31 yılın ardından: Bir hikayem vardı, devam edeceğim

  • 09:07 18 Ocak 2024
  • Güncel
 
Zelal Tunç 
 
WAN - Tutsak bulunduğu 31 yıl 6 ay süre içinde birçok cezaevine sürgün edilen Gülser Özbay, tahliye edildikten sonra ajansımıza konuştu. Gülser, “Mücadelemizin bir hakikati var. Bu hakikat de mücadelemizden fazla uzaklaşmamıza izin vermiyor. Seni yalnız hissettirmiyor. Bunu özgürlüğün kalbi olarak ifade ediyorum” diyor. Gülser, "Yaşamı anlamak aşk, aşk ise özgürlüktür" diye ekliyor. 
 
“Dört duvar, kilit, kapı, ranza canlı doğasına aykırı…”diyor, kısa bir sessizliğin ardından yutkunarak, “Ruhumuz, gülümsemelerimiz, gözyaşlarımız, direnişimizle; dört duvar yaşama dönüşüyor” Gülser Özbay bu sözleri, 31 yıl 6 ayın ardından son olarak tutulduğu İzmir Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nden 11 Ocak günü tahliye edildikten sonra JINNEWS’e konuşurken dile getiriyor. 
 
Türkiye’de birçok cezaevinde kaldı: 3 kez infazı yandı
 
12 Temmuz 1992'de Agirî'de gözaltına alınan ve ardından tutuklanan Gülser, Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla müebbet hapis cezası alır. Sırasıyla Agirî, Nevşehir, Erzerom, Midyad ve Bayburt cezaevlerinde kalan Gülser, son 5 yıldır Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalıyordu. 31 buçuk yıl tutsak olarak mücadelesini sürdüren Gülser, Kürt, kadın ve muhalif olmaktan “pişman” olmadığı için art arda infazı erteleniyor. 
 
‘Cezaevindeydik ama dışarıyla hiç bağımız kopmadı’
 
Cezaevinden çıktıktan sonra iki gün İzmir’de kalan ve ardından Wan’a gelen Gülser buradan da doğduğu topraklar olan Agiri’nin Bazid ilçesine gidiyor. Gittiği her yerde alkış ve zılgıtlarla karşılanan Gülser, kış mevsiminin beyaza bürüdüğü yollarda yürürken duygularını şu sözlerle anlatıyor: “Ben dışarı çıktım. Ama kız kardeşimi, arkadaşlarımı cezaevinde bıraktım. Şöyle bir şey cezaevine girdiğimde o anı dışarı çıktığımda hissettim. Nerde bıraktıysam, orada devam ediyorum. İzmir’de farklı hissettim, Wan’da farklı hissettim. Uçaktan indiğim andan itibaren yoğun bir duygu hissettim. Evet, cezaevindeydik ama dışarıyla bağımızı koparmadık. Dışarısı kalbimizde, gündemimizde, fikrimizdeydi. Çok farklı bir tabloyla karşılaştım ifadelerini kullanamam.”  
 
‘Özgürlüğün kalbi…’
 
Kısa bir süre uzaklara dalan Gülser, “Bir şey kaybetmişsin ve sonradan bulmuşum. Bazı hisler var kelimelerle tarif edilemiyor. Anlatılamıyor” diyor. “Cezaevinin bir dünyası var, dışarda bir dünya var” diyen Gülser, “Mücadele her iki dünyayı birbirinden koparmadı. Bir bütün şeklinde yaşanıyor. İnsanın bir hikayesi yoksa içerde dışarda senin için bir şey fark etmez. Benim bir hikayem vardı değişmedi, aynı hikayeyle yaşadım. Dışarıda da hikayeme devam edeceğim. Mücadelemizin bir hakikati var. Bu hakikat de mücadelemizden fazla uzaklaşmamıza izin vermiyor. Seni yalnız hissettirmiyor. Bunu özgürlüğün kalbi olarak ifade ediyorum. Bir umudun yoksa mümkün değil cezaevinde yaşayamazsın. Hele ki bu son süreçte inşa edilen cezaevlerinde yaşayamazsın. Bu mümkün değil” sözlerine yer veriyor. 
 
‘Dört duvar arasındaki yaşam ruhumuzdur’
 
Gülser sözlerine şöyle devam ediyor: “Cezaevi yedi kilitli bir yer. O kilitlerin sesi bazen ‘sen neden burada yaşıyorsun?’ hissine götürüyor. Aslında o yedi kilit sesi senin orada neden olduğunu anlatıyor. Kilit, kapı, ranza insan doğasına ait değil, bizim dışımızda bir olan bir şey. Ancak içinde yaşananlar ve yaşadıklarımız; Ruhumuz, gülmelerimiz, gözyaşlarımız, direnişimiz o dört duvara bir yaşama dönüştürüyor. Onlarca kişi tutuklandı, onlarca kişi serbest bırakıldı ve kaç kişi yaşamını yitirdi. Ancak hala direniş sürüyor. Dört duvar arasındaki yaşam bizim ruhumuzdur. Direnişin ruhudur.” 
 
