28 yıllık soluksuz mücadele: Ne kayıplarını aramaktan ne de Galatasaray’dan vazgeçtiler

  • 09:20 27 Mayıs 2023
  • Güncel
 
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Seslerini duyurmaya çalışan kayıp yakınlarından kimisinin çocuğunu, kimisinin kardeşini, kimisinin de eşini aradığı Cumartesi Anneleri’nin soluksuz mücadelesi 28’inci yılını doldurdu. Anneler, bedeli ne olursa olsun kayıplarını aramaktaki ve Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmemekteki ısrarları ile 948'inci haftalarında eylemlerini sürdürüyor.
 
Zorunlu göç, cinsel istismar, müslümanlaştırma, zorla alıkoyma ve tahakküm dayatılan Ermeni, Süryani (Asuri-Arami-Keldani), Pontos Rum’ları ve Yahudi halkı, 1915 Soykırımı’nda yalnızca katledilmeyerek gözaltı ve sürgün sürecinde zorla kaybettirildi. İlk olarak 1915 Ermeni Soykırımı ile başlayan, özellikle savaş ve yoğun iç çatışmaların yaşandığı ülkelerde görülen zorla kaybettirilme politikası, 1960’lı yıllarda Guatemala’da görülmesiyle beraber Filipinler, El Salvador, Sri Lanka ve Suriye gibi ülkelerde de uygulanmaya başlandı. 1980-2010 yılları arasındaki dönemde kimisi kitlesel boyutlara ulaşan ve en çok kayıp vakalarının görüldüğü Sri Lanka, Filipinler, Peru, Nepal, Irak, İran, Guatemala, El Salvador, Şili, Arjantin, Cezayir gibi ülkelerde gerçekleşmiş olan kayıp olaylarının büyük çoğunluğu ise hala aydınlatılmadı.
 
Faili meçhuller ülkesi…
 
Soykırım politikaları ile hayata geçirilen “kaybettirme pratiğinin” yoğun yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye. Kayıplar ülkesinde 1990’lı yıllarda özellikle Kurdistan’da sıklıkla görülen gözaltında kaybettirmeler, devletin bir “uygulaması” haline geldi. 90’lı yıllarda Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan faili meçhul katliamlar, Kürt halkına yönelik baskı ve işkence yöntemleri, yasadışı alıkoymalar, zorunlu göçe tabii tutmalar, ajanlık dayatmaları, kaçırmalar ve zorla kaybettirmeler git gide sistematik bir politika haline geldi.
 
Devlet politikası değişmiyor
 
Yine 90’lı yıllarda faili meçhul katliamlar ve zorla kaybettirmelere ilişkin çok kez JİTEM itirafçıları tarafından beyanlar sunulmasına rağmen, Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamında değerlendirilen zorla kaybettirme politikasını bu kapsamda değerlendirmemesi bir yana, hukuki anlamda hiçbir ilerleme kaydedilmeyen birçok dava ve dosya da yıllarca sürüncemede kalarak zaman aşımına uğradı ve kapatıldı. Bu hukuksuzluğun son örneği de dün yaşandı. Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın'ın da aralarında olduğu 19 kişinin yaşamını yitirmesiyle ilgili açılan “JİTEM” davasının 7’nci duruşmasında dün tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi.
 
Soykırım ve kaybettirme politikaları sürüyor
 
Bugün ise kaybetme pratiği birçok farklı biçim ve dinamiklerle uygulanmaya devam ediyor. Yüz yılı aşkın süredir soykırımlar, saldırılar ve kaybettirmeler sonucunda adalet arayışlarını sürdüren kayıp yakınlarının hala çeşitli yöntemlerle türlü işkencelere maruz bırakılması, devlet politikasında değişen hiçbir şey olmadığının da apaçık göstergesi.
 
