Savaş politikalarına karşı ortak mücadele vurgusu

  • 09:02 15 Temmuz 2023
  • Güncel
 
Nujin Nazlıcan Yıldız
 
İZMİR - Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar, kadınların hedef alınması ve Kurdistan’da yürütülen özel savaş politikalarını değerlendiren kadınlar, buna karşı topyekûn mücadele etmek gerektiğini vurguladı.
 
14-28 Mayıs seçimlerinin ardından Türkiye’nin Kuzey ve Doğuyu Suriye’ye yönelik saldırıları arttı. Türkiye 20 Haziran günü Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile Qamişlo Kantonu Eşbaşkanı Yusra Derwêş’i ile yardımcısı Lîman Şiwêş ve Firat Tûma’yı katletti. Bunun yanı sıra Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar devam ediyor. Siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri, saldırıları ve nedenlerini değerlendirdi. 
 
‘Saldırılar kolektif yaşama ve kadın kazanımlarına yöneliktir’
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Eşbaşkanı Berna Çelik, Rojava’da yaşanan suikast ve saldırıların yeni karşılaşılan bir durum olmadığını belirterek “Rojava Devrimi’nin başladığı süreçten bugüne kadar kadın öncülüğünde başlayan ve zafere erişen bir devrim süreci var. Bu devrim sürecinin kabul görmeme durumu da var. Rojava’da açığa çıkan bu devrimin bir özelliği de toplumun kendini yönetme, kendi sözünü kurma ve yaşamın her alanında kendini ifade etmesine dönük bir yaşam alanı açıldı orada. Son zamanlarda yaşanan saldırılar hem bu kolektif yaşama hem de kadın kazanımlarına saldırıdır. Çünkü yıllardan beridir kadın özgürlük hareketinin yürütmüş olduğu bir mücadele var ve bu mücadelenin en somut örneklerinden biri de eşbaşkanlık sistemidir. Eşbaşkanlık sistemi sadece fiziki olarak orada yer almak değil, mücadelenin içinde söz söyleme ve o yaşamı kadın bakış açısıyla örme diye değerlendirirsek bu saldırıların da bundan kaynaklı olduğu aşikâr” şeklinde konuştu.
 
‘Kadını yok sayan ve HÜDA-PAR’la ittifak yapan bir iktidar var’
 
AKP-MHP iktidarının yıllardır yürütmüş olduğu bir savaş politikasının olduğunu söyleyen Berna, bu politikaların hem katliamlarla hem de kadın kazanımlarına yönelik saldırılarla yürütüldüğünü belirtti. Berna, “Seçimden sonraki süreçte de buraya kadar gelineceğine dair öngörülerimiz vardı. Çünkü kendini var etmeye çalışan bir kadın kimliği var. Bu mücadeleyi kabul etmeyen bir iktidar ve kadını yok sayan bir iktidar var. Özellikle bu son seçimde ittifak gerçekleştirdiği bir HÜDA-PAR var. HÜDA-PAR yıllarca Kürdistan illerinde orada yaşayan halklara dönük suikastlarla kendini var etmiş ve Kürt halkının kanının eline değdiği bir yapı. Mevcut iktidar da bu zihniyetle kendini var ettiği için kendilerini bu noktada birleştirip özellikle Kürt kadınlara yönelik katliamlarla bu süreci daha fazla zorlaştırmaya dönük bir saldırı olacaktır” dedi.
 
‘Kaybettiğimiz kadınlar bize yol haritası çizdi’
 
Kadın özgürlük mücadelesinde emek veren kadınlar olarak mücadele etmeye devam edeceklerinin mesajını veren Berna, “Bizler bir kimlik mücadelesi yürüten kadınlarız, gelmiş olduğumuz geleneklerde kaybettiğimiz kadın arkadaşlarımız var. Onların yürütmüş olduğu mücadele bize bir yol haritası belirlemiştir. Bu mücadeleye yeni dinamikler katma, alanlar açma ve kadının mücadelesini toplumun her alanında geliştirmeye dönük gereklilikleri yerine getirmek gibi bir sorumluluğumuz da var” ifadelerini kullandı. 
 
