HDP Hukuk Komisyonu: Bloke kararı gaspın başka yöntemi

  • 11:03 7 Ocak 2023
  • Güncel
 
ANKARA - HDP’nin Hazine yardımına bloke konulmasını değerlendiren HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Özdoğan, halkların cebinden vergiyle çıkmış ve yine halkların siyasi faaliyeti için kullanılması zorunlu olan paralara el konulmasının gaspın ve çalmanın başka yöntemi olduğunu ve kararı tanımadıklarını belirtti.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüleri, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) HDP’nin Hazine yardımına tedbiren bloke konulmasına dair Genel Merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Özdoğan konuştu. 
 
‘Aradan geçen zamanda ne oldu da bu karar değişti?’
 
AYM’nin siyaset tarihine kara bir leke olarak geçecek bir karara imza attığını söyleyen Nuray, HDP’ye dönük kapatma davasında 21 Haziran 2021 tarihinde bu talebinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın banka hesaplarına bloke konulması kararının oy birliği ile reddine karar verdiğini belirtti. Nuray, “Savcılık bu talebini iki iddianamesinde de dile getirmişti. AYM ise oybirliğiyle bu talebin reddine karar vermişti. Aradan geçen zamanda ne oldu da bu karar değişti? AYM’nin 5 Ocak’ta verdiği kararın iki aşaması var. Birinci ve en önemli aşaması, partimizin banka hesabına özellikle 2023 yılında ödenecek devlet yardımına dair bloke konulması kararı var. Bu kararı 6 üyenin karşı oyu ve 9 üyenin kabul oyu ile vermiş bulunmakta. Aynı zamanda bu kararın ve savcılığın başvuru ve dilekçe eklerinin partimize tebliğine, 30 günlük süre içinde savunmamızı yapmak için süre vermiş bulunmakta” dedi. 
 
Karşı oy gerekçeleri yazılmadı
 
Savcılığın tedbir talebini içeren yazının ve eklerin, talep hakkında karar verilmeden önce partiye tebliğine ilişkin kararda savunmasının alınmasına gerek olmadığına karar verdiğine dikkat çeken Nuray, “7 üyenin karşı 8 üyenin kabulü ile kararı almıştı. Yine oy çokluğuyla alınan bir karar. Bu kararın içeriğinden anlıyoruz ki bu konu AYM içinde oldukça tartışılmış. Kararın içeriğine karşı oy veren üyelerin, karşı oy gerekçeleri bulunmamakta. Bize yapılan tebligatın içeriğinde de AYM kararı eksik. Şunu bilmemekteyiz. O kadar çok hukuka aykırı işlemlerle karşılaşıyoruz ki AYM üyeleri karşı oy verirken, bunun gerekçelerini yazmadıkları bir karar mı ortaya koymuşlardır, yoksa karşı oy gerekçeleri bize mi tebliğ edilmemiştir? Bildiğiniz gibi AYM kararlarını kendi sitesinde yayınlanıyor. Yayınlanan karar içerisinde de biz karşı oy gerekçelerini göremiyoruz” diye belirtti. 
 
‘Süreçleri basından öğrendik’
 
Kamuoyunun gerekçeleri bilmesine hakkı olduğuna işaret eden Nuray, “Eğer ki karşı oylar gerekçesiz verilmişse, gerekçesi alınmamışsa, bu da başka bir hukuka aykırılığa işaret eder. Partimiz, bu süreçlerin tamamını 5 Ocak 2023 akşam saatlerine kadar basından öğrendi. AYM, şimdiye kadarki olan süreçte, tüm kapatma süreçlerinde olan gerçekleşen süreç budur, tüm işlemleri ilgili partiye mutlaka tebliğ eder. Tebliğ etmek zorundadır. Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tedbir yönünden yaptığı başvuru ve sonrasındaki süreci bizler de sizler gibi basından öğrendik. Bu konuda süreç ilerlerken 3 Ocak’ta bir başvuru yaptık AYM’ye. AYM’de bu bilgilerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın böyle bir talebinin olup olmadığı, varsa incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği, aksi halde tarafımıza tebliğ edilmeden karar verilmemesi gerektiğine dair bir başvuruda bulunduk. Mahkeme bu konuda asli taraf olan biz yerine basına bilgi vererek bir süreç yürütüldü. Bu algı operasyonlarının bir parçası olmak demektir” ifadelerini kullandı.
 
