‘Türkiye ile yakın ilişki kurmanın anlamı Paris katliamıdır’

  • 09:01 31 Aralık 2022
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Paris’te gerçekleşen katliamın sorumlularının açığa çıkarılması gerektiğini belirten AvEG-Kon Eş Başkanı Serpil Arslan, Fransa yetkililerinin  yakın zamanda  “PKK ile mücadelesinde Türkiye ile daha yakın ilişkiler geliştireceğiz” açıklamalarını hatırlatarak “Yakın ilişkilerin anlamı bu; ikinci Paris katliamıdır” değerlendirmesi yaptı.
 
Fransa’nın başkenti Paris’te Strasbourg Saint Denis Mahallesi’nde bulunan Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne 23 Aralık'ta silahlı saldırıda gerçekleşti. Yaşanan saldırıda KCK Yürütme Konseyi üyesi Emine Kara (Evin Goyi), Kültür Hareketi’nden Mîr Perwer (Mehmet Şirin Aydın) ve Abdurrahman Kızıl katledildi.
 
Saldırının yaşandığı günden bu yana birçok ülke ve kentte protesto eylemleri gerçekleşti ve Fransa hükümetin saldırıya göz yumması büyük tepki topladı. Diğer yandan saldırıya ve tetikçiye ilişkin çok sayıda şüphenin ve yanıtlanması gereken soru olmasına rağmen ırkçı bir saldırı gibi gösterilen katliamda, failin gözaltı süresi apar topar bitirilerek akıl hastanesine götürülmesi ve ardından tutuklanması da dikkat çekti. Süreci takip eden Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon) Eş Başkanı Serpil Arslan, saldırının gerçekleştiği günden bugüne yaşananları ve bu saldırıya zemin hazırlayan uluslararası koşulları değerlendirdi.
 
‘Bu planlanmış ikinci bir Paris katliamıdır’
 
Serpil Arslan, Paris’te yapılan katliamın planlı bir siyasi cinayet olduğunu söyleyerek, yapılan çelişkili açıklama ve hızlıca katile teşhis koymanın buna işaret ettiğini belirtti.  Serpil, “Ocak ayına az kaldı, Sakineleri anmaya hazırlandığımız bir dönemdeyiz keza Rosa Luxemburg, Lenin’i anmaya hazırlandığımız bir dönemde Roboskî’nin yıl dönümünde böyle bir haber aldık. Öfkemiz ve acımız dağ gibi. Çünkü bu ikinci bir Paris katliamı ve başka türlü yorumlamak mümkün değil. Gerek saldırının gerçekleştirilme biçimine baktığımızda gerek Fransa devletinin İçişleri Bakanlığı’ndan, Adalet Bakanlığı’na kadar, siyasilerin yaptığı birbiriyle çelişen açıklamalara baktığımızda ya da olayın siyasi bir cinayet olmadığını söylemleri keza tetikçinin gözaltı sürecinin hızlıca bitirilerek psikiyatrik bir vaka algısı yaratılması başka bir amaca işaret ediyor. Bizzat tetikçinin çok net söylüyor ‘ben faşistim, ırkçıyım’ diyor, ben aynı zamanda bir sağlıkçıyım akli dengesi bozuk olan biri  böyle olamaz. Bunun adını bu kadar net koyan biriyle ilgili hızlıca teşhisler koymak ve algı yaratmanın amacı belli. Dolayısıyla planlı, sistemli ve siyasi katliam ve ikinci bir Sakine Cansız olayı olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.
 
