İmralı tecridine karşı nöbet 8’inci gününde

  • 11:07 2 Ocak 2023
  • Güncel
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecridin kaldırılması için başlattıkları Adalet Nöbetinde konuşan HDP’li Tülay Hatimoğulları, “Adalet Bakanı kendi görevini yapamamaktadır, çünkü Adalet Bakanlığı’nın üzerinde o kararları veren bir saray rejimi vardır” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinin, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesi talebiyle Meclis Dikmen Kapısı’ndan Adalet Bakanlığı’na başlattığı yürüyüş 8’inci gününde devam ediyor. Milletvekilleri Tülay Hatimoğulları, Erdal Aydemir, Ayşe Sürücü, Mehmet Rüştü Tiryaki, Hasan Özgüneş, Abdullah Koç, Kemal Bülbül ve Hüseyin Kaçmaz bugünkü nöbeti sürdürdü. Eylemde Tülay Hatimoğulları konuştu.
 
‘Tecrit yönetim modeli haline geldi’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer isimlerden haber alınamadığı ve sağlıklarından endişe duydukları için halkların talepleri üzerine Adalet Nöbeti başlattıklarını söyleyen Tülay, “Artık tecrit bir yönetim modeli haline gelmiştir. 15 Temmuz askeri darbe girişiminden bugüne kadar yaşamımızın her alanında tecritle karşı karşıyayız. Kadınlar kamusal alanlardan tecrit edilmek isteniyor, ekoloji mücadelesi verenlere karşı, doğayı, taşı, toprağı sermayeye, kapitalizme peşkeş çekenler, yine tecrit uyguluyor. Düşünün ki gençlik bilim yuvalarından tecrit ediliyor, akademisyenler bilim yuvalarından tecrit edildi. Siyasetçiler yine 15 Temmuz ile birlikte neredeyse siyaset yapmaktan tecrit edilmek isteniliyor” dedi.
 
‘Seçme ve seçilme hakkı Kürt halkının elinden fiilen alınmakta’
 
Partilerine ve parti bileşenlerine dönük gerçekleştirilen operasyonlarla siyasete en ağır şekilde tecrit uygulandığını ifade eden Tülay, “Aynı sistemi destekleyen kayyım rejimi de aynı dönemde başladı. Kayyım rejimi ile birlikte HDP belediyelerine atanan kayyımlar Kürt halkının seçme seçilme hakkını elinden alan bir uygulamadır. Türkiye seçme ve seçilmeye erken kavuşmuş bir ülkedir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, ağır tecrit altında siyaset yapmaya çalışıyoruz ve hayatın her alanında kayyım ve tecrit ile karşı karşıyayız. Seçme seçilme hakkı Kürt halkının elinden fiilen alınmaktadır” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘40 yıllık Kürt sorununu görmezden gelemezsiniz’
 
Tülay, şöyle devam etti: “Bugün İmralı’da yaşanan tecridin Türkiye’deki genel siyasi gelişmelerden asla kopuk değerlendiremeyiz. AKP iktidarı eliyle bu ülkede bir tek adam rejimi bir otoriter rejim inşa edilmek isteniyor. Otoriter rejim ‘cumhuriyetin parantezini kapatacağız’  diyerek 2023’te son noktayı önümüzdeki seçimlerde koymak istiyorlar. Onlarla uzlaşmayan, onların çizdiği çerçeveye itiraz eden bizler, otoriter rejime biat etmeyeceğiz. ‘İstibdada karşı hürriyeti savunacağız’ diyen herkese tecrit uyguluyorlar, gözaltılar, tutuklamalar, siyaset yapma engeli, aklınıza ne geliyorsa, hatta akla hiç gelmeyecek senaryoların peşinde gitmektedir bu iktidar. Kurtuluşu burada görüyor, bizler bu iktidara bir kez daha diyoruz ki; sizler böyle kurtulamazsınız, böyle sonunuzu hızlandırıyorsunuz. Kürt halkının muhataplarını görmezden gelerek, siyasi iradelerini görmezden gelerek, yüzyıllık bir tarihe sahip olan Kürt sorununu, son 40 yıllık mücadelesini görmezden gelerek, Kurdistan’daki mücadeleyi, Rojava’yı, Irak’ı, İran’ı görmezden gelerek, asla size gelecek olmaz. Bu ülkeyi karanlığa götürüyorsunuz, Kürt sorununda çözümsüzlükte, çatışmalarda ısrar ederek, Kürt anaları beyaz tülbentleriyle sokağa çıktığı halde, ‘hayır’ diyerek onları beyaz tülbentlerinden yerlerde sürükleyerek ne diyorsunuz. ‘Bizler asla Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmeyeceğiz’ demiş oluyorsunuz. Ama çatışmalar ve savaş denendi.
 