‘Süreç şeffaf yürütülmedi’
 
3 Ocak’ta AYM’ye gittiklerinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın böyle bir talebinin olduğunu taraflarına sözlü olarak iletildiğine dikkat çeken Nuray, ama bu konunun hangi tarihteki toplantıda ele alınacağına dair bir bilgi olmadığını kaydetti. Nuray, “Biz AYM’den çıktıktan sonra öğrendik önce 6 Ocak sonra 5 Ocak diye basına yansıdı. Bu konuda bir görüşme yapıldı. AYM’nin toplantı takvimi içerisinde de bu gündem yer almamaktaydı. Aslında süreç ilginç bir şekilde kısmen basınla paylaşılarak açık olmayan, şeffaf olmayan bir şekilde yürütüldü. Hukuka aykırı yürüyen süreçlerde şeffaflık tabi ki beklemiyoruz. Eğer ki mevcut durumdan farklı, mevcut mevzuata aykırı işlem yapacaksınız her zaman bu işler şeffaf olmayan şekilde, yürütülmektedir. Üzücü olan AYM gibi bir kurumun, bu işlemlerin bir tarafı olmuş olması. AYM bu süreçte ne AYM’yi ne ceza muhakemesi hukukunu ne siyasi partiler kanunu hükümlerine dikkate almamış görünüyor” sözlerini kullandı.
 
Gerekçeli karar ısrar sonucu alındı
 
Nuray şöyle devam etti: “Verilen kararda kapatma davalarının ceza muhakemesi usulüne göre yürütülmesi zorunluluğu olduğundan kararların gerekçeli verilmesi zorunludur. CMK 141 bunu söyler. AYM, kararının içerisinde hiçbir gerekçeye yer vermemiştir. Kararda sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı talep dilekçesine atıfta bulunmuştur. Onun dışında bir gerekçe kararda göremiyoruz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dilekçesini 5 Ocak günü bloke kararı çıktıktan sonra akşam saatlerinde ısrarlarımız üzerine alabildik. AYM bu konuyu yine bize tebliğ etmedi. Basından öğrendikten sonra AYM’ye başvurduk, böyle bir karar verilmişse, kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başvurusunu ve gerekçelerini talep ettik. Israrlarımız sonucu Yargıtay’ın talep gerekçesinin yer aldığı dilekçeyi ve kendi kararını bize akşam saatlerinde tebliğ etmiş oldu. Başsavcılığın talebi hukuk dışı olmasına rağmen mahkeme sonuç olarak nihai kararla bağlantılı bir karar vermiş durumda. 
 
Hukuken geçerliliği yoktur
 
Bu bir ara karar gibi yansıtılsa da, verilen karar AYM 99-7 itibariyle nihai karara götüren bir kardır. Anayasa Mahkemesi ancak kapatma yönünde bir karar vermeyecek ise Hazine yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yönünde karar verebilir. Ara karar şeklinde nihai karara etki eden bir karar veremez. Nihai karara etki eden, nihai kararı doğrudan belirleyen bir karar verdiğinde bunu nitelikli çoğunluk dediğimiz üçte iki çoğunlukla bu kararı olmak zorundadır. Oy çokluğuyla alınan bu kararın hukuken geçerliliği yoktur. 
 