‘Fransız hükümeti soruları yanıtlasın’
 
Fransız hükümetinin sadece ırkçı saldırıdan ibaret olan değerlendirmesini tüm yönleriyle açıklaması gerektiğini kaydeden Serpil, yanıtlanması gereken sorular olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Çok sıkı denetlenen bir semt. Bizim de orada ACTİT konfederasyonumuza bağlı bir derneğimiz var dolayısıyla çok fazla izlenen, gözlenen ve emekçilerin ve yoksul kesimlerin oturduğu bir bölge. En önemlisi de örgütlenmelerin olduğu bir yer. Böyle sık izlenen bir yere elinde bir  silahla ve arabayla gelen birisi. O halde şunu sorarız, bu görüntüler nerede? İstihbarat ya da merkezi sokak kamerası görüntüleri dava dosyasına eklenecek mi, yoksa Sakine Cansız olayında olduğu gibi hakikaten bunlar devlet sırrı kategorisinde görülerek verilmeyecek mi? Bu soruların yanıtlanması gerekir, biz sorularımızı soruyoruz. Fransa hükümeti ‘hayır bu tamamen siyasi bir olay değildir’ diyorsa, o halde bu ırkçı saldırının nasıl gerçekleştiğini kamera görüntülerinden tutalım da onu araçla bırakan herkesle yapılacak görüşmelerin şeffaf bir biçimde yapılması hem de ilgili savcılığa verilmesi gerekiyor.“
 
‘Bu cinayetleri Türkiye ve Kurdistan’dan çok iyi biliyoruz’
 
Emperyalist devletlerin tepkilerinin göstermelik olduğunu belirten Serpil, bu devletler ile Türkiye’nin siyasi çıkarlarının örtüştüğünü söyledi. Serpil, “Yakın bir dönemde Fransa Devleti, ‘PKK ile mücadelesinde Türkiye ile daha yakın ilişkiler geliştireceğiz’ gibi bir açıklama yapmıştı. O açıklamanın kendisine de baktığımızda demek ki yakın ilişkilerin anlamı bu. Yine birkaç gün önce Almanya’da Nuremberg’teki bir derneğe bir saldırı oldu ve Tahsin arkadaş tutuklandı. Kürt kurumlarına dönük saldırılar, kriminalize etme saldırıları, eylemlere ve sembollere izin verilmemesi birçok Avrupa devletinde, özellikle Almanya’da süregelmiştir. Son süreçte Türk devleti ile girilen ve geliştirilen ilişkilere baktığımızda aslında hiçbir şey değilse bile Fransa devletinin göz yumduğu, bu siyasi cinayete izin verdiği ve delilleri açık etmemek için de suç ortaklığı yaptığını düşünüyoruz. Böyle değilse Fransa bunu açıklamalıdır, bu cinayeti aydınlatarak elindeki bilgi ve belgeleri sunarak göstermeli diyoruz. Aksi takdirde Fransa devleti bu cinayetten sorumludur. Nitekim Sakine, Leyla ve Rojbin’e dönük saldırıların 10 yıldır aydınlatılmayışı bize başka türlü düşündürtmüyor. Dün Ömer Güney’i bulmuşlardı tetikçi olarak ve onu da şaibeli bir şekilde ortadan kaldırdılar, bugün de bir Fransız ırkçıyı bulabilirler. Tetikçiler bulunur, siyasi cinayet işlemek isteyenler her dönem bulunuyor. Türkiye ve Kurdistan’dan çok iyi biliyoruz” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Sömürgeci faşist diktatörlüğün aldığı yenilgiden bağımsız değil’
 
