Çocuklar için uyarı: Dayanışma odaklı yaklaşılmalı

  • 09:42 16 Şubat 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - HDP Çocuk Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Türkmen, çocukların deprem halini atlatabilmesi ve kültürlerinin kaybedilmemesi için, “Doğrudan travma odaklı bir bakış değil, toplumsal psikolojinin örgütlü bir şekilde ve dayanışmayla iyileştirilmesine yönelik bir çaba sürdürmek gerektiğine” dikkat çekti.
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta yaşanan depremlerde on binlerce insan hayatını kaybederken on binlercesi de yaralandı. Depremin yüzde 80'ini yok ettiği şehirlerde bir taraftan göç dalgası yaşanırken diğer taraftan yakınlarını kaybedenler ağır bir travma ile karşı karşıya.  Depremden en çok etkilenenlerin başında ise çocuklar geliyor. 
 
Yaşadıkları yerden ayrılmak zorunda kalan çocuklar ve göç hareketliliğine ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Türkmen değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Toplumsal mültecilikle karşı karşıyayız’
 
Göç dalgasının depremle birlikte başlamadığını söyleyen Nuray, ilerleyen süreçlerde de bununla ciddi boyutlarda karşılaşacaklarını söyledi. Nuray, “Toplumsal olarak böyle bir sorunun içerisindeydik ve bu devam edecek. Özellikle bu savaşlar, çatışmalar ve yerinden edinmelerle birlikte büyük bir göç dalgasının olduğunu biliyoruz. Bir toplumsal mültecilik hali var. Depremde tam olarak toplumsal mültecilik halinin kurumsal olarak oturmasına neden olacak. Sadece bölge dışından gelenler değil, buranın kendi yurttaşları açısından da bir toplumsal mültecilik söz konusu. Bunun önemli boyutu sınıfsal boyutu. Deprem bölgesinden aldığımız bilgiler şunu gösteriyor; şehir merkezleri neredeyse tamamen boşaltılmış halde. Köylerinde evleri olanlar merkezden köylere göç ediyorlar, bir de olanakları olanlar şehirleri tamamen terk ediyor. Dolayısıyla büyük bir göç dalgası var. Bu da bir sınıfsal boyut. Çünkü bunu yapabilen yapıyor, yapamayan ise oradaki AFAD çadırlarında, daha olumsuz koşullarda kalıyor. Bu nedenle bir toplumsal mültecilik hali ama tamamen yoksullaştırarak bu yapılıyor. Bu mültecilik halini yoksulluktan ve sınıfsal boyuttan ayrı ele alamayız. Kapitalist krizle birlikte göçün boyutunu daha ciddi bir şekilde göreceğiz. Aslında bu iktidarın yarattığı çoklu krizlerin kat be kat artarak devam ettiğini görebiliriz” diye konuştu.
 
‘Travma odaklı değil, toplumsal dayanışma odaklı yaklaşım’
 
Depremle birlikte bölgeden göç eden çocuklara doğrudan travma odaklı bir yaklaşımın doğru olmadığını söyleyen Nuray, özellikle deprem, savaş ve toplumsal çatışmalar sonrası travma odaklı yaklaşım yerine daha çok dayanışma odaklı yaklaşmak gerektiğini kaydetti. Nuray, “Bir politik toplumsal alanın doğrudan sadece psikoloji alanına indirgenmesi gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu nedenle travma odaklı değil, toplumsal dayanışma odaklı olmalıyız. Hem çocukların birbiriyle dayanışması hem de toplumsal dayanışmanın çocuklarla sürdürülmesi çok önemli. Bu nedenle oradan göç ettirilen ailelerin çocukları ya da doğrudan çocukların kültürlerinin yok edilmesi, kaybedilmesi gibi düzensizlik, karmaşa hali Kürt, Arap, Türk, Alevi, bütün halklardan oluşan çocuklar açısından söz konusu olabilir ya da sınıfsal açıdan başka bir eşitsizliğin içine girdiği zaman bir karmaşa ve rutinin dışına çıkma diyebileceğimiz bir durumla karşılaşabilir. Bununla baş etmenin yolu doğrudan travma odaklı bir bakış değil, toplumsal psikolojinin örgütlü bir şekilde ve dayanışmayla iyileştirilmesine yönelik bir çaba sürdürmek gerekiyor. Nasıl ki deprem bölgesinde biz toplumsal dayanışmayı güçlü kılarak bunu yürütüyorsak bunu sürdürmek gerekiyor. Bunu burada bırakmamak mevzusudur” ifadelerini kullandı.
 