Partimize dönük gelişmeler siyasi müdahalelerle yapılmakta
 
Partimiz hakkında açılan kapatma davası ve sonrasında gelişen sürecin tamamı siyasi müdahalelerle gelişmektedir. Bloke kararına giden sürece baktığımızda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 13 Aralık 2022’de başvurusunu yapıyor. O gün aynı zamanda MHP Hukuk ve Seçim İşleri Komisyonu’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı diyor ki; ‘2023 seçimleri için siyasi partilere yapılacak Hazine yardımı üç katına çıkacak. HDP’nin bu yardımdan yararlanmaması için kapatma davasının bir an önce sonuçlanması lazım.’ Açıklamanı yapıldığı aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda başvuru yapıyor. Daha önce bu talebi reddedilmiş olmasına rağmen. 
 
Yargısal kararlarda hangi mevzuata dayandığınızı bildirmek zorundasınız
 
AYM, tedbir kararında gerekçe sunmadığı gibi talep kısmında da hangi gerekçelerle bu kararı verdiğini de açıklamamaktadır. Yasal gerekçeye atıfta bulunmamaktadır. AYM, bu kararını Anayasa’nın hangi hükmüne dayanarak aldığına dair bir bilgi vermemektedir. Yargısal kararlarda hangi mevzuata dayandığınızı bildirmek zorundasınız. Hukuki gerekçesini yazmak zorunda. AYM, gibi yargısal düzlemdeki en üst kurumun verdiği karada bir mevzuat hükmüne dayanmamış olması ilginç değil. Neden ilginç değil, çünkü böyle kararı vereceği dayanak bir mevzuat yok. Türkiye hukuk sisteminde kapatma davası devam ederken partinin Hazine yardımını almasını engelleyeceği bir karar vermesine yol açacak bir mevzuat düzenlemesi Türkiye hukuk sisteminde yok. Olmadığı için de AYM, sadece kararını yazmış, kararın dayanağını hukuki gerekçesini de mevzuatı da yazamamıştır. Bu durumda biz başsavcılığın talep gerekçelerine bakarız. 
 
Siyasi aklın kişisel yorumlarından ibaret
 
Talep dilekçesine atıfta bulunmuşsa o zaman Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dilekçesine baktığımızda AYM’nin neden bu kararı aldığını anlamaya çalışırız. Başsavcılık makamının gerçekten okuduğumuzda siyasi aklın ürünü olan gerekçeleri oldukça şaşırtıcı. Hiçbir hukuki nitelendirme içermeyen, sayın başsavcılığın ve sözcülüğünü yaptığı siyasi aklın kişisel yorum ve niyetlerinden ibaret bir gerekçe sunulmuş. Mahkeme de bu gerekçeleri kabul etmiş. 
 
Dilekçede siyasi bir ispat yok
 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı partimizle ilgili kapatma iddianamesi düzenlendiği tarihten ve AYM’nin tedbir talebini reddettiği tarihten bu yana ne değişti de bir tedbir kararı alınmasının zorunluluk olduğunu somut olarak ispat etmesi gerekirdi. Dilekçesine baktığımızda buna dair bir ispat göremiyoruz. İddianamedeki iddiaları aynen tekrar ettiği ve daha da ileri giderek aslında partinin siyasi söylemlerine tekrar tekrar eleştirdiği bir metin sunmuş Anayasa Mahkemesi’ne. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı müvekkil partinin siyasi söylemlerin de ısrar ettiğini partililerin barışçıl, siyasal, demokratik, siyasi hayat için sunduğu önerileri Kürt sorunundan kaynaklı yaşanan çatışmalara ilişkin partimizin yaptığı kınamaları yeterli bulmamıştı. Dilekçesinde bunların yeterli olmadığını belirtmiş. İlginç bir şekilde bütçe görüşmeleri sırasında vekillerimizin bütçeye dair eleştirilerine değinmiş. Vekillerimizin savaşa ayrılan bütçeye yönelik eleştirilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılmış bir eleştiri olarak görmüş. Bütçenin halklara harcanması gerektiği savaşa ayrılan bütçenin bu halkların cebinden çalınan paralar olduğuna dair söylemlerimizin tamamını hukuk dışı bulmuş. 
 
