Dicle Müftüoğlu: Gerçekleri yazarak baskı çemberini kıracağız

  • 09:44 24 Ocak 2023
  • Güncel
AMED - Hakkında açılan davada hapis cezası verilerek ertelenen DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, gazetecilere dönük baskılarla, susturma politikası yürütüldüğünü vurguladı. Dicle, “Bunun önünü almak, bu çemberi kırmak için mesleğimize daha fazla sarılacağız” mesajını verdi.
 
Özgür basına yönelik yıllardır devam eden saldırılar 2023’te de sürüyor. 2022 yılında 16 Haziran ve 29 Ekim 2022 tarihlerinde özgür basın emekçisi 25 gazeteci tutuklandı. İktidarın talimatlarıyla hareket ederek Kürtleri hedeflediği gibi Kürt basınını da hedef alan yargı bu misyonunu verdiği cezalarla yılın ilk ayında da yerine getirdi. İktidar güdümündeki yargı, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’ya da hapis cezası verdi.
 
Agirî’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde 11 Aralık 2019’da gözaltına alınarak tutuklanan ve daha sonra tahliye edilen gazeteci Aziz Oruç ile DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’nun da aralarında olduğu 6 kişi hakkında açılan davanın karar duruşması Ağrı 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti, Aziz'in “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandasından” beraatına, Dicle Müftüoğlu, Muhammet İkram Müftüoğlu, Abdullah Ekelek, Turgay İlboğa ve Yücel İlhan hakkında “suçluyu kayırma” iddiasıyla 6 ay hapis cezası vererek, erteledi.
 
Dicle Müftüoğlu, verilen hapis cezasını ve gazetecilere dönük baskıları değerlendirdi.
 
'Görülmeyeni gösterdiği için hedef alınıyor'
 
Gazetecilerin, toplumu bilgilendirmenin yanı sıra görülmeyeni göstermek açığa çıkarma görevlerinin de olduğunu kaydeden Dicle, fakat Türkiye’de gazetecilerin misyonlarından dolayı hedef alındığını söyledi. Dicle, Türkiye'nin demokrasi anlamında dünyada son sıralarda olduğunu belirtirken, yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. Dicle, “Bu tablonun görünür olmasını sağlayan taraf da biraz daha gazeteciler oluyor. Yani Türkiye'de var olan hak ihlallerini gazeteciler duyuruyor. Bu bağlamda özelde Kürt gazetecilerin misyonu daha büyük. Yani ulus devlet ve tekçi anlayışla yönetilen bir ülkeden bahsediyoruz. Bunun karşısında söylenmeyeni söyleyen, gösterilmeyeni gösteren bir özgür basın geleneği var. Bu nedenle hedef alınıyor" dedi.
 
'Gerçeğin karartılması için yapılan operasyondu'
 
Özgür basının geçen yıl daha çok baskıların odağında olduğunu kaydeden Dicle, iki ayrı büyük operasyonla tutuklanan gazetecilere işaret etti. Gazetecilere dönük iki operasyon gerçekleştirildiğini, ancak siyasi dosyalarda da gazetecilerin hedef alındığını ekleyen Dicle, “Tamamen gerçeğin karartılması ve gazetecileri susturmak için yapılan operasyonlar. Ayrıca, geçtiğimiz yıl Haziran ayında gazetecilere dönük Amed merkezli yapılan operasyonda tutuklanan gazetecilerin iddianamesi hala hazırlanmamış. Gazeteciler gözaltına alındı, 8 gün gözaltında kaldı. 8 günlük gözaltı süresi bile fazlaydı. Sonrasında çıkarıldıkları mahkemede tutuklandılar. Ki biz bir delil bulunmadığı için sürenin uzatıldığını biliyorduk. Ki o dönem prodüksiyon şirketinde dahi 30 gün arama yapıldı. Aslında ne aradıklarını da bilmediğimiz bir operasyondan bahsediyoruz. Ne alıp götürdüklerine dair net bilgimiz de yok. O sırada ne avukatların ne de şirkette çalışanların aramalara iştirak etmesine izin verdiler” sözlerine yer verdi.
 
Gazetecileri çalıştırmama hali
 
Dicle, arama sürecinde bütün malzemelere, bilgisayarlara, hard disklere, mikrofonlara, makinelere el konulduğunu paylaşırken, bu malzemelerin de suç unsuru gibi fotoğraflandığını dile getirdi. Gazeteciler hakkında hala iddianame hazırlanmamış olmasını “gazetecileri çalıştırmama hamlesi” olarak değerlendiren Dicle, “Çünkü iddianameye koyacak bir delilleri yok ve ne kadar süre uzarsa o kadar tutsaklık süresi uzayacak. Öte yandan ilk etapta erkek gazeteci arkadaşlarımız önce D Tipi Cezaevi'ne konuldular. Ardından 1  ve 2 nolu yüksek güvenlikli cezaevlerine konuldular. Normalde dosyaları görülmüş, kapanmış ve ceza alan tutukluların olduğu yere götürüldüler ve gazeteci arkadaşlarımız hala soruşturma aşamasındalar. İlk önce oradan tecrit olma hali oldu. Sonrasında yazdıkları kimi mektuplar sakıncalı bulundu ya da içeriden de gazetecilerin gazeteciliklerini sürdürmeye çalıştığı ifadelerle mektuplara el konuldu” şeklinde konuştu.
 
