Fermanın tanığı Elmas’ın öyküsü

  • 09:07 4 Ağustos 2023
  • Güncel
Evîn Zenda
 
HABER MERKEZİ - DAİŞ’in Şengal’e saldırısı ile gerçekleşen katliamdan kurtulanların hepsinin bir öyküsü var ve yaşadıkları belleklerinde hala ilk günkü gibi canlı. Bir katliamı bir de kendilerini kurtarmaya gelen PKK savaşçılarını unutmuyorlar. Şengalli Elmas Nayif’in yaşadıkları da bu öykülerden biri. 
 
DAİŞ’in Şengal’e yönelik gerçekleştirdiği ve 74’üncü Ferman olarak tanımlanan katliamın üzerinden 9 yıl geçti. 9 yıldır Êzidî toplumu, insanlığın vicdanının harekete geçmesi için sesini duyurmaya çalışıyor. Fermanın unutulmaması için tüm yaşananlar anlatılıyor. Tüm öykülerde nasıl bir dünyada yaşadığımızın tanığı oldunuz. Herkesin eşitlik, adaletten bahsettiği bu dünyada Güneşin kavmi, dünyadaki en eski inanç nasıl bir fermanla yüz yüze bırakıldı… Gerçekler karanlıkta kalmasın diye, bir daha ferman yaşanmasın diye, yaşanan da unutulmasın diye biz de fermanın yıl dönümünde fermanın öykülerinin peşine düştük. 
 
Bu öyküde fermanda DAİŞ vahşetine tanık olan bir Êzidî çocuğun duygularına ve dünyasına yer vereceğiz. 
 
Sîba Şêx Xidir köyünün sokaklarında dolaşıyorduk. Sîba köylülerin her ne kadar topraklarına dönüp yaşamlarını yeniden inşa etseler de Sîba’daki dünyaları da fermanın izleri gibi yeni. Yıkılan evlerin çoğuna dokunmamışlar. O harabelerde, yıkılmış evlerde DAİŞ ve işbirlikçilerinin, kaçanların ve ihanetçilerin yüzü çok net bir biçimde görülüyor. Sîba’da dolaşırken Belediye Eşbaşkanı Elmas Nayif ile karşılaşıyoruz.  O bize Sîba’yi özellikle de kendisini anlattı. Elmas, yaşananlardan sonra köyüne dönüp, köyü inşa etmede yer almış ve köyüne hizmet ediyor. 
 
Elmas’tan bizi fermandan önceki evine götürmemizi istediğimizde bu isteğimizi geri çevirmedi ve kabul etti. 
 
Elmas şu anda Sîba Belediye Eşbaşkanı. Misafirperverliği, bakışı, hizmeti, çalışma içerisinde halka yaklaşımı, çalışma arkadaşları ile ilişkisi bizi çok etkiledi. Bu yüzden de onun ferman dönemindeki çocukluğunu dinlemek istedik. 
 
Bizden ne yapmasını istediğimizi öğrenmek istediğinde ona sadece yürüyüp, tanıtmasını, anlatmasını istedik. İlk cümleleri çok etkiliydi.  Fermandan önceki evine doğru gittikçe, her bir taş, duvar, tandır ve kapılara yaklaştığında Elmas başka biri oluyordu. Gitmeden önce güçlü, çevik bir Elmas vardı ancak eve yaklaştıkça yavaş yavaş o dönemin sesi, çığlığı, ağlayış ve inlemeleri Elmas’ın kulağına geliyordu. O acı yeniden bedenini sarıyordu. Sîba, acaba yüreğinde, dilinde hangi cümleleri topluyordu bunu merak ediyorduk. Acaba söyler mi ya da bir çok kişi gibi gözyaşları mı sözlerinin dili olacaktı? Merakla  onun yürüyüşüne, hareketlerine ve dudaklarına bakıyorduk. Ancak o kendi yurdunun kızı. Sîba’nin direnişçi kızı…. Bu yüzden duygulandığı her anda göz yaşlarına izin vermedi ve anlattı. 
 
Küçük bir ev ama huzurlu bir yaşam
 
Elmas, bizi topraktan yapılmış evlerine götürdü ve anlatmaya başladı: “Fermandan önce yaşamımız çok iyiydi. Çocuk olduğumuz için, yaşamın zorluklarını bilmiyorduk. Sitiya Êz’in sıcak tandır ekmeği ve oyunlarımız bizim için her şeydi. Evimiz küçüktü topraktan iki odası vardı. Yine bir avlumuz vardı. Ancak çok huzurluyduk. Bir acımız, üzüntümüz yoktu. İki yıl ben evdekilerle birlikte geçimimiz sağlamak için Süleymaniye’ye bostana gidiyorduk. Emeğimizle bir ev yaptık ancak daha geçmeden ferman oldu.”
 
‘Orası bizim için cennet gibiydi’
 
Elmas, bir yandan bize ailesini anlatırken bir yandan da evi tarif ediyordu. Yavaş yavaş evin kapısının önündeki tandıra ve komşularının evinin yanına gitti ve devam etti: “Ben ve kız kardeşim 11-12 yaşındaydık. Oyun oynamak için sabahın olmasını sabırsızlıkla bekliyorduk. Sabah olacağına inanamıyorduk. Bizim için evimizin önü oyun alanı cennet gibiydi. Her zaman arkadaşlarımla oynuyordum. Onları çok seviyordum. Ben küçüktüm ama benim için arkadaşlığın değeri bambaşkaydı. Arkadaşlarım için her şeyi yapabilirdim.”
 