Bir annenin kaybıyla başlayan oturma eylemi
 
Tam çeyrek asrı aşkın bir süredir sesini duyurmaya çalışan kayıp yakınlarından kimisi çocuğunu, kimisi kardeşini, kimisi de hala büyük bir kararlılık ve umutla eşini arıyor. Bu ısrarlı mücadelede yer alan isimlerden biri de Cumartesi Anneleri. Bundan tam 28 yıl önce Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında, işkencede veya çeşitli devlet yöntemleriyle hak ihlallerine maruz bırakılarak kaybettirilen yakınlarının acılarını paylaşmak ve adalet arayışlarını sürdürmek amacıyla İstanbul İstiklal Caddesi’nde bulunan Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladı. Bu eylemin ilhamı ise Arjantin’de çocukları ve yakınları askeri cunta tarafından kaybedilen Plaza de Mayo Anneleri’nin 1977’de başlattığı eylemdi.
 
Adalet arayışının ilk tohumu atıldı: Cumartesi Anneleri
 
27 Mayıs 1995 Cumartesi günü saat 12.00’de gerçekleştirilen ilk oturma eylemi, Emine Ocak’ın oğlu Hasan Ocak’ın 21 Mart 1995’te gözaltına alınması ve 58 gün sonra işkence ile katledilen bedeninin Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunmasıyla başlatıldı. Gazeteci Nadire Mater'in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup, Hasan Ocak'ın cenazesinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray Meydanı’nda sessizce oturalım” fikrini ortaya koydu. Oturma eyleminde, “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı”. Daha sonra medya ise meydanda oturan insanlara, “Cumartesi Anneleri” demeye başladı.
 
Yüzlerce kayıp yakınının adresi oldu
 
İlk eylemlerinden itibaren tüm baskı, işkence politikaları ve gözaltılara rağmen Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin talepleri arasında ise “gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması, failler ve sorumluların yargılanması, cezasızlığın son bulması ve Türkiye'nin BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'yi imzalanması” yer alıyor. Uluslararası kamuoyunun da dikkatini çeken Cumartesi Anneleri’nin eylemi, zamanla Kurdistan ve Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce kayıp yakınını ortak talep ve mücadele inancı ile meydana taşır. Yalnızca kayıp yakınları da değil, eylemlere meydandan geçen anneler ve yurttaşlar da her hafta destek vermeye başlar. Haftalar yıllara dönüşürken, Cumartesi Anneleri de hiçbir gelişme yaşanmamasına rağmen yüreklerindeki acı ve dinmeyen gözyaşlarıyla yaz kış demeden meydanı terk etmez. Cumartesi Anneleri’nin eylemleri, 1995-99 yıllarında her Cumartesi saat 12.00’de Galatasaray Lisesi önünde düzenledikleri eylemlerle devam etti.
 
Polis ‘adalet’ isteyen annelere saldırdı
 
15 Ağustos 1998’de başlayan polis saldırısı ise yedi ay sürdü. Yedi ay boyunca anneler ve kayıp yakınları, sayısız hak ihlali, şiddet ve işkenceye maruz bırakıldı. Eylemlerini ve adalet taleplerini aramaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri / İnsanları, Galatasaray eylemlerinin 170’inci haftasında saldırılar sebebiyle 13 Mart 1999’da belirsiz bir süre oturmalarına ara verdiklerini açıkladı. 10 yıllık bir aradan sonra 31 Ocak 2009’da Cumartesi oturmaları yeniden başlayarak kesintisiz bir şekilde devam etti.
 