Partimizin nasıl siyaset yapılacağına dair bir müdahaledir
 
Ve sınır ötesi operasyonlara dair yapılan eleştirileri Sayın Öcalan’a yönelik uzunca yıllardır süren ağır tecrit koşullarının eleştirilmesini, gerekçe olarak sunmuş yeniden. Öyle ki iktidar tarafından karartılan, halen pek çok soru işareti barındıran Taksim katliamına ilişkin partimiz tarafından yapılan kınama açıklamasında PKK’nin isminin geçmemiş olmasını gerekçe olarak sunmuş. Yani savcılık iktidar hangi senaryoyu sunuyorsa partimizin bunu sorgusuz sualsiz kabul etmesi, aksi halde suçlu hale geleceğini iddia etmiştir. Savcılık makamı bütçe görüşmeleri sırasında medya kanallarına verdiği görüşleri eleştirmiş. Hangi haber kanallarına görüş vermemesi gerektiğine dair görüşte bulunmuş. AYM’ye bunları sunmuş. Bütün bunlar aslında partimizin nasıl siyaset yapacağına, nasıl söz kuracağına nerede duracağına, neye muhalefet edip etmeyeceğine ilişkin bir müdahaledir. Bunu savcılık makamı yargısal makam yapıyor ve bir diğer yargısal makam olan AYM, bu gerekçeleri somut bir gerekçe gibi kabul etmiş olmalı ki savcılığın talebini kabul etmiş. Gerçekten dehşet verici bir tablo. Türkiye halkları, Türkiye demokrasi mücadelesi açısından dehşet verici bir durum. Türkiye’nin üçüncü büyük partisine iktidar gibi konuşmuyorsun, iktidarın politikalarına biat etmiyorsun, demokrasi mücadelesinde ısrar ediyorsun, ırkçı politikaları savunmuyorsun iddialarıdır bunlar.  
 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı iktidarın temsilcisi gibi davranıyor
 
Bunlar hukuki nitelik taşıması mümkün olmayan, siyasi niteliği de tartışmalı düşmanca bir tutumdur. Görevi gereği kamu adına halkın yararına hareket etmek zorunda olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı iktidarın temsilcisi gibi davrandığını gözlemliyoruz. Yargısal makamlar kamu yararına hareket etmek zorundadır. Hukuka ve mevzuata karşı sorumludurlar. Demokratik hukuk devleti söylemine karşı sorumludurlar. İktidarlara karşı sorumlu değiller. İktidarın politikaları yürütülmüyor diye bir başka partiyi eleştirmezler siyasetin aracısı veya temsilcisi olmazlar. 
 
Gaspın başka bir yöntemi
 
Savcılık yine dilekçesinde şöyle söylüyor; sonuca bağlarken neden Hazine yardımına müdahale edilmesi gerektiğine dair, parti toplantılarına ait giderlerin hazineden karşılanacağı açıktır diyor. Yani diyor ki; ‘bu devlet yardımı yapılırsa HDP bunun parti toplantıları ve siyasi faaliyetleri için harcayacaktır’ diyor. Bu nedenle bunun bir an önce engellenmesi gerekir. Siz bunu engellemeseniz  bu siyasi parti, siyasi faaliyetlerine devam edecek, toplantılarını yapmaya devam edecektir. Aslında burada şunu söylüyor; seçim faaliyetine devam edecektir bu parti. Vereceğiniz bu yardım buna yardım edecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı şunu bilmelidir ki Hazine yardımı halkların parasıdır. Yine Halkların Demokratik Partisi’ne oy veren milyonların cebinden çıkan paradır. Ne iktidarın ne savcılığın gasp edeceği paralardır. Bu iktidar çalmaya alışık bir iktidardır. Ama halkların cebinden vergileriyle çıkmış olan Hazine yardımının yine halkların siyasi faaliyetine yürütmesi ve sözünü kurması yönetime müdahil olması için harcanması zorunlu olan paralara el koyması bir başka gasp ürünüdür. Gaspın bir başka yöntemidir. Çalmanın bir başka yöntemidir. 
 
