Semsûr tanıkları: Ölümüzü de dirimizi de kendimiz çıkardık

  • 09:18 12 Şubat 2023
  • Güncel
Şehriban Aslan
 
AMED - Amed’den Semsûr'a gidip yakınlarının hem canlı hem de cansız bedenini enkazdan çıkaran Newroz Bulak, “Olağanüstü bir mücadele verdik. Yani ölülerimizi de dirilerimizi de kendimiz çıkardık. Biz çıkardıktan sonra kepçe zaten direkt enkaza çıkıp yaşayan herkesi de o şekilde öldürdü. Ayrıca devlet var deniliyor. Varsa o gün neredeydi devlet? " dedi.
 
Merkez üssü Mereş olan ve 10 kenti etkileyen depremde binlerce kişi yaşamını yitirirken, binlercesi de yaralandı. Enkaz yığını haline gelen kentler harebeye dönüştü. Depremde ağır hasar gören kentlerde devletten herhangi bir destek gelmezken halk kendi çabalarıyla ve imkânsızlıklarla yakınlarını enkazdan kurtarmaya çalıştı. Depremin neredeyse tamamen yıktığı ve hala birçok ilçesine ve köyüne yardımın, arama kurtarma çalışmalarının dahi gitmediği kentlerden biri de Semsûr…
 
Devletin halk ve toplum karşıtı politikalarının en büyük örneğini Amed’de yaşayan Newroz Bulak’ın Semsûr'de yaşayan ablasını ve ailesini kendi çabalarıyla enkaz altından kurtarmasında görmek mümkün. İşin en ilginç yanı ise depremin yaşandığı ve yıkımın olduğu kentlerden birinin de Amed olması. Amed’de yaşanan depremden ciddi şekilde etkilenen Newroz, kendi şokunu atlatamadan Semsûr'a gidip ablasını ve çocuklarını enkazların altında aramaya koyuluyor. Ablası Aysel Aksoy ve eniştesi Ali Yaşar Aksoy'un cansız bedenlerini enkazdan çıkaran Newroz, şu an Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi altında olan Berat ve Hülya Aksoy adlı yeğenlerini de kendi imkanlarıyla nasıl çıkardıklarından söz ediyor. Newroz, tarif edilmesi zor duygular içerisinde olduklarını, nasıl yaşadıklarını dahi anlamadıklarını söyleyerek verdiği röportaj sayesinde herkesin Semsûr’da neler olduğunu bilmesini istediğini söyledi.
 
‘Yıkılan kentte tek bir yetkili görünmüyordu’
 
Depremin olduğu sabah Amed’de olduğunu söyleyen Newroz Bulak, Semsûr'da bulunan ablasını aradığını ve telefona cevap vermediğini belirtti. Newroz, “Ablamdan, çocuklarından ses çıkmayınca şüphelenmeye ve korkmaya başladık. Sonra ablamın damadı bize haber verdi. Bize, ‘Diyarbakır’da kim var kim yok getirin çünkü bina yerle bir olmuş, Adıyaman yıkılmış’ dedi. Hemen apar topar yola çıktık. Adıyaman’a yetiştiğimizde mahalleyi zar zor bulduk çünkü gerçekten de yıkılmıştı. Düşünün yerle bir olmuş bir kentte devletin hiçbir görevlisi yoktu. Tek bir polis, jandarma, askeri yetkili, ambulans dahil, hiçbir şey yoktu. Enkazlar hem cenazelerle dolu hem de bağırıp yaşadığını söyleyen insanlarla doluydu. Biz ablamın evinin olduğu enkaza geldik. Ablamı ve yeğenlerimi çağırdığımızda çevrede sesimizi duyanlar duvarlara, enkaza vurarak yaşadıklarına dair ses çıkarıyordu” dedi.
 
‘Ölülerimizi de dirilerimizi de kendimiz çıkardık’
 
