78 isimden ‘Barışa Çağrı’ deklarasyonu: Abdullah Öcalan çok önemli katkılar sunacak!

  • 13:33 28 Ekim 2023
  • Güncel
 
 
İSTANBUL - 78 imzacı akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci ve aydının açıkladığı “Barışa Çağrı” deklarasyonu ile “Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir. İnşasının Türkiye adına tarihsel önemde olduğuna inandığımız barışın toplumsallaşmasında Öcalan’ın çok önemli katkılar sunacağını düşünüyoruz” sözleriyle Abdullah Öcalan’ın çözümün anahtarı olduğu vurgulandı.
 
Kurdistan’da her geçen gün derinleşen savaş ve saldırı politikalarına karşı aralarında çok sayıda akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci ve aydının bulunduğu her kesimin imzacısı olduğu bir grup, “Barışa Çağrı” ismiyle yayınlayacakları deklarasyonu, Taksim’de bulunan Elit Word Otel’de basın toplantısı ile açıklandı.
 
Her kesimden yoğun katılım
 
“Barışa Çağrı” yazılı pankartlar ile donatılan toplantı salonunda, ulusal ve uluslararası basından da çok sayıda gazeteci yer aldı. Toplantıya, deklarasyon metninin imzacılarından çok sayıda akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci ve aydının yanı sıra PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanları ile üyeleri, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Sözcüleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Marmara Eşsözcüleri, Devrimci Parti, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanları ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi ve siyasetçiler de katıldı.
 
Akın Birdal: Tecrit son bulmadı
 
Toplantı, İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal’ın açılış konuşması ile başladı. Akın, “Silahlar dursun istiyoruz ve insanlara reva görülen bu katliamların son bulmasını istiyoruz” sözleriyle konuşmasına başladı. Silahlanmanın arttığını belirten Akın, “Tam da bu noktada barışı sağlamak, özgür ve eşit yaşamak çok önemli. Küresel iklim krizi savaşı kızıştıracak ve hızlandıracak. Kim iş ekmek ve özgürlük istiyorsa, önce barış istiyor. Bu, Türkiye’de daha da önem kazanıyor. İki yıl önce ‘Tecride son’ diye bir konferans olmuştu burada. Ama ne yazık ki tecrit son bulmadı. O nedenle barış sadece savaş politikalarının sona ermesini değil, demokratikleşmenin de önünü açacak” ifadelerini kullandı.
 
‘Kürt sorunu çözülmeden barış gelmez!’
 
Bölgesel savaşların yaşandığını söyleyen Akın, “Özellikle Türkiye ve Ortadoğu, savaşın en ağır sonuçlarını yaşayanlardan biri. Ukrayna, Gazze ve Rojava halklarına reva görülen katliamlar iki yıldır sürüyor. Ne oldu da Gazze’de bir anda savaş karşıtı oldular. Örneğin Zap ve Metina’ya Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) girmesine karşı savaş kaygılarımızı dile getirmiştik. Ancak iki gün sonra, ‘Askerlerimizin ayağı taşa değmesin’ dediler. Muhalefet olmak nedir, hegemonyanın, ezilen halkların uğradıklarına sessiz kalmamaktır. Kürt sorunu çözülmeden Ortadoğu halklarına barış ve demokrasi gelmez. Eğer Ortadoğu’ya barış gelecekse Filistin ve Kürt halkıyla barışarak, onların bu coğrafyada özgürlüklerini sağlayarak olasıdır” şeklinde konuştu.
 
‘Demokratik çözüm tecridin kapısını açacak!’
 
Bir kere daha çağrıda bulunan Akın, “Kürt sorununun Türkiye’de demokratik çözümü tecridin kapısını açacaktır. Tecridin kapısı, demokrasinin kapısıdır. Tecritteki ısrar, Kürt sorununun demokratik ve barışsız çözümdeki ısrardır. O nedenle yeniden çağrı yapıyoruz, silahlanmaya hayır diyoruz. Yeniden barış istiyoruz. Ve herkesin barış çağrıcısı olmasını istiyoruz. Örneğin bugün Cumartesi Anneleri yeniden polis engeliyle karşılaşıp gözaltına alındı. Barışa, hakikate ve adalete ulaşabiliriz” sözleriyle seslendi. 
 
