Kayıp çocuklar, cemaatler ve yanı başımızdaki Jeffrey Epstein

  • 09:02 23 Ocak 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Dünya kamuoyunda son günlerin konuşulan konusu, “uluslararası çocuk ticareti ve istismar ağı” suçlusu Jeffrey Epstein dosyası olurken, dosyada adı geçen şahıslara yönelik cezasızlık ise  sürüyor. Yine dosyada Türkiye vatandaşı bir şahsın adının geçmesi,  kayıp çocuklar ve cemaatler ilişkisini hatırlatırken, Avukat Hediye Gökçe Baykal, “Ülkede bir çocuk güvenliği sorunu var” ifadesiyle bu durumu özetledi.
 
Haftalardır dünya 2020’de ABD'de kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ağı oluşturmaktan gözaltında tutulurken hapishanede yaşamını yitirmiş halde bulunan iş insanı Jeffrey Epstein’in dosyasındaki yeni belgeleri konuşuyor. O dönemde sadece suçu işleyen şahsa odaklanan mahkemeler geçtiğimiz haftalarda 19 dosyayı daha kamuoyuna açıkladı. Gazetecilerin araştırması sonucu ortaya çıkan bu organize suç örgütünde ismi geçen ünlüler, iş insanları, avukatlar, savcılar ve birçok kişiye ilişkin soruşturma açılmazken, 950 sayfalık belgelerde çocuklara ait fotoğraflar, görüntülerle birlikte 200’e yakın isim yer alıyor. Açıklanan isimler arasında Türkiye vatandaşı N.B.K de yer alırken, Türkiye’den de çocukların kaçırılarak insan ticareti ağına dahil edildiği iddiaları var.
 
Türkiye’de de tarikat ve cemaatler gündemdeydi 
 
ABD’deki davaya bakıldığında 2019 yılında dosyadan sorumlu savcı Alex Acosta bir dönem Çalışma Bakanı olurken, Adalet Bakanı William Barr ise, Jeffrey Epstein’i savunan hukuk firmasında çalıştığı basına yansıyan bilgiler arasında. Bu bilgilerden biri de Jeffrey Epstein’in yakın arkadaşı olan ve kontrolü altında olan bir çocuğa tecavüz eden Donald Trump’ın da bir dönem ABD Başkanlığı yapmış olmasıydı.  Diğer yandan Türkiye’de de 45 çocuğa yönelik tecavüz suçundan dolayı Ensar Vakfı’nı akıllara getirirken, yine son dönemde gündemde olan Hiranur Vakfı ve daha birçok cemaat, tarikat ile MEB’in açıkça protokoller imzalamaya devam ettiği de kamuoyunca biliniyor. 
 
6 Şubat 2023 Mereş merkezli depremin ardından kayıp olan çocuklar da gündemdeki yerini korumaya devam ederken, bu çocukların yanı sıra yine Türkiye’den N.B.K. adlı şahsın Jeffrey Epstein dosyasında yer almasına ilişkin Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatı Hediye Gökçe Baykal ile konuştuk. 
 
‘Bağlantı 99 depreminden sonrasına işaret ediyor’
 
Son süreçte dosyada ortaya çıkan belgeleri incelediklerinde suç ağının birçok ülkeye sirayet ettiğini söyleyen Hediye, “Bir ucu da baktığınız zaman Türkiye’ye dokunuyor, çünkü o belgelerde ismi geçenler içerisinde bir Türkiye vatandaşı var” dedi. Hediye, “Daha sonra bu kişi durumu yalanladı ve kendisi olmadığını söyledi ama tabi ki endişeler büyük. Bu 99 depreminden sonra aslında Türkiye ile bağlantısı kuruluyor. 99 depreminden sonra refakatsiz kalan çocukların akıbetine ilişkin ortaya çıkan bir durum ve bu son yaşadığımız 6 Şubat depreminden sonra da biliyorsunuz bu konular gündeme gelmişti; refakatsiz çocukların akıbetine ilişkin bir kısmının cemaatlere verildiği bir kısmının kaçırıldığına dair durumlar söz konusuydu. O zaman da gerekli suç duyurularında bulunmuştuk ancak her hangi bir sonuç alamadık. Cemaatlere verilen çocuklara ilişkin Sakarya ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ya da Adıyaman’da Menzil Tarikatı’na alınan çocuklara ilişkin yapmış olduğumuz suç duyurularından bir sonuç alamadık” ifadelerini kullandı. 
 
