlara başvuruyor çünkü cezasızlık ve ödüllendirmelerle birlikte, ‘Nasıl olsa bana bir şey olmaz’ algısıyla birlikte katliamlarının başka bir boyuta geçtiğini görüyoruz. Burada kadınların sesini duyuran JINHA ve alternatif medya kuruluşları olmasaydı biz bu katliamların, cinayetlerin adli bir vakaymış gibi, üstünün kapatılacağını görecektik. Şüpheli,  denilen ‘evde yangın çıktı’, ‘camdan düştü’ ‘kaza oldu’ denilen ölümlerin çoğunun katliam olduğunu kadın gazeteciler açığa çıkardı. JINHA da bunlardan biriydi. Kürtlerin, Alevilerin, Lazların, Ermenilerin Çerkezlerin tüm farklı kesimlerin sesini duyurduğu için, onların maruz kaldığı ihlalleri, yaşadığı sorunları, taleplerini dile getirdiği için sesinin kısılmaya çalıştığını görebiliyoruz. Son yıllarda Kürt basınına yapılan bu operasyonları da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. 2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesiyle beraber baskının da giderek arttığını görmekteyiz.”
 
‘Kolektif bir hafıza ve bilinç var’
 
Habibe, yaşanan tüm baskılara rağmen özgür basının gelenekselleşerek sürdüğüne işaret ederek şu sözlere yer verdi: “Özgür basın ve Kürt basını gelenekselleşmiş, dünden bugüne her koşulda mirasını taşıyan bir anlayışa sahip. Faili meçhullere, büroların bombalanmasına, katliamlara, baskılara rağmen her süreçte ardıllarıyla hakikat mücadelesini sürdürdü, süreci göğüsleyerek götürdü. Biz dün yaşananları bilmesek de bu toplumun kolektif bir hafızası ve kolektif bir bilinci var. Neler yaşandığını ve neler yaşatıldığını biliyoruz. Bunun değerlendirmesini yaptığımızda, iktidarların, devletlerin her süreçte nüanslar farklı olsa da aynı yöntemleri sürdürdüğünü görüyoruz. Gelinen noktada tüm bu saldırılara rağmen gelişen bir direnç de var. Kürt sorunu ve bu sorunun çözümsüzlüğü genel bir baskı politikasına dönüştü ve diğer tüm gazeteciler de bu saldırıların, engellemelerin, sansürün hedefinde. Tarihten aldığımız güçle, gördüklerimizle, kolektif hafızamızla bu geleneğin sürmesi adına gazeteciler elinden geleni yapıyor.”