'Muhalif gördüğü herkesi susturmaya çalışıyor'
 
Ekim 2022’de Ankara merkezli gerçekleştirilen operasyona işaret eden Dicle, “Görüşçülere engel konuldu ve görüşçülerin çoğu meslektaşlarıydı. Oradan doğru bir haber akışının olabileceği iddia edilerek görüşçülere engel konuldu. Bir diğer önemli nokta ise gazeteci arkadaşlarımız gözaltına alınırken işkenceye maruz bırakıldı. Berivan Altan gözaltına alınırken başını eğmeye çalışmaları, dışarıdaki gazetecilere bir mesajdı. Böylesi bir tablonun yarın dışarıda bulunanların da başına gelebileceğini söylemekti. Yine Derya Ren'e dayatılan çıplak arama dayatması aslında geçtiğimiz yıl Meclis’te en çok tartışılan konulardan biriydi. İktidar çıplak aramanın olmadığını iddia ediyordu. Hem gözaltına alınanlar hem de cezaevi girişinde olanlar böylesi uygulamalara maruz kaldığını açıklıyordu. Derya Ren örneği de onlardan biri oldu. Tutsak etmeleri yetmiyor bu insanlara içeride de işkence yapma hali sürüyor. Bu tarz uygulamalar iktidarın ne kadar zorda olduğunu gösteriyor. Kendisine muhalif olan herkesi susturmayı amaçlıyor” değerlendirmesinde bulundu.
 
‘Aziz’i ölüme terk etmeyen insanlar yargılandı’
 
Kendisinin de yargılandığı davaya ilişkin konuşan Dicle, süreci “trajikomik” olarak tanımladı. Aziz Oruç ve onu ölüme terk etmeyen insanların yargılandığı bir dava olduğunu söyleyen Dicle, sözlerini şöyle sürdürdü: “O dönem, İçişleri Bakanlığı 'son dakika' bilgisi olarak duyurdu bunu. 'İran sınırından Türkiye'ye giren terörist ve ona yardım edenlerin yakalandığı' yönünde bir bilgiyi servis ettiler. Böyle son dakika görüntüler yayınlandı, Aziz Oruç’u yere yatırmışlardı ve ters kelepçeyle gözaltına almışlardı. Bu dava bile aslında Kürt gazetecilere ya da Kürtlere dair yapılan her bir operasyonun iktidar tarafından ne kadar büyük bir algıyla yönetildiğini ortaya koyuyor. Yani muhtemelen o süreçte bakanlık tarafından böylesi bir durum yapılmasa belki yargı bu denli etki altında kalmayacaktı ve hiç böylesi bir dava dahi açılmayacaktı ama o dönemki süreçte bizzat kentteki emniyet müdürünün sürece dahil olduğu soruşturma yürütüldü.”
 
'Gerçekleri yazarak çemberi kıracağız'
 
Davada kendisine dair fişleme belgesi açığa çıktığını ekleyen Dicle, “Mahkemeye, emniyet müdürlüğü tarafından gönderilmiş bir belgeydi. Benim bir dergiye yazdığım yazı üzerinden beni bir örgütle bağlantılı gösterip, benimle ilgili bir algı oluşturmaya çalıştılar” dedi. Davanın karar duruşmasında Aziz’in suçlu olmadığına kanaat getirilerek beraat ettiğini, ancak 5 kişinin “suçluyu kayırmaktan” cezalandırıldığını kaydeden Dicle, “Ortada bir suç ve suçlu yoksa suçluyu kayırma halinin de olmayacağının altını çizmek gerekiyor. Bu açıdan aslında hukuki bir skandala da imza atılmış oldu. Böyle küçük küçük cezalar vererek o kişileri bir şekilde susturmaya dair bir hamledir bu. İktidar eliyle gazetecileri bir çember içerisinde sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bütün gazeteciler neredeyse bu durumu yaşıyor. Biz dernek olarak bu durumu raporlayıp düzenli olarak kamuoyuyla paylaşsak da bildiğimiz bir durum var; bunun sadece çok küçük bir kısmı genel kamuoyuna yansıyor. Gazeteciler, günlük olarak neredeyse emniyete ya da adliyeye ifade vermeye gidiyorlar. Haklarında soruşturmalar açılıyor, davalar açılıyor ya da böylesi büyük operasyonlarla tutuklanıyorlar. Ama gazeteciler olarak bizler de hem bu durumu ifşa etmeye devam edeceğiz hem de gerçekleri yazarak bu çemberi kırmaya çalışacağız. Aksi halde bu baskı hali olağanlaşacak ve bütün topluma yayılacak. Bunun önünü almak, bu çemberi kırmak için mesleğimize daha fazla sarılacağız” şeklinde konuştu.