15 Şubat tanıklığını anlattı

  • 09:04 4 Şubat 2023
  • Güncel
 
 
Rojda Aydın 
 
AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilme sürecinde yaşananlara ilişkin tanıklığını anlatan 78’liler Derneği Amed Şube Eşbaşkanı Halise Batgi, barış ve özgürlüğün Abdullah Öcalan ile mümkün olduğunu belirterek, tecrit devam ettiği sürece Kürt halkının geri adım atmayacağını söyledi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilmesinin üzerinden çeyrek asır geçti. Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999 yılında Türkiye’ye getirilip İmralı Adası’nda tutulmasından bu yana ağır tecrit altında tutuluyor. Aradan geçen çeyrek asırlık süreç içerisinde Kürtler ve dostları eylemlerini ve tepkilerini aralıksız sürdürüyor. 
 
Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilme sürecinin tanıklarından 78’liler Derneği Amed Şubesi Eşbaşkanı Halise Batgi değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Sabaha kadar televizyonun önündeydik’
 
1997-1999 yıllarında Amed’in Rezan ilçesinde Demokratik Halk Partisi (DEHAP) yönetiminde yer aldığını belirten Halise, komplonun gerçekleştiği süreçte 31 yaşında olduğunu söyledi. 1998 yılında Abdullah Öcalan’ın Avrupa’ya çıktığını duyduğunu dile getiren Halise, “O dönemde halk ayağa kalkmıştı. Halkın talebi Avrupa’nın oturum izni vermesi yönündeydi. Önderlik halkların özgürlüğü ve barışı için Avrupa’ya çıktı. O dönemde açlık grevleri ve büyük eylemler oldu. Komplonun olduğu akşam bizler televizyon izliyorduk. Önderlikten haber alınamadığı söyleniyordu. Tüm halk ayaktaydı. O gün sabaha kadar bizler televizyonun önündeydik. Bir haber almak istiyorduk. Sabaha kadar uyumadık. Sabah saat 06.00 gibi Rezan ilçesine gittik. Hepimiz partide toplandık. Önderliğin Türk istihbaratına teslim edildiğini haberi geldi. O gün adeta kıyamet gibiydi. Kadınlardan çocuklara yaşlılara kadar tüm halk partiye gelip toplandı. Gelenlerin tümü ağlıyordu. Halk ‘eğer daha önce haberimiz olsaydı Önderliğin Türkiye’ye getirilmesine izin vermezdik’ diyordu” sözleri ile komployu ilk duydukları anı anlattı.  
 
‘Her mahalle ve sokakta eylem gerçekleştirildi’
 
O süreçte Türkiye ve Kurdistan’ın birçok kentinde eylemlerin başladığını, bu kentlerden birinin de Amed olduğunu söyleyen Halise şöyle devam etti: “O dönemde hepimiz açlık grevine girdik. Eylem giderek büyüdü. O gün gece saat 02.00 gibi partiye baskın yaptılar. Polisler, kadın, çocuk, yaşlı demeden herkese saldırdı. Polislerin işkencesinden dolayı bir genç yaşamını yitirdi. Birçok arkadaşımız gözaltına alındı. Saldırılardan dolayı bir yerimiz sağlam kalmadı. Ben de Rezan’dan Şehitlik’e kadar kaçtım.  Ayakkabımın biri ayağımdan çıktı. Rezan ve Şehitlik arasında çok mesafe var. Neredeyse tüm arkadaşlarımız alındı. Ancak gençler her yerde ayağa kalkmıştı. O dönemde postaneyi ve birçok kurumu yaktılar, trafoları ateşe verdiler. Önderlik için 55 yaşındaki bir anne kendini yaktı. Başka bir genç de bedenini ateşe verdi. Eylem olmayan bir yer kalmamıştı. Tüm mahalle ve sokaklar ayaktaydı.  Yine birçok kişi açlık grevine başlamıştı. Kitlesel yürüyüşler yapılıyordu.”
 