Partimiz seçmenin iradesine bağlı olarak hareket eder
 
Başsavcılık makamı Anayasa Mahkemesi’ne partinin seçim hazırlıklarını önleme ve siyasi propagandasına engel olmak amacını açıkça dile getirmiştir. Milyonların oyunu almış Türkiye’deki demokratik siyasetin en önemli temsilci olan partimizin nasıl ve ne şekilde siyaset yapacağını söylemek kimsenin haddi değildir. Görev alanına tümden terk etmiş olan savcılık makamının hiç haddi değildir. Partimiz seçmenin iradesine bağlı olarak hareket eder. Seçmenin kendisine oy veren milyonların iradesine tabidir. 
 
Başsavcılık anti demokratik cephenin seçim kampanyasına ortak oldu
 
Üzülerek belirtmeliyiz ki, Anayasa Mahkemesi, iktidar ortaklarının taleplerini ve görüşlerini dilekçesine taşıyan Başsavcılık makamının talebini kabul ederek, bu faşizan ve anti-demokratik cephenin seçim kampanyasına ortak olmuştur. Umuyoruz ki bu yanlış kararından dönecektir. Yeniden hatırlatmak isteriz ki, savcılık makamı kapatma iddianamesini sunduğu tarihlerde, hatırlanacağı üzere Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli 11 Aralık 2020 ‘de HDP’nin kapısına kilit vurulmalı dedi. 11 Ocak 2021'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dava açmadığı takdirde başvuruyu kendilerinin yapacağını belirtti. Yine 2 Mart 2021'de kapatma davasının artık açılmasını gerektiğine dair beyanını sundu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da MHP’nin büyük kongresinden (18 Mart 2021) bir gün önce 17 Mart 2021 tarihinde sunmuştu.
 
Karardan vazgeçilmelidir
 
Yargısal değil aslında siyasi takvim işlemektedir Seçim sürecine girilmesiyle beraber yargısal süreçlerin tümüyle devre dışı bırakıldığına şahit oluyor. AYM’yi de bu sürecin bir parçası yapmaya çalışmaktadırlar. AYM’nin Türkiye’deki demokrasi adına bu yanlış kararından döneceğine inanmak istiyoruz. AYM önümüzdeki seçim sürecine etki edebilecek ve iktidarın da ortaklarının iktidar hesaplarına ortaklık edecek kararlarından vazgeçmelidir. Partimiz hakkındaki kapatma davası ve tedbir yönündeki kararlar, siyasilerin açıklamaları ile paralel yürüyen süreçler şeklinde gelişmeye devam etmektedir.
 
Kararı tanımıyoruz itirazlarımızı AYM’ye sunacağız
 
Türkiye yargı sisteminin en önemli kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin siyasi zeminde hareket ettiğine dair bu veriler demokrasi ve hukuk adına utanç vericidir. Bu utançtan dönmek mümkündür. Partimiz bu topraklarda demokratik ve barışçıl siyasetin halklarımız için can suyu olduğunu bilmekte ve bu sorumlulukla siyasi faaliyetlerine devam edecektir. Bu ülkenin halklarına karanlığı layık görenlere karşı Halkların Demokratik Partisi siyaseti, demokrasiden ve hukuk devletinden yana mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Halkların ortak mücadelesi karşısında yargısal örtüyle kaplanmış siyasi kararlar hükümsüzdür. Bu kararı hiçbir şekilde tanımıyoruz. Sürecin tamamının bu kadar hukuk dışı yürümesini kabul etmiyoruz. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine tüm hukukçuların Türkiye'nin gelecek seçimlerinde daha aydınlık bir geleceğe açılacak kapı için HDP’ye yönelik bu faşizan saldırılara karşı bir arada durmaya davet ediyoruz. Türkiye'de yeniden bir demokratik hukuk devleti kurulmasının yolu açılacaksa bu HDP siyasetiyle olabilecektir. Bu kararı tanımıyoruz. İtirazlarımızı AYM’ye sunacağız.”