‘Bayram hazırlıkları yapıyorduk’
 
Fermandan önce ailesinin geçimine katkı sunmak için Süleymaniye’de bostanlarda çalışan Elmas, evli olan ablasına yardım için köye döner. Bu şekilde fermana da tanık olur. O dönemi de şu sözlerle anlatıyor: “Ö zamanlar biz küçüktük. Ben 14 yaşındaydım. DAİŞ’ten bahsediyorlardı ancak nedir, ne yapıyorlar anlamıyorduk. Ancak aile ve komşuların anlatımlarından, sohbetlerinden onların çok korktuğunu anlıyorduk. Biz de korkuyorduk. Çünkü öldürme, yok etme ve göçten bahsediyorlardı. Bir gün arkadaşım geldi ve ‘Elmas DAİŞ hepimizi öldürecek’ dedi. Ben tepki gösterdim ve ‘kimse bizi öldürmez’ dedim. Biçim Çilê Havînê bayramımızdı. Evde bayram için koyun kesmiştik. Bir yandan korkuyorduk bir yandan da bayram hazırlığı yapıyorduk.”
 
Çetelere karşı direniş
 
Elmas, arkadaşı ile aralarında geçen bu tartışmayı anlattığında el ve yüz hareketleri o kadar canlıydı ki sanki o anları yaşıyordu. Zoruna giden uzaklıktı. Çünkü birbirlerinden uzaklaşacaklarını biliyordu. O gece Elmas ailesi ile birlikte saat ikide  hazırlıklarını yapar. Kuzeni ve köydeki gençlerin hepsi köyün sınırını tutmaya gidiyordu. Çetelerin köye saldırısının önünü almak için gidiyorlardı. O gece sabaha kadar savaş aralıksız devam etti. Artık halkın cephaneliği kalmaz. Sınırda savaşanların hepsi şehit düşer. Öncüleri de Şehit Xêrî idi. Şimdi köyde onun heykeli yapılmış. Çetelere karşı Êzidîler direniyor. Elmas, evin damında yemek hazırlayıp aşağı indiği zaman kurşunlar başının üstünden duvara değer. Bu onu çok korkutur ve kaçar. 
 
Êzidîlere Müslümanlık dayatması
 
Komşu köyleri Sikênî’ye gittiklerinde oradaki çetelerle olan Arap komşuları inançlarını değiştirmelerini, kuran okumalarını ister. Öldürülmemeleri için de akşama kadar zaman tanıyarak karar vermelerini isterler. Aile de ‘tamam’ der. Elmas, ö dönemleri de şu sözlerle anlatıyor: “DAİŞ’liler ailelere bunu söylediğinde sessizce dinliyorduk. Bazıları ‘ellerine geçmemek için eşimi ve çocuklarımı öldürüp sonra da kendimi öldürürüm’ diyordu. O zaman kendi kendime öldürme de mi var diyordum. Çok yorulduğumuz için evimize dönmek istiyordum. Ancak evden haberim yoktu. Evlerimizi ne yaptıklarını bilmiyorduk. Satırlarla keserek hepsini şehit ettiklerini bilmiyordum ve o on sadece eve dönmek istiyordum.”
 
Bir tencerede 16 aile için yemek 
 
Ailelerin aç kalışlarını anlatan Elmas, bir tencerede 16 aile için yemek yapıldığını söylüyor duygulanarak ve konuşmaya devam ediyor: “Ancak gittikçe aile yönümüzü dağa verdi. Aç-susuz dağa tırmanıyorduk. Bir gece dağda kaldık ve sonrasında çetelerin gelip hepimizi öldüreceğini söylediler. Bir çok kişi kurtulmuştu. Ancak bir çoğu da yaşlılarını bırakmak istemiyordu. Bu yüzden de dağın eteğinde kalmıştı. Ben ablamın çocuklarının yanında uyumuştum. Bir şey duydukları belliydi. Ablam küçük oğlunu almış eşi ile birlikte dağa gitmişti. Ben ve kardeşimin kızları kalmıştık. Akşam kardeşim döndü ve ‘Elmas dün akşam çetelerin geldiğini söylediler. Biz korkudan kaçtık ve sizi burada bıraktık’ dedi. Çok etkilendim, korktum, çok üzüldüm. Kendim ve kardeşimin çocukları için ‘bunlar kim ki biz bu kadar korkuyoruz, kim bizi bu hale koydu’ diyordum. O an aklımdan gitmiyor. Çok sinirlendim, ona ‘eğer bizi götürselerdi ne olacaktı, iç bunu düşünmedin mi’ dedim. Bana ‘hayır siz çocuksunuz sizi öldürmezler dedim’ dedi. O durumda onu suçlayamıyordum ancak hep içimde kaldı. Ben yine onların yanındaydım. Sonra biz de dağa ulaştık. Çok acıkıyordum. Bir tencerede 16 aile için yemek yapılıyordu. Herkese bir avuç pirinç düşüyordu. Çok takatsiz kaldığım için ablam bana veriyordu payını. Benim için çok zor zamanlardı. Ancak yine de aldırmıyorduk zorluğa. Sadece çetelerden uzaklaşmak istiyorduk.”  
 
‘Hiçbir duygu o kadar güzel olmamıştı’
 
Elmas, dağa ulaştığında ailelerden PKK adını duyuyor ve kendilerini kurtarmaya geldiklerini öğreniyor. Elmas, o zamanki duygularını da şu sözlerle anlatıyor: “İnsanlar kendi aralarında konuşup, PKK bizi özgürleştirecek, onların elinden kurtaracak diyordu. Bizi uzaktan gördüler ve yanımıza geldiler, kucakladılar. Benim için o anki duygu kadar güzel bir duygu olmamıştı. Çünkü sahiplenmeye, sığınacak bir yere ihtiyacımız vardı. Kurtulduk, Rojava’ya geçtik. Uzaktı bir kez daha kendi toprağımıza döndük.”