‘Enkazın altında kalan devlet, çıkarmaya çalıştığımız ise toplumun gücü’
 
Psikolojik desteğin de önemli olduğunu dile getiren Nuray, bunun ilerleyen süreçte başlatılması gerektiğini vurgulayarak toplumsal dayanışma odaklı olmanın hem kültürel örgütlenme hem de kültürel değerlerin kaybedilmesinin önüne geçeceğini belirtti. Çocukların evlat edinme durumuyla ilgili ortada birçok bilgi kirliliği olduğuna dikkat çeken Nuray, “Öncelikli problemimiz açıklık ve şeffaflığın olmaması. İlk başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koruyucu aile için başvuru açarken ‘şimdi böyle bir hizmetimiz yok’ diye bir açıklama yapıyor. Dolayısıyla devletin sunduğu bir bilgi kirliliği var. Bu çok normal çünkü devlet uzun zamandır kriz halinde ve bu depremle birlikte gerçekten enkaz altında kalan devlettir. Bizim enkazın altından çıkarmaya çalıştığımız toplum yani toplumun kendisinin gücüdür. Orada devlet hala enkazın altında olduğu için şuan da bilgi kirliliğinin olması oradan yapılan açıklamalardan bu kadar karmaşanın olmasını çok şaşırtıcı bulmamak lazım. Bu nedenle bir koruyucu aile durumu olacaksa öncelikle bu bilgi kirliliğini ortadan kaldırmalılar. Bilgilendirme amaçlı çeşitli çağrı merkezleri oluşturulabilir, aileler buraya başvurabilir. Bu süreci takip eden ve günlük raporlandıran, kamuoyuyla paylaşan bir sistemin önünü açabilirse belki bu daha aklıselim sürdürülebilir“ diye belirtti.
 
‘Kendi öz gücümüzü es geçmeyelim’
 
Sunulan koruyucu aileliğin de bir çözüm olmadığını söyleyen Nuray öyle devam etti: “Sadece kültürel farklar açısından değil, örneğin bir Kürt çocuğunun Türk aileye verilemez yargısı, devletten bağımsız düşündüğümüzde aynı zamanda ırkçı kodları da barındırabilir bu da riskli ve çok iddialı bir yargı olur. Fakat şunu da görüyoruz, yüzyıllık bir devlet geçmişi var bu memlekette. Bize yüzyıllık bu devlet geçmişi şunu gösteriyor, özellikle Kürtlere yönelik kültürel olarak bir asimilasyon, bir Türklük kodlaması ve referansıyla Türklük dışındaki halklara kültürel asimilasyon politikası var. Fakat uzun yıllardır sürdürülen bir hareketlilikten, özgürlük mücadelesinden bahsediyoruz ve bu özgürlük mücadelesi şunu gösterdi; Kürt hareketi ve Kürtlerin mücadelesi 'biz varız' diyor. Dolayısıyla asimilasyon politikalarının devlet tarafından bu kadar kolay uygulanabileceğini düşünmüyorum. Bu aşamada çıkan haberler nedeniyle çok büyük bir kaygı taşımamız tam da bizim öz gücümüz itibariyle çok yerinde değil. Biz öz gücümüzü görüyor ve yıllardır sürdürülen mücadeleyi biliyoruz. Bu mücadelenin kendisi o asimilasyon politikalarını boşa çıkardı. Tabi ki tarihsel belleğimizi de hep hatırlayalım ama her an alanımıza girilecekmiş gibi yaklaşırsak kendi öz gücümüzü es geçmiş oluruz.”
 
‘Devlete değil toplumsal dayanışmaya inanalım’
 
Depremzede bebek ve çocukların tarikat ve cemaatlere verildiği şeklindeki haberleri dikkatli okumak gerektiğini ve takip etmenin önemli olduğunu söyleyen Nuray, “Burada günlerdir HDP Kriz Masası’na çocuklarla ilgili birçok iddia geldi. Bu iddiaları teyit etmek durumundayız, kimi sorular soruyoruz ama bu sorulara karşılık alamıyoruz. Devletin olmadığı ve insanların artık bir araya geldiği, toplumsal dayanışmanın güçlendiği bir yerde bu kadar sansasyonel bilginin devleti yeniden çağırmaya hizmet edeceğini düşünüyorum. Yani şöyle, ‘Biz güvende değiliz, devlet zaten yok, dolayısıyla bizim güvenliğimizi tesis edecek birine ihtiyaç duyuyoruz.’ Bu güvenliği tesis edecek olan bizim gibi ülkelerde her zaman devlettir dolayısıyla gerçekliği kanıtlanmamış bilgiyi dolaşıma sokmak hem habercilik açısından hem politik açıdan olmayan bir devleti yeniden bizim güvenliğimizi sağlamaya çağırmaktır. Buna seslenmektir. Bunu bence yapmamalıyız. Devletin şu anda bizim güvenliğimizi sağlamak gibi bir gücü yok, bir varlığı yok. Kendi öz gücümüze inanalım, toplumsal dayanışmamıza inanalım. Elbette biz bu bilgileri HDP ve HDP çocuk komisyonu olarak da takip ediyoruz. Devlet bize hangi bilgiyi verdiyse doğrudan ona güvenmiyoruz. Bu iktidara deprem öncesinde de güvenmiyorduk, deprem sonrasında da verdiği bilgiye, bölgede her ne yapıyorsa ki yapmıyor, güvenmiyoruz. Bunların bizim için bir hükmü yok. Toplumsal dayanışmayı cılızlaştıracak, onu yok edecek ve devleti 'güvenliği sağla' diye çağıracak bir ortama asla izin vermememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.