‘Özgürlüğü isteyen bir insan bu duyguları yaşar’
 
Mücadelesinin kesintisiz ve değişmediğini vurgulayan Gülser, şu ifadeleri kullanıyor: “1980’lerde neyi ifade etmişsek;  90’ların sonunda ve 2000’lerin başında da daha büyük, daha kıymetli şeyler hissettim. Bu ruhla yaşadık. 30 yıl, 31 yıl, 32 yıl az bir zaman dilimi değil. Küçük bir çocuk olarak dışarda bıraktığımız çocukların torunları oldu. Bu ruh bizi yaşattı. Tahliye olan her arkadaş ‘ben gidiyorum, sizleri de kalbimde götürüyorum’ mesajını veriyor. Bu öyle sıradan bir tutum değil, önemli bir tutum. Ben şu anda çıktım ama tüm arkadaşlarımı kalbimle birlikte getirdim. Onlardan uzaklaşmadım. Onları da kalbimle yanımda taşıyorum. Bu his sadece politik tutsaklar için değil, politik olmayan tutuklular içinde aynı şeyleri hissetmek ve sorumlu olmak, mesela hırsızlıktan tutuklanan var, birini öldüren için ‘neden öldürdü’ veya ‘neden hırsızlık yaptı?’ diye herkese karşı sorumlu hissediyorsun. Politik bir insan, özgürlüğü isteyen bir insan bu duyguları yaşar. Şahsen ben kendi sorumluluğum olarak görüyorum.”
 
‘Yaşamı anlamak aşk, aşk ise özgürlüktür’
 
Doğaya ait olmayan cezaevlerinin “coğrafyadan silinmesi gerekiyor” diyen Gülser, “Hapishane coğrafyadan alınmalı. Bizim mücadelemiz özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Bu sorumlulukta onun gereğini yerine getirmekle yüklü bir sorumluluktur. Kadının cezaevi hem aşktır hem de özgürlüktür. Nasıl bir özgürlüktür; hem kendinle baş başa kalıyorsun hem tek başına her şeyi kafanda netleştirmek zorundasın. Her kadının o cezaevlerinde özgürlüğü daha iyi anlamlandırdığını düşünüyorum. Öyle cezaevi ‘çok güzeldir’ , ‘tutuklanın, hapse girin’ anlamında bunu söylemiyorum. Yaşamı anlamlandırmak bir aşktır. Aşkta seni özgürleştiriyor. Zihinsel olarak özgürleştiriyor” ifadeleriyle anlatıyor.
 
‘Cezaevlerinde komünal ve kolektif bir yaşam var’
 
Cezaevlerinde yaşama tutunmanın yanı sıra her anı verimli hale dönüştürdüklerini söyleyen Gülser, “Cezaevinde yaşam şöyle; kimin parası var, kimin yok ona bakılmaz. Komünal bir yaşam ile birbirimize bağlıyız. Okuyoruz, yazan yazıyor. İşler kolektif bir emekle yapılıyor. Hasta ve 50’li yaşları geçen arkadaşlarımızın ihtiyaçlarını yine bir arada gidermeye çalışıyoruz. İş yaptırmıyoruz. Özgün bir yaklaşımla ele alınıyor” şeklinde konuşuyor.
 
Ağır hasta tutsak Fatma Özbay’ın durumu ağırlaşıyor
 
Son olarak ağır tutsak kardeşi Fatma Özbay’ın sağlık sorunlarına dikkat çeken Gülser, “Ağır hasta tutsaklardan biri de benim kız kardeşim Fatma Özbay, cezaevinde bizi en fazla acıtan hasta arkadaşlarımız. Çünkü bunların sağlık sorunlarına karşı istediğin saatlerde hastaneye götüremiyorsun. Kız kardeşim kanser hastası. Üzgünüm ve onun birçok sağlık sorunu var. En ağır şey bir arkadaşının o dört duvar arasında hasta olmasıdır. Büyük bir kaygıyla yaklaşıyoruz. Kız kardeşimin sağlık sorunu ciddi. Devletin hasta tutsaklara yönelik ihtiyaçlarını veya özgünlüğünü göz önünde bulundurulmuyor. Oysaki en doğal insani olarak böyle ağır hasta tutsaklar karşısında kimliksel yaklaşılmamalı, yaklaşım tamamen insani olmalıdır. Hasta tutsaklara yönelik bu tutum fazlaca karşımıza çıkarılıyor. Kız kardeşim tedavi görüyor. Bulunduğumuz süre içinde 8 ayrı ilaç alıyordu. İlaç alarak yaşama tutunan bir tutsağın tedavisinin düzenli görülmesi gerekir” sözleriyle tüm kamuoyunu hasta tutsaklar için dayanışmaya çağırıyor.