Bu saldırının gerçekleşmesinin bir nedeninin de emperyalist devletlerin güç savaşı olduğnu belirten Serpil, Kürt halkına dönük saldırıların Kurdistan’ın her yerinde de gerçekleştiğini dile getirdi. Serpil, “Bu saldırıyı hem dünya konjonktüründen hem Kürt halkına dönük 3 parçada devam eden saldırılardan, muhaliflere dönük saldırılardan, sömürgeci faşist diktatörlüğün girdiği siyasi krizden ve hem de Güney Kurdistan’daki tüm güç eşitsizliğine rağmen Türkiye’nin aldığı yenilgiden bağımsız görmüyoruz. Türkiye devleti Zap’tan çekildi, NATO’nun ikinci ordusu olarak gerillaya dönük bu çok kapsamlı saldırıdan yenilgiyle çıkmış oldu. Yakın dönem planlarını bunun üzerine kurmuştu. Güney Kurdistan’da gerillayı ezmek devamında ise Medya Savunma Alanlarına hakim olmak, Rojava işgalini gerçekleştirmek ve o çok ünlü Misak-ı Milli hattını kendi siyasi emelleri için bölge yayılmacılığı üzerinden geliştirmek istiyordu. Bununla birlikte birinci planı başarıyla sonuçlanmadı. İkinci planı olan Rojava’ya kara işgali gerçekleştirmek için de kuşkusuz emperyalist devletlerden yeşil ışık yakmalarını bekliyor. Hem içine girdiği ekonomik kriz, işçi emekçilerin giderek daha çok zorlanması, bir yönetememe krizi, toplumun her kesiminden yükselen sesler, biriken öfke, kendi içerisinden kopmalar, kendi tabanındaki çatlaklar, yakın zamanda yansıyan tarikatlar arası dalaş ve bütün bu iç siyaset konjonktürü içindeki uluslararası gelişmeler söz konusudur” ifadelerini kullandı.
 
‘Saray diktatörlüğü saldırılarını Avrupa’ya taşıyacaktır’
 
NATO içinde yer alan Türkiye’nin, kirli savaşına destek verildiğini ve bu bağlamda Kürtlere dönük saldırı ve katliamlara devletlerin ses çıkarmadığını vurgulayan Serpil, Güney Kurdistan’da kullanılan NATO bombalarının bunun kanıtı olduğunu söyledi. Serpil şöyle devam etti: “Türkiye, NATO’ya üyelik sürecinde özellikle İsveç hükümetini, İsveç’te bulunan Kürt mültecileri iade etmekle tehdit ediyordu ve kirli savaşa destek sunmalarına ilişkin şartları da vardı.  Önüne çıkan bu fırsatları kesinlikle Kürt düşmanlığı temelinde değerlendiren bir Saray diktatörlüğü karşımızda ve dolayısıyla Avrupa devletlerinin konjonktürel ihtiyaçları olduğunda bu devletler tepkisiz kalıyor. Tarihsel ilişkileri zaten var. Örneğin Almanya’nın çok güçlü ve köklü tarihsel ilişkisi var. Hem siyasi, hem ekonomik, hem silah anlaşmaları ve tank modernizasyonu ve nitekim Güney Kurdistan’da kullanılan NATO bombaları. Ezilen halkların, özellikle Kürt halkı gibi mücadele eden halkların keza Rojava gibi model olabilecek bir özerk yönetimin gelişmesini ve daha fazla ilerlemesini istemiyorlar. Fakat uluslararası hegemonya mücadelesinde ve kendi çıkarları doğrultusunda bu gelişmelere izin veriyorlar dolayısıyla hem İsveç’teki iade meselesini hem Nuremberg’teki tutuklamayı hem de Fransa’da yapılan ikinci Paris katliamını da böyle değerlendirmek gerekiyor. 2021 yılında Genelkurmay İstihbarat eski başkanının yaptığı bir açıklama vardı, PKK’yi kastederek, ‘Avrupa’da da gerekeni yapmak gerekir, gerçi Fransa’da yapıldı’ demişti. Bundan bir yıl önce ifade edilen cümleye baktığımızda, Avrupa’da sömürgeci Saray diktatörlüğünün ne yapmaya çalıştığı bellidir. Saldırılarını Avrupa’ya daha fazla taşıyacaktır ve güncel konjonktürü kendi lehine daha fazla kullanacaktır. “
 
‘İktidarın siyasi geleceği tehlikede’
 