‘Yüzlerce tutsak yaşamına son verdi’
 
O dönemde sadece dışarıda değil cezaevlerinde de eylemlerin başladığını söyleyen Halise, “Cezaevlerinde 100’e yakın tutsak Önderlik için bedenini ateşe verdi. Önderlik ‘kimse bedenini ateşe vermesin’ dedikten sonra kendini yakma eylemleri durdu. Bedenini ateşe verenlerin cenazelerini kitlesel olarak defnediyorduk.  Önderlik Türkiye’ye getirildikten sonra mahkeme süreci başladı. O dönemde düğünleri olanlar durdurdu. 3 ay boyunca kimse düğün yapmadı. Yine o dönemde seçimler vardı ve Önderlik seçimlere girin dedi. Seçimlere girdik ve kazandık. 15 Şubat biz Kürtler için kara bir gündü” ifadelerini kullandı. 
 
Kara gün
 
“İçimiz yanıyordu. Anne, baba, kardeşimiz olsa bu kadar zor olmazdı” diyen Halise, “Önderlik olduğu için çok üzülüyorduk. Halkın yüreğine büyük bir ateş düştü. Partimizin dışında olanlar da o süreçte bize katıldı. Onlar da bunu kabul etmiyordu.  Bir halkın önderliği tüm Avrupa’yı dolandı bu bizi çok etkiledi. Ancak bu üzüntümüze rağmen eylemlerimizi sürdürdük. O gün bizim için kara bir gün. Komplo sonrası büyük bir değişim yaşandı. İnsanlar bilinçlendi, uyandı. İnsanlar kendini daha çok tanıdı. Bizimle olmayanlar da komplo sonrası bize geldi. Kürt Özgürlük Hareketi giderek büyüdü. Özellikle de kadın hareketi çok büyüdü. Kadınlar ve gençler bugün öncülük ediyor. Ortadoğu’da Kürt Hareketi daha da büyüdü. Araplar o süreçte  ‘Sizler Sayın Abdullah Öcalan’ı neden bize tanıtmadınız, o bizim haklarımızı da savunuyor’ diyordu. Sayın Öcalan hiçbir halkın zarar görmesini istemiyor”  şeklinde konuştu. 
 
‘Komplo boşa çıkarıldı’
 
Kürt halkının komployu boşa çıkardığını dile getiren Halise, şöyle dedi: “Önderlik tutuklandıktan sonra, avukatlar görüşme yaptı. Önderlik o zaman ‘Eğer bana imkan verilirse ezilen halklar ve Kürt halkı için çalışırım. Ben savaş istemiyorum, savaş süreci doldu’ demişti. Sayın Öcalan, demokrasi ve kalıcı bir barış için ne gerekiyorsa hazır olduğunu söylemişti. Sayın Öcalan 24 yıldır tutsak ve bu kadar yıl içerisinde birçok kitap yazdı. Onun kitaplarını okuyanlar filozof gibi oldu. Kendini ve insanlığı tanıdılar. Kürt halkı üzerindeki bu komplo yıllardır sürüyor. Sayın Öcalan ile bu komplo farklı bir aşamaya ulaştı. Ancak Kürt halkı komplo ile bitti mi? Kürtler komplo ve saldırılarla bitmez. ‘Çözüm’ süreci başladığında halk rahat bir nefes aldı. Huzur geldi. Herkes bu savaşın bitmesini ve barış sürecinin başlamasını istiyordu. Bugün yaşanan krizlerin kaynağı da burada. Eğer bu savaşa bir çözüm bulunsa huzur da gelirdi. Eğer savaş dursaydı Ortadoğu’nun yıldızı olunurdu. Bu savaş sadece bizi değil tüm halkları etkiledi.”
 
‘Kürt halkı geri adım atmaz’
 
Artık İmralı’nın boşalması gerektiğini söyleyen Halise son olarak da şunları belirtti: “Sayın Öcalan tutsak olduğu sürece Kürt halkının geri adım atacağını mı sanıyorlar? Kürt halkı asla geri adım atmaz. Herkes Sayın Öcalan’a sahip çıkmalı ve özgürlüğü için hareke geçmeli. Tecridin sürmesini istemiyoruz. Bizler tecridi kıracağız ve Sayın Öcalan’ı özgürleştireceğiz.  Barış ve özgürlük onunla mümkün.”