Halkların ortak mücadele zemini demokratik cumhuriyet

  • 09:06 3 Ağustos 2023
  • Güncel
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL - Katliamlarla dolu 100 yıl boyunca halklara soykırım ve asimilasyon politikaları uygulamanın aracı olan Lozan Antlaşması’na karşı halkların ortak mücadele zemininde yeni yaşamı inşa etmesi çağrısında bulunan kadınlar, çözümün demokratik cumhuriyetin yaşam bulmasından geçtiğini vurguladı.
 
Bundan 100 yıl önce halklara karşı “yok etme”, soykırım, asimilasyon, imha ve inkar politikalarını hayata geçirmek amaçlı imzalanan ve “barış” adı altında meşrulaştırılan Lozan Antlaşması’nın yıl dönümünde, yeni yaşamın inşası için dünyanın dört bir yanında çeşitli çalışmalar gerçekleştirildi. Özellikle yok sayılan halkların Lozan’a karşı ortak talep ve çağrılarla bir araya gelmesi ve Kurdistan’ın dört parçaya bölünmesi karşısında ulusal birliğin sağlanması vurgusu yapılan etkinliklerden biri de Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK), 30 Temmuz günü İstanbul Şişli’de gerçekleştirdiği “Yüzüncü Yılında Lozan: Muhasebe ve İmkan” başlıklı panel oldu. Her kesimden büyük bir ilgi ve katılım sağlanan panel ile Lozan’ın halklara karşı uyguladığı politikalarla demokratik cumhuriyet fikriyatı yinelendi.
 
Panele katılan gazeteci Saime Oğuzhan ve Yunanistan Mübadelesi sonucu ailesi zorunlu göçe maruz bırakılan Füsun Çeliker ile Lozan’ın etkileri ve çözüm yollarına dair konuştuk.
 
Çözüm demokratik cumhuriyet
 
Lozan’ın egemen güçler tarafından “barış” antlaşması olarak adlandırıldığını ancak bu tanımlamanın gerçeği yansıtmadığının altını çizen gazeteci Saime Oğuzhan, Lozan’ın kaos ve parçalanmayı getirdiğini vurguladı. Lozan’ı araştırıp tartışırken, halklar ve uluslar için gerçek tarihe ulaşmak gerektiğini söyleyen Saime, “Lozan keşke barış getirmiş olsaydı. Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, azınlıklar Lozan’da haklarını aldı. Ama bu diğer halklar için geçerli değil. Kürtler kendi anadillerinde eğitim alamadı, kendi kültürel haklarını işleyebilecek bir ortam bulamadı. Ben Lozan’ı bir ‘barış’ olarak görmüyorum, görenleri de sorguluyorum. Bu topraklarda yaşayan insanların haklarını koruyarak, ortak yaşamı en iyi şekilde geliştirebilecek sisteme ihtiyaç var. Bu da demokratik bir cumhuriyetle, tüm halklara haklarını vererek mümkün. Irkçılık yaparak o ülkeyi ayakta tutamazsınız” değerlendirmesinde bulundu. 
 
Yeni bir mutabakat için ortak mücadele çağrısı
 
Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olması gerektiğini dile getiren Saime, Lozan’ın 100’üncü yılının ardından halkların, egemen devletlerin çıkarları olmadan süreç içerisinde aktif rol alarak yaşam kurması gerektiğini ifade etti. Saime, “Toplum, aydınlar, siyasiler olarak herkesin bir araya gelerek yeniden bir mutabakat yapması gerekiyor. Bu ne Amerika’ya ne Fransa'ya ne de İngiltere’ye bırakılmalı. Bunu bu ülkede yaşayanların hepsinin bir araya gelerek yapması gerekiyor” sözleriyle ortak mücadele çağrısı yaptı.
 
Lozan’ın soykırım politikalarını yaşadı
 
Annesinin, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla Yunanistan’dan Türkiye’ye zorla göç ettirildiğini, Çerkez babasının da asimilasyon politikalarına maruz kaldığını belirten Füsun Çeliker, Türkiye’deki eğitim sisteminde yıllarca “başarı” hikayesi olarak adlandırılan Lozan’ın kendisi ve ailesi için acıyla kaplı hikayeler taşıdığını ifade etti. Füsun, “Baba tarafım zaten çektikleri acılar nedeniyle buraya uyum sağlayabilmek için anadillerini konuşmamış. Anne tarafım ise sürekli zorunlu göçten önce yaşadıkları ülkeyi hayal ederlerdi ve kendi dillerini konuşuyorlardı. Ama bizim çocukluğumuz ‘vatandaş Türkçe konuş’ dönemine denk geldi. Bu nedenle biz onu da öğrenemedik. Yani her iki tarafın dili bizimle birlikte yok oldu. Çocukluğumuzda ‘Yunan tohumu’ dışlamasına da uğradık. Bu anlamda bakıldığında, Lozan Antlaşması’nın uygulanmasında birbirine benzer bir ulus yaratma çabasını görüyorum” ifadeleriyle Lozan ile yaşadıkları soykırım politikalarını anlattı.
 
‘Lozan Antlaşması tüm kimliklerin düşmanı!’
 
Önce topraklarından kopartılan, Lozan’ın “amaçları” ile anadilini öğrenemeyen, son olarak da maruz kaldığı ötekileştirme sonucu geçmişinin peşine düşen Füsun, Mübadeleyi araştırmak için bir vakıf kurduklarının bilgisini verdi. Füsun, “Bir arkadaşımız geçmişimizi öğrenmemiz için 5 kişiyi bir araya getirdi ve Lozan Mübadilleri Vakfı’nı kurduk. Orada bu Mübadeleyi araştırmaya başladık, Yunanistan’a giden insanlarla konuştuk. Onlar bizden çok daha fazla çekmişlerdi. Lozan Mübadelesi konusunda büyük bir fayda sağladık. Lozan Antlaşması, tüm kimliklerin düşmanı. Lazlar, Kürtler, Çerkezler, Süryaniler için baskı unsuru oluşturulmuş. ‘Tek bayrak, tek dil, tek ülke’ gibi ezici bir baskı yapılmış” diye konuştu. Katledilme ve inkar politikaları sonucunda azınlık halkların, geçmişleri ve hakları konusunda adım atma noktasında pasif kaldığını belirten Füsun, yürütülen mücadelenin etkisiyle yeni kuşak ile birlikte sorgulama sürecinin başladığını ifade etti.
 
Ezilen halklara mücadelede buluşma çağrısı
 
Öte yandan anneannesinin anadilini konuştuğunu ancak annesinin hiç konuşamadığını söyleyen Füsun, “Anneannem memleketini özlüyordu, annem ise uyum sağlayan bir 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Biz araştırmaya başladık. Lazlar da anadillerini hiç konuşmadı, talepte bulunmadı. Şimdi üçüncü nesil Lazlar, hem kendi dillerini hem de haklarını savunmak için mücadele ediyor. Kürtler için de aynı şey söz konusu. Dolayısıyla ulus devletin ömrü artık tamamlandı. Onun yerine herkesin kendi kimliğiyle var olabildiği, yerelden yönetilen bir cumhuriyetin mümkün olduğunu ve bu da ancak bu tekleştirme politikalarında zarar gören halkların birlikte mücadelesi ile mümkün. Bu nedenle özellikle zarar gören halklar olarak bizler bu mücadeleyi yürüten siyasetlerin içinde olmalıyız” vurgusuyla demokratik cumhuriyetin önemini ele aldı.