İmralı için Adalet Bakanlığı'na yaptıkları başvuruya 3 aydır yanıt yok!

  • 09:03 11 Şubat 2024
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
ANKARA - İHD Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, İmralı’ya bağımsız bir heyetin gönderilmesi için Adalet Bakanlığı’na yaptıkları başvuruya bir dönüş yapılmadığını söyledi. 
 
İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak iletişimsizlik hali 35 aydır kesintisiz sürüyor. “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” şiarıyla 10 Ekim 2023 tarihinde Kürt halkının dostları kampanya başlattı. Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde bulunan tutsaklar da aynı taleplerle  27 Kasım 2023’te açlık grevi eylemi başlattı. Kampanya  kapsamında birçok eylem ve etkinlik yapılıyor.
 
Hukuk ve insan hakları örgütlerinin de İmralı’da ağırlaştırılmış tecride karşı başvuru girişimleri sürüyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) 29 Kasım 2023’te İmralı’ya heyet göndermek için Adalet Bakanlığı’na ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) başvurdu. Yapılan başvurunun üzerinden 3 ay geçmesine rağmen herhangi bir yanıt verilmiş değil.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, başvurularına ve tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
’Tecrit hali işkenceye dönüşmüş durumda’
 
Siyasal iktidarların baskılarının her zaman var olduğunu, Kürt halkı üzerinde de uzun zamandır tecrit uygulamasının siyasal iktidarın vazgeçilmezi olduğunu söyleyen Nuray, “Bunun paralelinde İmralı Ada Hapishanesi’nde Abdullah Öcalan’a dönük katı bir tecrit devam ediyor. Pek çok defa hapishanelerdeki mahpuslar uzun süreli açlık grevi yaptılar. 2018’de başladı 2019 bitti. 2020’de başladı 2021’de 290’ncı günde bitti. 2018’de başlayan ve 2019’de biten açlık grevleri sonrasında Abdullah Öcalan ile birkaç görüşme yapıldı ama yeniden katı bir tecrit uygulamasına devam edildi. O günden bugüne avukat ve aile görüşleri sağlanmadı sadece bir telefon görüşmesi yapıldı ama onun dışında yaklaşık 35 aydır İmralı’da bulunan mahpusların ne halde oldukları, sağlık, yaşam koşullarına dair herhangi bir bilgi yok. Dünyanın hiçbir yerinde bu kabul edilebilecek bir durum değildir. Türkiye’de hukuk herkes için işletilmesi gereken bir hukuktur, uluslararası sözleşmelerle de insanların yaşam hakları garanti altına alınmıştır. Türkiye’de de garantiye alınan bu haklar, kimilerine uygulanabiliyor kimilerine uygulanmıyor. İmralı Ada Hapishanesi’nde de ikili bir hukuk sisteminin negatif kısmını görüyoruz. Uzun zamandır devam eden bu tecrit hali işkence haline dönüşmüş durumda. Bir an önce tecridin ortadan kaldırılması, mutlak iletişimsizlik halinin sona ermesi gerekiyor” dedi.
 
‘Kürt sorununun doğrudan tecritle bağlantısı var’
 
Kürt sorununun doğrudan tecrit ile bağlantılı olduğuna dikkat çeken Nuray, bundan kaynaklı Türkiye ve Kurdistan’daki cezaevlerinde bulunan tutsakların iki talep dile getirdiklerini söyledi. Nuray, “Mahpusların yapmış oldukları açlık grevi ülkenin demokratikleşmesini talep eden bir eylem biçimi olarak duruyor. Siyasal iktidarın bu taleplere olumlu cevap vermesi ülkedeki pek çok gerilimin ortadan kalkmasına vesile olabilecek durumu da işaret ediyor. Toplumsal barış için adım atılması ve bu tecridin ortadan kaldırılması için ilk adımın buradan atılması gerekiyor. Cezaevlerinde yapılan ihlallerin bile birbirinden ayrıştırılması mümkün değil. Bugün İmralı Ada Hapishanesi üzerinde yoğunlaşarak devam eden tecridin tüm uygulamalarıyla beraber diğer hapishaneler de uygulandığına tanıklık ediyoruz. Diğer mahpuslar aile görüşlerini gerçekleştiriyor olabilir ama onlar üzerinde de bir tecrit söz konusu. Özellikle son yıllarda açılan S ve Y tiplerindeki hücre sistemi içerisinde mahpusların hapsedilmeleri katı bir izolasyonu da beraberinde getiriyor. Bu tip hapishanelere konulan mahpuslar katı tecride maruz kalıyorlar. Yüksek güvenliklilerin yılın hemen hemen her yılında güneş görmeyecek şekilde mimarisi oluşturulmuş, sadece üst katlar yılın birkaç ayında birkaç saat güneş görebiliyorlar. Parmaklıklara tor denilen kafes teller geçirilmiş, nefes almanın, hava almanın neredeyse imkansızlaştırıldığı kapalı bir kutu gibiler. Mahpuslar burada yaşamak zorunda kalıyorlar, mahpusların hem fiziksel ve ruhsal bütünlüklerine yoğun bir saldırı var. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde bu tip hapishaneler var. 30 yılını doldurmuş, denetim hakları gelmesine rağmen tahliye edilmeyen mahpuslar var. Tüm bunların siyasi konjonktürle bir bağlantısı var, siyasal iktidarın tecrit yalnızlaştırma, ayrımcılık politikası ile alakası var. Zincirin halkaları birbirine bağlı hiçbiri birbirinden bağımsız değil” şeklinde konuştu.  
 
Ne CPT’den ne de Adalet Bakanlığından bir yanıt var!
 
Adalet Bakanlığı’na yaptıkları başvuruya dair olumlu ya da olumsuz herhangi bir dönüşün olmadığını dile getiren Nuray, son olarak şunları söyledi: “Hukuk örgütleri ile CPT’ye dönük acil ziyaret edilmesi için başvurularımız var ama bugünkü iktidar mekanizmasına baktığımız da her dönemden daha geriye giden, diyalog zemininden kaçınılıyor. Taleplerimiz bu yüzden karşılık bulmuyor. Açlık grevleri ile ilgili başvurularımız sürekli devam edecek, daralma, diyalog zemininden kaçma halinin elbette bir yerde son bulması gerekiyor. Buna ihtiyaç var, hiç kimsenin yararına olan bir politika değil, bunun anlaşılması gerekiyor. Açlık grevlerindeki mahpusların yaşamış oldukları hak ihlallerini izlemek için izleme koordinasyonlarımız çalışmalarına devam ediyorlar. Yerellerde sağlık, hukuk ve insan hakları örgütlerinin içinde olduğu koordinasyonlar izleme yaparak açıklamalarda bulunuyor.”