Ardından insan hakları savunucusu Nimet Tanrıkulu, 78 ismin imzacısı olduğu deklarasyon metnini okudu.
 
‘İmralı görüşmeleri hayati faktörlerden’
 
“Türkiye ve Ortadoğu’da Toplumsal Barış’a Her Zamankinden Daha Fazla İhtiyaç Var. Savaş ve Tecrit Siyasetinin Yerine Barış ve Özgürlük Politikası” başlıklı metinde, “Türkiye, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollardan çözümü için 1993 yılından itibaren belirli girişimlerle devam eden süreçlerin sonuncusunu 2013-2015 yılları arasında yaşadı. Ancak bu son girişim de maalesef başarısızlıkla sonuçlandı. Bahsi geçen ‘Çözüm Süreci’nde’ önemli gelişmeler de yaşandı. Bu süreçte Türkiye’de ilk defa çatışmasızlık ortamı ve ciddi bir toplumsal huzur ve barış iklimi sağlandı. İmralı’da hükümetin bilgisi dahilinde gerçekleştirilen görüşmeler, bu iklimi sağlayan en hayati faktörlerden birisi oldu” ifadeleri kullanıldı.
 
Birincil muhatap Abdullah Öcalan
 
Toplumun geleceği için son derece belirleyici olan bu diyalog süreci ile ilgili özel bir kanun dahi çıkarıldığının belirtildiği metinde, “Ayrıca Hükümet tarafından Akil İnsanlar Heyeti oluşturuldu ve tüm Türkiye’de Barış ve Çözüm Süreci tartışılarak önemli raporlar oluşturuldu. Akil İnsanlar Heyeti’nin Türkiye’nin yedi bölgesinde yaptığı çalışmalar ışığında hazırladığı raporların ortak önermesi, Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünün mümkün olduğu ve halkın buna desteğinin de tam olduğu yönündeydi. Tarihsel önemde gelişmelerin yaşandığı bu sürecin en temel özelliği, hükümetin ve devletin birinci muhatap olarak görüştükleri kişinin, Kürt tarafının da işaret ettiği gibi Abdullah Öcalan olmasıydı” sözleriyle PKK Lideri’nin çözümcül rolü ele alındı.
 
İmralı’da yasalar uygulanmadı!
 
Metinde, “2015 yılında Barış ve Çözüm Süreci akamete uğramış ve Türkiye hızla bir çatışma ve buna bağlı olarak gelişen ekonomik kriz başta olmak üzere çoklu kriz sarmalına girmiştir. 24 Temmuz 2015’ten beri kesintisiz ve derinleşerek Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında devam ede gelen bu süreç, gelinen aşamada ülkeyi siyasi, hukuki, ekonomik, ahlaki, kültürel vb. birçok alanda güçten düşüren, yozlaştıran ve çürüten bir noktaya sürüklemiştir. Bu dönemde Türkiye’nin rejimi, tamamen otoriter bir rejime dönüşmüştür. Öte yandan Türkiye’deki siyasi ve toplumsal muhalefet, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen bu dönüşümün önüne geçememiştir. Otoriter yönetim, etkisini yoğun bir biçimde siyasi muhalifleri üzerinde göstermiş, yargı daha fazla siyasallaşmış, hapsetme politikası temel bir baskı aracı haline gelmiştir. Rejimin siyasi hedefleri doğrultusunda şekillenen bu dönem öyle bir aşamaya gelmiştir ki mevcut yasalar bile İmralı Ada Hapishanesi örneğinde olduğu gibi uygulanamaz hale gelmiştir. Ulusal ve uluslararası mevzuat, içtihat ve hukuk değerlerinden ciddi anlamda bir sapma ve içe kapanma süreci yaşanmıştır” vurgusu yapıldı.
 
