Cumartesi Anneleri: Eğer ‘mertçe’ ise neden 28 yıldır kayıplarımızı arıyoruz?

  • 13:13 20 Ocak 2024
  • Güncel
 
İSTANBUL - Cumartesi Anneleri, 28 yıl önce Gever’de kaybedilen Abdullah Canan’ın faillerini sorduğu 982’nci hafta eyleminde, kaç yıl geçerse geçsin, tüm kayıpları için adalet istemekten ve kayıplarını aramaktan vazgeçmeyeceğini vurguladı. Eylemde Meral Akşener’e de, “Eğer ‘mertçe’ işlendiyse, neden failler hala kendilerini açıklamaktan korkuyor? Neden biz 28 yıldır hala gözaltında kayıplarla ilgili hakikatlerin açığa çıkması, adaletin sağlanması için mücadele etmek zorunda kalıyoruz? sözleriyle seslenildi.
 
Gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri / İnsanları eylemlerinin 982’nci haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Ellerinde karanfil ve kayıp yakınlarının fotoğrafını taşıyan Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın bu haftaki eylemine İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Hapishaneler Komisyonu üyeleri, siyasetçiler ve çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.  
 
‘Mertçe’ işlendiyse neden hala suçlar karanlıkta?’
 
Eylem öncesi İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 982’nci haftalarında Meral Akşener’in gözaltında kaybedilenleri de ilgilendiren açıklamasına dair kısa bir görüş açıklayarak başladı. Gülseren, “Meral Akşener, yaptığı açıklamada 90’larda siyasi cinayetlere işaret ederek ‘mertçe’ ifadesini kullandı. Biz, bu açıklamanın bir suç itirafı olduğunun altını çizmek istiyoruz. O günkü karanlık içerisinde, karanlık güçler tarafından yapıldığı iddia edilen, bugüne kadar sürekli bu şekilde açıklanan bu siyasi cinayetlerin, gözaltında kayıpların ‘mertçe’ işlendiğini söylemek, o gün işlenen bu suçların aynı zamanda övülmesidir. Eğer ‘mertçe’ işlendiyse, neden hala bu suçlar karanlıkta? Neden hala failler hala kendilerini açıklamaktan korkuyor? Neden hala yargılanmaktan korkuyorlar? Neden biz 28 yıldır hala gözaltında kayıplarla ilgili hakikatlerin açığa çıkması, adaletin sağlanması için mücadele etmek zorunda kalıyoruz? Neden biz her hafta hakikatleri hatta katilleri kamuoyu önünde açıkladığımız için yasaklarla, baskılarla susturulmaya çalışılıyoruz? Bunu tekrar burada kamuoyu önünde sormak istiyoruz” sözleriyle seslendi.
 
28 yıl önce kaybedilen Abdullah Canan’ın failleri soruldu
 
Gülseren daha sonra 982’nci hafta eylemlerinin basın metnini okudu. Bu haftaki eylemde, Colemerg’in (Hakkari) Gever (Yüksekova) ilçesinde, 17 Ocak 1996 sabahı kaybedilen 43 yaşındaki Abdullah Canan’ın failleri soruldu. Gülseren, “Bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetmelere ve bu suça eşlik eden cezasızlık olgusuna karşı kamuoyunu bilgilendirmek ve haklı taleplerimizi duyurmak amacıyla 982 haftadır barışçıl buluşmalarımızı sürdürüyoruz. Cezasızlık, suç işleyen kişilerin işledikleri suçun hukuki sonuçlarından muaf tutulması durumu olarak karşımıza çıkmakta ve adalet sisteminin zayıf bir halkası olarak hukuku etkisizleştirmeye, Türkiye’yi evrensel demokrasi ilkelerinden uzaklaştırmaya devam etmektedir. 982’nci haftamızda bir kez daha hatırlatıyoruz, hukukun temel değerlerine olan inancı sarsan, toplumun huzur ve barışını tehdit eden cezasızlık son bulmadan hukukun üstünlüğü korunamaz ve herkes için adil bir yargı sistemi sağlanamaz. 982’nci haftamızda bilinen failleri cezasız bırakılan Abdullah Canan için adalet istiyoruz” dedi.
 
İşkence edilen cenazesini köylüler buldu
 
43 yaşındaki Abdullah Canan’ın Gever’de yaşayan bir iş insanı olduğunu belirten Gülseren, “17 Ocak 1996 sabahı Hakkari’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak, Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak Canan’ın gözaltına alındığı inkar edildi. 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu” sözlerini kullandı.
 
“Tasarlayarak öldürme’ suçundan soruşturma
 
Gülseren, “Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede, Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı o dönem tabur karargâhındaki revirde gördüğünü söyledi. Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
 
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. (Karar No: 2001/1226)
 
Bunun üzerine Canan Ailesi, 1 Aralık 1997 tarihinde AİHM’e başvurdu. AİHM, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi. (Başvuru No:39436/98) 
 
Kaybedenlerin ismi her yerde yazılı!
 
Gülseren, gözaltında kaybedilişinin 28’nci yılında, savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanların, işkence ile katleden ve kaybedenlerin isimlerinin yazılı olduğunu bir kez daha hatırlattı. Devlet, Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” vurgusu yaptı.
 
‘Biz mum ışığıyız…’
 
Ardından kaybedilen ve katledilen Abdullah Canan’ın oğlu Vahap Canan, “90’lı yıllardaki cinayetlerde babamı yitiren biri olarak söylüyorum, ‘mertçe’ dediğiniz 90’lı yıllar ve öncesinde. Köyümüzün yakılmasıyla ilgili babamızın açtığı dava yıllar sonra devletin tazminat ödeyerek Yüksekova çetesinin içinde yer aldığı katil binbaşı Mehmet Emin Yurdakul olduğunu tekrar görebiliyoruz. Yüksekova çetesini aklamaya çalışanlar vardı. Bizi 10 kişilik bir grupla buraya sıkıştırmaya çalışıyorlar, bu doğru bir şey değil. Binlerce kaybımız var. Cumartesi İnsanları olarak, biz bu kayıplarımızın tamamının sesiyiz. Kayıplarımızın sesi olmaya da devam edeceğiz. Bizden öncekiler ve bizden sonra gelecek kuşak, bu hak arayışından kesinlikle vazgeçmeyecek. Biz mum ışığıyız, bu ülkenin bir geleceğiyiz, mağduruyuz. Katil binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’u nefretle, lanetle kınıyorum” dedi.
 
Eylem, Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın hafıza mekanları olan Galatasaray Meydanı’na karanfillerini atması ardından sona erdi.