Barış çözümdür
 
Ama çatışmalar ve savaş denendi. Hala bütçede savaşa, çatışmalara, güvenlikçi politikalara ayrılan pay ortada iken, sizler ne söylemeye çalışıyorsunuz? Türkiye halklarına, Türkiye’de yaşanan açlık ve yoksulluk, evimizde kaynamayan tencereler, insanlarla alay eder gibi arttırılan asgari ücretlerin bir nedeni de bilelim ki Kürt sorunudur. Burada başta Türk halkı olmak üzere, bizler Türkiye’de Kürtler dışında bulunan bütün halklar olarak, ‘Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, bizim de kurtuluşumuzdur’ dediğimiz zaman, bu sorun gerçekten çözülecek. Bizler yaşanan bu açlık ve yoksulluğa karşı, bu ekonomik krizin daha fazla derinleşmesine karşı aynı zamanda barış diyerek bir çözüm de üretmek istiyoruz.”
 
‘Çatışma varsa bu sorun nasıl çözülür?’
 
Tülay, Abdullah Öcalan’ın barış sürecinde yürütülen görüşmelerde Kürt sorununun çözülebileceğine dair önemli emareler sunduğuna işaret ederken, sorunun, muhataplarıyla masaya oturularak, diyalogla çözüleceğinin altını çizdi. Tülay, “Türkiye halkları olarak bu sorunun çözümünde hepimiz elimizi taşın altına koymaya hazırız. Bu iktidar bu sorunu çözmeden uzaklaştıkça, kendi sonuna bir kez daha yaklaşmış olacaktır. Daha önceki iktidarlardan alınacak dersler vardır ama bu iktidar 40 yıllık devlet geleneğini sürdürerek, çözümsüzlüğü dayatarak, sorunların derinleşmesini, ortak yaşam duygusunun ortadan kalkmasına neden oluyor. Biz Kürt kardeşlerimizle aynı ülkede, aynı topraklarda yaşamak istiyoruz. Onların anadillerinde eğitim görmesini hak olarak görüyoruz. Bu mücadeleyi verenlere ağırlaştırılmış bir tecrit uygulamak yerine, tam tersine bir diyalogla, tıpkı barış döneminde inşa edilmeye çalışılan diyalogun oluşturulmasını istiyoruz. Bir an önce tecridin ortadan kalkmasını istiyoruz. Bakın bugün CPT’yle görüşmemiş olmasının basına yansıması başta ailesi, Kürt halkı olmak üzere, bölgedeki bütün halklar ve demokrasi güçleri artık büyük endişe duymaktadır. Sayın Öcalan’ın sağlığından” sözlerini kullandı.
 
‘Engellemelere rağmen nöbetimizi devam ettireceğiz’
 
Abdullah Öcalan’a dönük açıklama yapmanın öncelikle Adalet Bakanlığı olmak üzere aslında sarayın görevinin olduğuna vurgu yapan Tülay, “Adalet Bakanı kendi görevini yapamamaktadır, çünkü Adalet Bakanlığı’nın üzerinde o kararları veren bir saray rejimi vardır. Bu saray rejimine bir kez daha diyoruz ki; Sayın Öcalan ve arkadaşlarının yaşamları ve sağlıklarıyla ilgili haberdar olmak istiyor kamuoyu ve bu talebe kulak verilmelidir. Aynı şekilde ‘umut hakkı’ denilen durumu hatırlatmak isteriz. ‘Umut hakkı’ cezaevlerinde ağırlaştırılmış müebbet ya da müebbet hapis cezası alan bütün insanlar için AİHM’in ve tarafı olduğumuz sözleşmelerin uygun gördüğü bir haktır. ‘Umut hakkından’ yola çıkarak, Sayın Öcalan başta olmak üzere İmralı’da uygulanan tecridin ortadan kalkması ve anayasal bir hak olan avukatlarıyla, aileleriyle görüşmelerin bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz. Bu talepler gerçekleşene kadar bizler bu nöbeti engellemelere rağmen devam ettireceğiz” şeklinde konuştu.