‘Türkiye’nin savaş politikaları tüm sistemi belirliyor’
 
Ege Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (EGE-TUHAYDER) Eşbaşkanı Nilay Güleser ise Türkiye’nin savaş politikalarının ülkedeki tüm sistemi belirlediğine dikkat çekerek ekonomi, kültür, sağlık, siyaset gibi konuların bütün olarak savaştan etkilendiğini dile getirdi. Nilay, “Özelde Kürt halkına yapılan baskıyla sadece sıcak savaşın etkisini değil aynı zamanda yürütülen özel savaşın etkisi de görülüyor. Bunun kadına olan etkisi de ayrıca ele alınırsa kadınların hem saldırılarda hedef alındığını hem de özel savaşla hiçleştirilmeye çalışıldığı çok aşikâr” şeklinde konuştu.
 
‘Meclis’teki kadın düşmanları savaş politikalarını destekleyenlerdir’
 
Rojava’ya yönelik saldırılarda kadınların hedef alınmasının hem DAİŞ’e karşı yürütülen mücadeleye hem de kadın devrimine saldırı olduğunu vurgulayan Nilay, “Son zamanlarda saldırıların artmasıyla Türkiye’de baskılar da artmış durumda. Bunda Meclis’te yer alan aşırı sağcı, milliyetçi ve muhafazakar kesimlerin de etkisi oldukça fazla. Meclis’te kadınlara ve kadın kazanımlarına saldıranlar bu savaş politikalarını destekleyenlerdir” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Savaş yok diyorlar ama öyle değil’
 
Türkiye’de kadınlarla birlikte çocukların da hedef alındığını kaydeden Nilay, “Bu özellikle Kürt çocuklar ve kadınlar üzerinde metropollerde fuhuş, madde bağımlılığı halinde oluyor. Kürdistan’da ise bu sorunlardan bir tanesi çocukların zırhlı araçlarla katledilmesidir. Çocuklar sokak ortasında askerlerin attığı kurşunlarla öldürülüyor. Savaş yok diyorlar, sivillere dokunulmuyor diyorlar ama görüyoruz ki Kürdistan’da maalesef ki durum böyle değil. Çocuk katliamları da yaşanıyor, kadın katliamları da yaşanıyor. Bunlar hem özel savaş politikalarıyla yürütülüyor hem sıcak savaşla. Yine uzman çavuş, polis ve askerlerin kadınlar üzerindeki özel savaş politikalarını da görüyoruz. İpek Er ve Gülistan Doku bu örneklerden yalnızca bir tanesi” dedi.
 
‘Siyasi tutsaklara esir muamelesi yapılıyor’
 
Yürütülen savaşın çok yönlü bir savaş olduğunu sözlerine ekleyen Nilay, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecritle birlikte de bu durumun cezaevlerine etkisinin doğrudan olduğunun altını çizerek şunları söyledi: “Siyasi tutsaklara esir muamelesi yapılması da bu yüzden. Ortada bir savaş olduğu için cezaevindeki tutsaklar ona göre muamele görüyor. Savaşın etkisi cezaevlerinde vücut bulurken toplumu da aynı şekilde tecrit ediyor. Siyasi tutsaklar tamamen tecrit altında, infazları yakılıyor, hücre cezaları veriliyor, sağlık hakları gasp ediliyor. Bugün Garibe Gezer’i unutmak mümkün müdür? Kendisine yapılan işkence ve tacizi gördük. Kadınlar üzerinde ayrı bir politika uygulanıyor. Hasta tutsaklar var, sağlık hakları ellerinden alındığından dolayı ölümle burun buruna gelmiş durumdalar. Geçtiğimiz günlerde bir siyasi tutsak daha yaşamını yitirdi.” 
 
‘Tecrit tüm ülkeye yayılmış durumda’
 
Topyekûn bir mücadelenin gerekli olduğunu belirten Nilay, son olarak “Bu konuda hepimizin çok duyarlı olması gerekiyor. Tüm toplumun duyarlılık gösterip bir kamuoyu oluşturması gerekiyor. Tecrit sadece cezaevlerinde değil, ülkenin her yanına yayılmış durumda. Bunun için hepimizin ciddi anlamda sesini yükseltmesi lazım. Kadın kazanımlarını kaybetmemek adına, çocukların daha iyi bir geleceğinin olması adına hepimizin bu mücadeleyi daha da güçlendirip mücadeleye devam etmesi gerekiyor”  dedi.