Hiçbir yetkiliden bir sonuç alamadıklarını kaydeden Newroz, “Ne yaptıysak kendi imkânlarımızla yaptık. Hiltiyi, krikoyu, kazmayı, küreği, jeneratörü ve aklınıza gelebilecek tüm arama kurtarma ekipmanını kendimiz temin ettirdik. Sosyal medyadan bas bas bağırıyoruz yardım gelmesi açısından. Kimsenin bize faydasının olmayacağını görünce eşim direkt çatıya çıkıp aşağı inecek bir yer buldu. Ses ver diye diye, duvarlara vura vura enkaz altında bulunan yeğenlerime ulaştı. Yeğenlerim anne ve babalarının enkazın ilk anında yaşamını yitirdiklerini söyledi. Artık ablam ve eniştemi bırakıp yeğenlerimi çıkarmaya çabaladık. 52’inci saatin sonunda yeğenlerimi de ablam ve eniştemi de yıkılan molozların arasından çıkarabildik. Olağanüstü bir mücadele verdik. Yani ölülerimizi de dirilerimizi de kendimiz çıkardık. Biz çıkardıktan sonra kepçe zaten direkt enkaza çıkıp yaşayan herkesi de o şekilde öldürdü. Ayrıca devlet var deniliyor ya varsa o gün neredeydi devlet? Mesela biz Amed’de yaşıyoruz, her sokağın başında bir polis, bir panzer bulunuyor. Neden biz o gün üç gün boyunca bir polis, bir asker göremedik. Cenazeler sokağa taşmıştı. Var olduğunu söyleyen bir devlet, halkın ihtiyacı olduğunda neden görünmüyordu? Artık iş işten geçti kimse halkım demesin çünkü halk inanmaz ve herkes devletin var olmadığını gözleriyle gördü” sözlerine yer verdi.
 
‘Ankara’dan Adıyaman’a gittim’
 
Ankara’da yaşayan ve deprem günü 20 saat boyunca yol gidip Semsûr'a ulaşan Lokman Bulak, kardeşini ve ailesini enkazdan çıkarmak için gittiğini belirtti. Lokman, “Geldiğimde yolların kapandığını, tünellerin, köprülerin yıkıldığını gördüm. 16 kilometrelik yolu 6 saatte geldim. Gelip gördüğüm manzara can pazarıydı. Herkes yakınını bir şekilde kurtarmaya çalışıyordu. Sabah oldu direkt valiliğe gittik ve yardım istedik. Valiliğin önü ana baba günüydü. Vali önüne barikatı koymuş, kimsenin ona ulaşmasına izin vermiyor ve kimsenin derdini dahi dinlemiyor. Orada adını hatırlayamadığım bir AKP’li vekil vardı. Hiçbir şekilde bize destek sunulmuyordu bizde vekille tartışmaya başlayıp, ‘eğer siz hükümetseniz bu devletin valisi insanların bu acı gününde önüne barikat kuruyorsa ben artık bu hükümete de devlete de inanmıyoruz artık’ dedik. Düşünsenize deprem olmuş, bir memleket yok olmuş, insanlar yıkılan binalardan değil enkazın altından çıkarılmadıklarından kaynaklı yaşamını yitirdi” şeklinde konuştu.
 
‘İmam grubu Ebru’ya müdahale ettikten sonra Ebru yaşamını yitirdi’
 
“Yardım istedik Diyanet Bakanlığı’na bağlı bir grup olan ‘imamlar grubu’ diye bir ekip geldi” diyen Lokman, “Geliyor yardım etmeye bende ekipman yok diyor, ekipman temin ediyoruz fakat çalışmalarından bilgi ve tecrübelerinin olmadığını anlamış olduk. Daha önce herhangi bir deprem alanında çalışmamışlar, eğitimleri yok. Ayrıca biz kendi enkazımız için uğraşlar verirken enkazda koridoru da açtık, kolaylık sağlamış olduk. Yeğenlerimle birlikte aynı apartmanda başka tarafta olan Ebru adında bir kadın, eşi ve üç-dört yaşlarında bir çocukları vardı. Onlarla da iletişimdeydik. Bu imam grubu güya Ebru ve ailesini kurtaracaktı. Ebru’dan çocuğu alıp yakınlarına teslim ettiler. Bu arada Ebru’nun ayağından yaralandığını biliyoruz çünkü konuşuyordu sesi geliyordu. Neyse bu grup Ebru’yu bir saat içerisinde çıkaracaklarını söylediler. Kesicilerle, aletlerle girdiler enkaza fakat girmeleriyle kadının bağrışı çağırışı bir oldu. Kadın bir saat boyunca acı çığlıklarla bağırıyordu hemen ardından bu imamlar grubu gelip Ebru’nun yaşamını yitirdiğini söyleyip resmen kaçar şekilde enkazın arkasından dolanıp çıktılar. Nereye gittiklerini sorduğumuzda kendilerinin yapabileceği bir iş olmadığını söylediler ve o imam grubu Ebru’yu bırakıp gitti” ifadelerini kullandı.
 