Berfo Ana ve 33 yıllık direnişi…
 
Meydanı terk etmeyen Berfo Kırbayır, namı diğer Berfo Ana ise Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi, cesareti ve direnişinin sembollerinden biriydi. Berfo Ana tam 33 yıl boyunca, 1980 darbesi sonrası gözaltına alınan ve kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır’ı aradı. “Benim evladım gelir diye kapıyı, bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler” diyen Berfo Ana’nın oğlu Cemil, 13 Eylül 1980 darbesinin ertesi günü Erdexan’ın (Ardahan) Golan (Göle) ilçesine bağlı Okçu köyündeki evinden gözaltına alındı. Önce Golan’a, ardından da Kars Askeri Gözetimevi’ne gönderilen Cemil, dönemin sorgu evi olarak kullanılan Dede Korkut Eğitim Enstitüsü’nde sorgulanırken, 8 Ekim 1980 tarihinde gördüğü işkence ile katledildi.
 
Meclis işkence gördüğünü kabul etti!
 
Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen yüzlerce ısrarlı ve inatçı anneden biri olan Berfo Ana, yaşamını yitirene dek kaybedilen oğlunun kemiklerini istemekten bir kez olsun vazgeçmedi. “Çocuğumu, evladımı istiyorum, evladımı bana versinler” diye defalarca seslenen Berfo Ana, 5 Şubat 2011’de dönemin Başbakanı AKP’li Tayyip Erdoğan ile görüştü. Tayyip Erdoğan, Berfo Ana’ya oğlunu bulma sözü verdi ve görüşmenin ardından TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun başlattığı incelemelerinin sonunda, “Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkence gördüğüne, işkence sonucu hayatını kaybettiğine ve cesedinin sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına” dair karara varıldı. “Poşet elimde kapıda oturmuşum, başımı vermişim taşların üstüne, kemiğini bekliyorum. Ben yandım. Anaları yakmayın. Ne olmuşsa verin bana. Ben Cemil ile beraber mezara gireceğim. Başımı vereceğim toprağının üstüne. Hani mezarı? Hani toprağı? Niye bana söz verdiler, niye getirmediler? Getirsinler” ağıdını yakan Berfo Ana, savcılığın soruşturma açmamasına isyan ederek AİHM’e başvurmuştu. Yine oğlunun kaybedilmesinde sorumluluğu olanlardan Kenan Evren’in yargılandığı mahkemeye giderek, “Hesap vereceksin Kenan Evren” diye seslense de, cezasızlık geleneği mahkeme heyeti tarafından devam ettirildi.
 
Son nefesine dek oğlunu aradı…
 
Son nefesine kadar oğlunun kemiklerini arayan Berfo Ana, 33 yıl boyunca oğlu Cemil’e kavuşmak için sürdürdüğü mücadelesi sonucunda 21 Şubat 2013 tarihinde girdiği ameliyattan sonra meydana gelen komplikasyonlar nedeniyle 105 yaşında yaşamını yitirdi. Çocuklarına “affetmeme” mirasını bırakan Berfo Ana sonsuzluğa uğurlandı. Berfo Ana, hayattayken kabrinin yanına boş bir mezar açtırarak, “Cemil’in mezarını kapatmayın. Kemiklerine ulaşana kadar mezarı açık kalsın. Bir gün Cemil’in kemiklerine ulaşırsanız yanı başıma gömün” vasiyetinde bulunmuştu. Öte yandan Cemil Kırbayır'ın kaybedilmesine ilişkin 2014 yılında yeniden başlatılan soruşturma kararı bozuldu. Yargıtay, Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi’nin olaya dair yeniden soruşturma açılmasını sağlayan kararını bozarak, dosyayı zaman aşımından kapattı. Berfo Ana’nın son isteği olan oğlunun kemiklerine kavuşması ve verilen sözler de yok oldu...
 