‘Endişelerimizde haksız değiliz’
 
Bu olay üzerine suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden Hediye, “Bu ismi geçen şahıs ve başsavcılıkta resen tespit edilecek diğer şahıslarla ilgili bir araştırma yapılmasını istiyoruz, çünkü çok önemli bir konu. Endişelerimiz her zaman vardı, çocukların sadece cemaatlere verilmesi değil insan ticaretinde de kullanılması yurtdışına çıkarılmasına dair endişeler var. Maalesef bu endişelerimizde de haksız olmadığımızı görüyoruz, bu sebeple suç duyurusunda bulunduk. Her ne kadar yargılama Amerika’da yapılmış olsa da biz ismi geçen şahsın orada yargılanıp yargılanmadığını bilmiyoruz ama bu Türkiye’de yargılanmasına engel bir durum teşkil etmiyor. Burada tekrar yargılama yapılabilir. Bizim de taraf olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesi’nde taraf devletlere çocukların yasa dışı yollarla yurt dışına çıkarılması, çıkarılıp geri getirilmemesine karşı mücadele etmelerine ilişkin görev yüklüyor. Bu anlamda devletin bu çocukların akıbetini araştırması ve daha doğrusu öncelikle koruması yönünde büyük bir görev düşüyor” sözlerine yer verdi. 
 
‘Güvenli yer’ cemaatler mi?
 
Depremde kaybolan çocuklara dair hiçbir zaman net bir cevap alamadıklarını belirten Hediye şöyle konuştu: “Çok yakın bir zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bir açıklama yaptı; refakatsiz çocukların büyük bölümünün ailelerine teslim edildiğine ilişkin ama rakamlarla aramız çok iyi değil bu sebeple savcılık tarafından net bir soruşturma yapılarak bu durumun açığa çıkarılmasını istiyoruz. Yaptığımız suç duyurusunda, TCK kapsamında insan ticareti, çocukların cinsel istismarı, fuhuş suçunu bunun içine aldık. Bu konularda araştırma yapılmasını istiyoruz.  6 Şubat depreminden beri bu konu üzerinde özellikle duruyoruz, çok soru sorduk, derneğimiz ve kadın örgütleri bu konuda hareket de başlattı ama biz tatmin edici cevaplar aldığımızı düşünmüyoruz. Sayı olarak belli ama ailelerine mi teslim edildi, yurtlara mı yerleştirildi veya cemaatlere mi verildi bu konuda net bir şey yok. Gerçi Milli Eğitim Bakanı geçenlerde yaptığı açıklamayla ‘cemaatlerle işbirliği içindeyiz’ diyerek bunun normal bir durum olduğunu açıklamıştı. Bu anlamda onların “güvenli yer” dediği kavramı da aslında biraz irdelemek gerekiyor. ‘Güvenli yerde’ olmaları bu çocukların tarikatlara yerleştirildiği anlamına da geliyor olabilir, çünkü hükümetin buna ilişkin politikası var ve bunu bakanlar da açıkça ifade ediyor. Ama bakanlıktan net sayıları alamıyoruz, tabi ki isim-soy isim vermelerini beklemiyoruz, ama en azından şu kadar çocuk şurada şu kadarı burada demeliler.
 
Eğitim değil istismarla anılıyorlar
 
Türkiye’de cemaatlerin gündem olmasının çoğu sebebi cinsel istismar. Bununla karşımıza çıkıyorlar; kuran kursları, cemaatler, tarikatlar ve birçok örneği var. Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi, Ensar Vakfı’nda erkek çocuklarına yapılan istismarlar onun haricinde Erzurum kuran kursu örneği var. Bunların ne kadar güvenli olduğu şüpheli, çocuklar oraya bir ‘eğitim’ almak için gönderiliyor güya ama çoğu istismara uğruyor, yurtlardaki çocuklar intihar ediyor. O sebeple biz güvenli olarak görmüyoruz. Devletin koruma yükümlülüğü var, yine Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bağlı olduğumuz maddelerde yer alıyor. Bu sebeple devletin, güvenli, çağdaş ve laik bir eğitim verebileceği yerlerde çocukların korunması ve kalması gerekiyor. Cemaatlerin sicili maalesef bu konuda oldukça kabarık. Deprem zamanı yine mülteci çocuklara ilişkin de iddialar ortaya atılmıştı. Özellikle Sakarya’da ve Büyükçekmece’de yaptığımız suç duyurularında mülteci çocukların da olduğu, Suriye’den gelen ve Hatay’da ikamet eden çocukların cemaatlere yerleştirildiğine ilişkin iddialar vardı. Tabi ki mülteci çocuklar kesişimsel olarak daha fazla hak kaybına uğruyorlar.  Sadece deprem ve mülteci çocuklar özelinde değil, artık bu bir çocuk güvenliği meselesidir. Ülkede bir çocuk güvenliği sorunu söz konusu.”