‘Hiçbir şey televizyonda göründüğü gibi değil'
 
Cenazelerini çıkardıklarını ifade eden Lokman, ambulans ve herhangi bir taşıma aracı olmadığı için cenazelerini yol kenarında üç saat boyunca beklettiklerini belirtti. Amed’den yakınlarından cenazeleri taşımak için araç istediklerini söyleyen Lokman, “Cenazelerimizi aldık, morga götürdük, defin kâğıtlarımızı alıp Amed’e getirdik ve Yeniköy Mezarlığına defnettik. Adıyaman’daki morga gittiğimizde insan cesetleri torbalara konulmuş, üst üste atılmış, morgun içinde değil hepsi morgun bahçesinde ve dışındaydı. Ben cenazelerimi nasıl orada bırakayım, nasıl devlete teslim edeyim? Benim cenazem orda Ahmet olarak gitse Mehmet olarak geri gelir. Kim olduğu belirsiz olacak. Yani demek istediğim bu hükümet görevini yürütemedi, sınıfta kaldı. Hiçbir şey televizyonlarda göründüğü gibi değil. Allah kimsenin başına getirmesin” sözlerine yer verdi.
 
‘Yardıma gelen kişi enkaza girmeyeceğini söyledi’
 
Amed’den Semsûr'a gidip enkazdan yeğenlerini çıkaran Aydın Yörük, o güne dair yaşanılanları anlattı. Aydın, yaşadıklarını şu şekilde dile getirdi:
 
“Haberi alır almaz Adıyaman’a zor da olsa yetiştik. Adıyaman’ı çok iyi bilmemize rağmen yıkıldığından kaynaklı gideceğimiz yeri bulamıyorduk. Aradığımız yeri bulduğumuzda da zaten ortada binadan eser kalmamıştı. Üçüncü kat birinci kat seviyesine gelmişti. Ailelerin enkazın etrafında ateş yaktığını ve beklediğini gördük. Biz gidip duramadık. Ben hemen yıkılan binanın çatısına gittim ve aşağı inmek için bir yer buldum. Sürekli ses verilmesi yönünde betona vurup ses çıkarıyordum. Beşinci kattan sürünerek aşağıya indim ve ufak tefek sesler gelmeye başladı. Tabi o sesi duyunca sevinçten size ne olacağını asla düşünmüyorsunuz. Sürünerek bir kat daha indim ve yeğenim Berat’a ulaştım. Berat anne ve babasının yaşamını yitirdiğini, ablasının ve kendisinin nefes alamadığını ve ablasının başının sıkıştığını söyledi. Oldukları yeri tespit ettim ve taşla vura vura onların nefes alabileceği küçük bir yer açtım. Sonra Berat’a telefonumu verdim ve olduğu yeri çekmesini söyledim. O esnada susadığını söyledi ben tekrar çıktım su almaya. Orada sözde yardımcı olacak yelekli bir grup gönüllü de vardı birinin benimle gelmesini ve olur da benim de başıma bir şey gelirse yerimin bilinmesini istedim. Ben aşağıya inince bana kendisinin inemeyeceğini bilmem nerenin öğrencilerini olduğunu söyledi.
 
İmamlar grubundan yardım gelmedi
 
O gruptan kimse gelmeyince ben imamlar grubundan birine söyledim bize yardım etmeleri konusunda. Yardım etmeyi kabul ettiler. Önce teçhizat yok denildi biz tüm teçhizatları bin bir zorlu imkânla bulup getirttik. Onlar bu işi yapamayacağını söyledi. Yani yine kimsenin bize faydası dokunmadı. Kendimiz üstün çabalarımızla molozları yığınları kaldırdık 52’inci saatin sonunda Karadeniz Üniversitesi’nden gelen bir ekip gördük ve resmen ekibe yapıştık. Onlar ve AKUT Derneği arası gidip geldik uzun uğraşlar sonucu yakınlarımızı enkazdan çıkardık.
 
Devlet buysa biz vatandaşı değiliz
 
Benim o binada gördüğüm en az 60’a yakın kişinin yaşadığı, bu kişiler 3’üncü güne kadar da yaşıyordu. Beş altı kişi canlı çıktı diğer hepsi devletinde yardımıyla yaşamını yitirdi. Göz göre göre bir sürü insan yaşamını yitirdi. Su yok, internet yok, telefon yok, lavabo yok, insanlar ölümle cebelleşiyor kalkıp seyyar mescit getirmişler. Biz mescide namaza karşı değiliz fakat orada insan canını düşünmeyenler nasıl seyyar mescidi anında düşünüyor. Bu doğal afettir, olması da normaldir. Bunu devlet yapıyor demiyoruz. Fakat halk sahipsiz ve devlet buysa biz vatandaşı değiliz.”