Polis işkencesi, yasak, engelleme…
 
“Çocuklarımız, yakınlarımız öldüyse kemiklerini verin, yalnızca bir mezarımız olsun. Yaşıyorlarsa da evlatlarımızı bize verin” diyen Cumartesi Anneleri, eylemleri boyunca defalarca polis şiddetine maruz kalsa, gözaltına alınsa da adalet arayışlarından bir gün olsun vazgeçmedi. 2018 yılında 700’üncü haftalarında düzenledikleri eylemleri Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklanan ve “699 haftadır bu meydandayız” diyen Cumartesi Anneleri, 25 Ağustos 2018'de Galatasaray Meydanı’nda eylemlerini gerçekleştirmek istediklerinde darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltılardan iki yıl sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame ile 46 kişiye İstanbul 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı’nda düzenledikleri eylemlerinin polis ablukasına alınması sebebiyle, 700’üncü haftadan itibaren 5 yıl boyunca Galatasaray Meydanı’nda toplanmalarına izin verilmedi. Yasaklamanın ardından mücadelelerinden vazgeçmeyen anneler, her hafta eylemlerini farklı alanlarda sürdürmeye devam etti.
 
5 yılın ardından yeniden meydandalar!
 
700’üncü hafta eyleminde polis saldırısında darp edilerek ters kelepçeyle gözaltına alınan Cumartesi İnsanı Maside Ocak Kışlakçı, polis şiddeti ile “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkının ihlal edilmesine karşı 10 Eylül 2018’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Başsavcılığın suç duyurusuna 2 Mayıs 2019’da takipsizlik kararı vermesi üzerine Haziran 2019’da Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunan Maside için AYM geçtiğimiz aylarda, “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme” hakkının ihlal edildiğine hükmederek, manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Bu kararın ardından takvimler 8 Nisan’ı gösterdiğinde Cumartesi Anneleri / İnsanları, 5 yılın ardından yeniden Galatasaray Meydanı’na çıkma kararı aldı.
 
AYM’den ikinci ihlal kararı
 
Ancak yıllar önceki devlet pratiği bir kez daha açığa çıktı. Eylemlerde polisler “yasak” gerekçesiyle anneler ile kayıp yakınlarına saldırarak her hafta ters kelepçe ile gözaltına alıyor. Annelerin Galatasaray Meydanı’ndaki ısrarı sürerken, AYM ise ikinci kez ihlal kararı verdi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri’nin 10 Eylül 2018 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusunun “kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle AYM’ye yaptığı başvuru, 5 Mayıs’ta karara bağlandı. AYM, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiği”ne ilişkin başvuruyu kabul edilebilir bularak, Gülseren’e tazminat ödenmesine hükmetti.
 
İki annenin ısrarlı mücadelesi
 
Cumartesi Anneleri, 948'inci haftalarında eylemlerini hafıza mekanına dönüştürdükleri Galatasaray Meydanı’nda sürdürmekte ısrarlı. Bedeli ne olursa olsun meydandan ve mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurgulayan ve 28 yıldır Galatasaray Meydanı’nda eşi ve oğlunu arayan anneler arasında Hanım Tosun ile Hanife Yıldız yer alıyor. Hasan Ocak’ın babası Baba Ocak’ın çağrısı ile 28 yıl önce Galatasaray Meydanı’na giden ve oğlunun acısını hala çok taze yaşayan Hanife, 19 yaşındaki oğlu Murat Yıldız’ı İzmir’de arandığını söyleyen polislere “teslim etmesi” ardından bir daha haber alamadı.
 
‘Son nefesime kadar oğluma adalet arayacağım’
 
O gün bugündür de tüm hastalıkları ve ilerleyen yaşına rağmen meydanı terk etmeyen Hanife, “Beni buraya rüzgar atmadı. Beni buraya adaletsizlik attı. Ağıt, masal ve roman olduk. Dünya duydu ama hükümet duymuyor. Görmesen de çözmesen de bu ayıp senin ayıbın. Bu çözülmeden barış, demokrasi gelmez. Siz de kardeşimiz olamazsınız… Oğlum 19 yaşında kaldı, ben onun acılarıyla 71 yaşıma geldim. Haklı olan bir anne nasıl haksız oluyor? Gözaltına alınıyorum, koluma kelepçe vuruyorlar. Ama yüreğime kimse kelepçe vuramaz. Beni susturmak istiyorlar. Ben de evladımın ateşiyle yanıyorum. Onu bana bulun, ölüyse ölüsünü, diriyse dirisini verin. Kimse beni susturamaz. Son nefesime kadar nerede olursa olsun, bütün adalet arayanlarla beraber oğluma adalet arayacağım. Biz vazgeçmiyoruz Galatasaray Lisesi önündeki eylem yerimizden. Ben devletten alacaklıyım. Ben oğluma da kendime de söz vermişim, sonuna kadar devam edeceğim” diyor.
 