‘Barış sürecinin inşası en acil insanlık görevidir’
 
Barışın inşası için her kesimin ortak hareket etmesi gerektiğine dikkat çekilen metinde, “Tüm bu gerçekler karşısında toplumsal barışın inşası, her şeyden önce demokratik bir sistemin de en temel zeminidir. Barış konusunda kurucu görev ise çoğulcu, kapsayıcı ve dinamik yapısıyla toplumsal hareketlere ve TBMM’de grubu bulunan siyasi partilere düşmektedir. Toplumsal muhalefetin ve parlamentonun savaş politikalarına karşı çıkarak, demokratik çözüm ve barış sürecini zorlaması, her iki zemini karşılıklı besleyecek, güçlendirecektir. Barış sürecinin inşası, adeta bir yangın yerine dönüşen Ortadoğu gerçekliği düşünüldüğünde bugünün en acil insanlık görevidir. Barışın tarafında savaşın karşısında olmak ilkesel bir meseledir. Filistin’de, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Irak’ta, Karabağ’da, Ukrayna’da insancıl hukuka aykırı uygulamaların her birinin karşısındayız, eleştiriyoruz. Ölümler ve zorunlu yerinden edilmeyle sonuçlanan bu politikalara ses çıkarılmaması, özellikle barış siyasetinin eksikliğinden ya da güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. ‘Yurtta barış dünyada barış’ ilkesinin ‘Türkiye’de barış Ortadoğu’da barış’ biçiminde ikirciksiz bir şekilde savunulması gerekmektedir” denildi.
 
‘Barış hali toplumsal sağlığımızın inşasını var edecektir’
 
Toplumsal sorunların, diyalog ve uzlaşı kültürü ile eşitlik, adalet ve özgürlük değerleri referans alınarak çözülebileceğinin altı çizilen metinde, “Bunun yolu ise amasız fakatsız, içeride dışarıda halkların eşitlik temelinde bir arada yaşamını savunmaktan geçmektedir. Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir. Meşakkatli ama bir o kadar da onurlu bu yolun sonunda sağlanacak olan barış hali, toplumsal sağlığımızın inşasını da var edecektir” cümleleri kullanıldı.
 
‘Barışın toplumsallaşmasında Öcalan çok önemli katkılar sunacak!’
 
Öte yandan çözümün anahtarının Abdullah Öcalan olduğuna işaret edilen metinde, “Barışın savunulması ve inşasında 1993-2015 tarihleri arasındaki girişimlerde görüldüğü üzere inisiyatif alıp çözüm üretebilecek muhatapların başında Abdullah Öcalan gelmektedir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde kritik önemde rolü olan Öcalan, 32 aydır her türlü anayasal ve yasal hakkından mahrum bırakılmıştır. Kendisinden ailesi ve avukatları haber alamamaktadır. Bizler bu hukuksuzluğun bir an önce kaldırılarak Öcalan’ın haklarına saygı duyulması gerektiğini vurguluyoruz. İnşasının Türkiye adına tarihsel önemde olduğuna inandığımız barışın toplumsallaşmasında Öcalan’ın çok önemli katkılar sunacağını düşünüyoruz” vurgusu yapıldı.
 
Tecride son, barışı güçlendirmeye davet
 
Metinde son olarak, her kesime şu çağrıda bulunuldu: “Buradan hareketle hükümeti, hukuksuz tecrit uygulamalarına son vermeye çağırıyoruz. Siyasi ve toplumsal muhalefeti ise barış siyasetini güçlendirmeye davet ediyoruz.”
 