Serpil, Kürt halkının emperyalist devletlerin kirli savaşları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını fakat geldikleri ülkelerde de katliamların hedefine girdiklerini belirti. Kurdistan’ın dört parçasında yaşam alanlarının dar edildiğini söyleyen Serpil, “Kurdistan’ın dört parçasında açlık, yoksulluk, köylerinin yakılması ya da geleceksizlik nedeniyle ve yaşam alanlarının dar edilmesi ve çıkardıkları kirli savaş sürdüğü için Kurdistan’ın dört parçasından gelen emekçi halkımızın yaşamları bazen burada da bir katliamla sonlanıyor. Oysa onların savaşı yüzünden göç ediyorlar, onların kirli egemenlik savaşına emperyalist devletler; Fransa’sından, Almanya’sına kadar destek veriyor. Bu savaş nedeniyle buraya gelen yoksul emekçiler, yollarda hayatlarını kaybetmiyorlarsa bile Avrupa ülkelerinde bu tip saldırıların hedefi oluyor. 3 arkadaşımızın örneğinde olduğu gibi. İktidarın kendi siyasi bekası için yapmayacağı hiçbir şeyin olmayacağını bu son gelişmeler de gösteriyor. Bir yandan HDP’yi kapatmaya çalışıyor, basına dönük sansür yasaları çıkarıyor, özellikle Kürt gazetecileri tutukluyor, ETHA ve ANF gibi ajansları kapatmaya çalışıyor, diğer yandan kadınlara yönelik saldırılar zaten ortada. Tüm toplumsal kesimlere saldırıyor çünkü kendi siyasi geleceği tehlikede, yargılanmaktan korktuğu için saldırılarını fütursuzca arttırıyor ve tabi ki Kürtler, devrimciler, sosyalistler bu saldırıların ilk hedefi oluyor. Bu kapsam da hem Güney Kurdistan’ı hem Rojava’yı işgal etmeye çalışıyor, bir yandan da Avrupa’da siyasi cinayetlerle kendi kirli iktidarını sürdürmeye çalışıyor” diye konuştu.
 
Düşmeyen bir halk gerçeği
 
Kürtlere yönelik katliamlara rağmen hala PKK’nin ‘terör’ listesinde olmasını eleştiren Serpil, onurlu bir gelecek isteyenlere saldırıların karşısında düşmeyen bir halk gerçeği olduğunu belirtti. Serpil, “PKK gibi direnen, mücadele eden, yeni bir dünya isteyen, işçi-emekçiler için daha iyi bir yaşam isteyen ve onurlu bir gelecek isteyen örgütlere dönük saldırılar ortada. Emperyalist- kapitalist dünya gerçeği olgusu olarak görüyorum bu durumu. PKK’de yıllardır mücadele eden çok önemli bir kuvvet, hem Ortadoğu’daki etkinliğini düşündüğümüzde hem Güney Kurdistan’dan tutalım Rojhilat’a orada da model olmuştur. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin yarattığı bir mücadele geleneği vardır. Dolayısıyla Rojava’ya baktığımızda yepyeni bir toplumsal sistem ve model söz konusu. Yıllardır bitirilemeyen bir kirli savaş gerçeğinin karşısında direnen bir halk, tüm engellemelere rağmen gelişen bir birleşik mücadele hattı var. HDP’nin 2013 seçimlerinde aldığı yüzde 13’lük bir oy ve tüm anketlere baktığımızda yüzde 10’un altına düşmeyen bir halk gerçeği var kaldı ki tüm baskılara rağmen, seçilmiş genel başkanlarının tutuklanmasına ve on binlerce nitelikli kadrosu cezaevlerinde tutulmasına rağmen gerçekten de birleşik mücadele durmadan gelişiyor. Halklar teslim olmuyor, Kürt halkı tüm ödediği bedellere rağmen mücadelesinden vazgeçmiyor” sözlerini kullandı.
 