‘Hala gözüm yollarda…’
 
Mücadele ve inadı yaşamından bir kez olsun ayırmayan Hanım Tosun da, 28 yıldır eşi Fehmi Tosun’u arıyor. Hanım, 1995 yılında evlerinin önünden 3 sivil polis tarafından götürülen ve 28 yıldır kayıp olan eşi Fehmi Tosun’un bindirildiği aracın plakasını alsa da yıllardır yaptığı tüm girişim ve başvurulara rağmen hiçbir dönüş alamadı. Çocukları ve torunları ile birlikte çeyrek asırdır meydanda eşi için adalet haykıran Hanım, mücadelelerinden vazgeçmemekte kararlı. “Doğal ölüm başka bir şeydir, bir süre sonra acı dinebilir. Fakat ortadan kaybolmak, kaçırılmak bambaşka bir şey... Her an yolunu gözlüyor, çocuklara ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Araya yıllar girdi hala gözüm yollarda, hala gördüğüm kişileri O’na benzetiyorum. ‘Yaşıyor’ fakat ‘neden gelmiyor’ düşüncesi insanı kahrediyor. Aslında O’nun yaşamadığını biliyorum ama işte insanız, duygularla örülüyüz” sözleriyle hislerini paylaşıyor.
 
Bir kayıp kalana kadar mücadele sürecek
 
Hanım, ayrıca torunlarıyla birlikte kar kış demeden çeyrek asırdır her hafta gittiği Galatasaray Meydanı’ndaki inadını da şu sözlerle dile getiriyor: “Galatasaray bizim için çok önemli. Neden vazgeçmiyoruz çünkü kayıplarımızı Galatasaray’dan dünya duydu. İnsan hakları savunucuları birlikte meydanlara çıkıp sesini yükseltmeseydi belki yüzlerce insan daha kaybolacaktı. Ama Galatasaray’da fotoğraflar dalgalandığı zaman bütün dünya sesimizi duydu. Cenazeleri nasıl buldular biliyor musunuz, mücadele verdiler ve kuyularda, çukurlarda, asit kuyularında bulduk. Bazıları da hala mezar sahibi olamadığı için Galatasaray bizim için bir mezardır. Biz sesimizi oradan duyurduk ve oradan da vazgeçmeyeceğiz. Ne kayıplarımızdan ne de Galatasaray’dan vazgeçiyoruz. Bir kayıp kalana ve failleri yargı önüne çıkartana kadar mücadelemizden ve Galatasaray’dan vazgeçmiyoruz.”
 
Kayıplar haftasındaki eylem davasına beraat
 
Her yıl 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’nda birçok eylem, etkinlik ve anma gerçekleştiren Cumartesi Anneleri için bu hafta büyük bir önem taşıyor. Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü dolayısıyla geçtiğimiz yıl 30 Ağustos 2022 tarihinde Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda gerçekleştirmek istedikleri basın açıklamasına polisin saldırması sonucunda gözaltına alınan 14 Cumartesi Annesi / İnsanı, dün haklarında “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen dağılmama” iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşmasında beraat etti.
 
28 yılı aşan mücadelede ısrar
 
Cumartesi Anneleri / İnsanları, “Bedeli ne olursa olsun kayıplarımızı aramaktan ve Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz” sözleriyle 28 yılı dolduran mücadele ve direnişlerini sürdüreceklerini bir kez daha yineliyor.