78 imzacı
 
Metnin imzacısı olan 78 ismin tamamı şöyle: Abdulhakim Daş, Ahmet Asena, Ahmet Faruk Ünsal, Ahmet Türk, Ahmet Uçar, Akın Birdal, Ali Duran Topuz, Ali Kenanoğlu, Atilla Yüceak, Ayşegül Devecioğlu, Azad Barış, Bahadır Altan, Birgül Asena Güven, Canan Kaplan, Canan Yüce, Cavit Uğur, Celal Fırat, Cengiz Çiçek, Cevdet Bağca, Dilek Gökçin, Doğan Özgüden, Ekin Yeter Moray, Elif Torun Öneren, Ender Öndeş, Erdal Doğan, Erdoğan Yalgın, Eren Keskin, Erol Katırcıoğlu, Esengül Demir, Fatma Gök, Ferda Koç, Feryal Öney, Fikret Başkaya, Filiz Kerestecioğlu, Gamze Taşçı, Gülsüm Ağaoğlu, Hakan Öztürk, Hakan Tahmaz, Hasan Cemal, Hayrettin Belli, Hüseyin Aykol, Hüseyin Ayrılmaz, Hüsnü Öndül, İnci Hekimoğlu, İnci Tuğsavul, İrfan Aktan, Jülide Kural, Kadriye Doğan, Kanber Saygılı, Kezban Konukçu Kok, Mert Büyükkarabacak, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Musa Kulu, Müslüm Yücel, Namık Koyuncu, Nejat Taştan, Nesimi Aday, Nimet Tanrıkulu, Orhan Alkaya, Oya Ersoy, Oya Öznur, Özgür Karabulut, Özgür Müftüoğlu, Pakrat Estukyan, Perihan Koca, Pınar Aydınlar, Rıdvan Turan, Seda Berzeg, Serhat Çakmak, Sinan Gökçe, Suna Aras, Şanar Yurdatapan, Yaşar Güven, Zeki Gül, Ziya Halis, Ercan Altuntaş, Ertuğrul Barka, Ertuğrul Mavioğlu.
 
Fatma Gök: Barışı kurana kadar peşini bırakmayacağız!
 
Metnin ardından insan hakları savunucusu Fatma Gök konuşma yaptı. Güzel bir dünyada yaşama özleminin giderilmesi gerektiğini vurgulayan Fatma, Ortadoğu’da büyük insanlık dramları yaşandığını ifade etti. Dünyada demokrasi ve özgürlük güçlerinin Filistin’e dönük saldırılara ses çıkarmaya çalıştığını söyleyen Fatma, Kuzey ve Doğu Suriye ile Filistin’e dönük saldırıların ise düşünülmesi gerektiğini belirtti. Savaşları herkesin derdi haline getirme amacında olduklarını aktaran Fatma, “Halkların silaha, savaşa değil, barışla nasıl daha fazla yol alınması yönünde ses çıkarması, harekete geçmesi gerekiyor. Ve gerçekten bunu hayata geçirmemesi için sınanıyor. Bu çağrı umuyorum daha büyük kitleleri harekete geçirecek. Barışı kurana kadar bunun peşini bırakmayacağız” cümlelerini kullandı.
 
Ahmet Türk: Kürtleri sindirmeye çalışan mantık devam ediyor
 
Daha sonra söz alan siyasetçi Ahmet Türk de, “Barışcıl bir süreci yakalama şansımız olmadı. Bugün Ortadoğu bir barut fıçısı haline gelmiş durumda. Hem Kürt hem de Türk halkı, demokratik değerler etrafında buluşan bir sistem, geleceği örmek için çaba göstermelidir. Ancak orada yaşayan halklar bir araya gelerek barışın sağlanması konusunda çaba göstererek, barışın geleceğimiz için ne kadar önemli olduğunu ve Ortadoğu’daki bu kaosun bizi yarın nasıl etkileyeceğini görerek bizi desteklemesi lazım. Türkiye, Kürtleri kucaklayacak bir siyaset ve anlayış gösterseydi bugün Ortadoğu’da güçlü bir devlet olurdu. Ama maalesef Kürtleri sindirmeye çalışan bir mantık devam ediyor” dedi.
 
‘Sayın Öcalan demokratik çözümü belirtmişti’
 
“İmralı’da da Sayın Öcalan’la bir görüşme yaptık” diyen Ahmet, “Sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesi noktasında o zaman da belirtmiştik. Sayın Öcalan şahsında bütün Kürtleri sindirmeye ve susturmaya çalışan bir mantık var. Bunu görmek lazım. Bugün burada çok değerli dostlar var. Ama isterdim ki Kürtleri haklı gören insanlar da olabilseydi veya sesimiz onlara ulaşabilseydi. Bugünkü çağrımız her kesime bir çağrıdır. Barışa katkı sunmak için herkesin bir araya gelmesi gerekir” çağrısını yaptı.
 
Ahmet’in konuşması ardından tüm kesimlere barış taleplerine ses vermeleri yönünde yapılan çağrı ile toplantı son buldu.