‘Özgürlükçü bir hareket emperyalistler nezdinde tehlikeli görülür’
 
Bu direnişin de bir karşılığı olduğunu dile getiren Serpil, dünyada yükselen sağ siyasetin özgürlükçü örgük hareketini meşru görmek istemediğini söyledi. Serpil devamala “Kapitalizm çok büyük yapısal bir kriz içerisinde ve bu kriz koşulları içerisinde özellikle Avrupa ülkelerinde göçmen düşmanlığı yayılmaya çalışılıyor. Sağcı ve faşist partiler İtalya ve İsveç’te olduğu gibi iktidara gelmeye başlıyor ve Fransa’da ikinci parti de Le Pen, dolayısıyla bu koşullar içerisinde özgürlükçü bir hareketi meşru görmek istemiyorlar. Bu nedenle yasaklar listesinde yer alıyor ve saldırılarını her dönem artırıyorlar. Ha Türkiye Kurdistan’ındasınız ha buradasınız çok fark etmiyor. Mitingler yasaklanıyor, miting yeri verilmiyor, stant açma yasağı getiriliyor, kurumlar basılıyor, insanlar gözaltına alınıyor ya da siyasi cinayetler işleniyor ve bunlar 70’ler 80’lerden bugüne çeşitli biçimlerde sürüyor. Emperyalist kapitalist sistemin bir geleneği olarak da istihbarat MİT yoğun bir biçimde bu ülkelerde faaliyet yürütüyor. Özellikle AKP-MHP faşist hükümetinin yurtdışı örgütlenmesi bu kapsamda kirli para aklama ve uyuşturucunun yanı sıra siyasi cinayetler de işliyor. Buradan daha net anlayabiliyoruz, elbette özgürlükçü bir hareket emperyalistler nezdinde tehlikeli görülecektir ve yasaklama kararlarının da bu nedenle olduğunu düşünüyorum“ dedi.
 
Halka saldırılar
 
Paris Katliamı sonrası protesto etmek isteyen halka yönelik saldırıları da değerlendiren Serpil, mekanlar değişse de emperyalist devlet sisteminin değişmediğini vurguladı. Özellikle ırkçı kitlelerin kendilerine saldırmasına izin verildiğini belirten Serpil, “Fransız hükümetinin saldırıları kınanması gereken bir yaklaşımdı. Siz doğal olarak acıyla yüklüyken ve adalet talebinizi haykırmak isterken Türk faşistlerini kontrol etmeyip kitlenin üzerine göndermek yeni bir provakasyon yaratmaktır. Devamında gaz bombalarının atılması, kitleye saldırı ve demokratik tepkimizi dile getirmemizin engellenişi de aslında Fransız hükümetinin konuyla kurduğu ilişkiyi gösteriyor; ilişki bu. Nasıl ki Suruç’ta sağ kalanların üzerine bir de gaz bombası atıldıysa bugün de adalet talebini haykıran, Evin’in, Abdurrahman’ın ve Mir’in arkadaşlarının üzerine gaz bombaları atılmış oldu. Devletler değişmiyor,  kapitalist emperyalist sistemin ezilenlere, işçilere, emekçilere ve hak arayanlara vermiş olduğu yanıtı bu örnekte de görmüş olduk. Cenazeler alınana kadar ve Avrupa çaplı büyük bir uğurlama yapılana kadar eylem ve nöbetler sürecek. Arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra tepki ve öfkemizi haykırmaya devam edeceğiz, mücadelemizi çok daha büyük bir kararlılıkla sürdüreceğiz. Çünkü bu saldırılar başka türlü düşünmenin gerektiğini gösteriyor. Dünkü gibi düşünerek ve hareket ederek ya da sadece protestocu zeminde kalarak bu mücadele ilerletilemez, bu saldırılar geriletilemez bunu çok net görmek gerekiyor” diye ifade etti.
 
İdeolojik saldırılara karşı ideolojik duruş
 
Bu siyasi saldırılara karşı sadece eylemselliğin yetmediğini dile getiren Serpil, ideolojik duruşun önemli olduğunu söyledi. Serpil,  “Önümüz mücadele günleri. Bulunduğumuz her yeri sadece Fransa’da değil, Belçika’da, Almanya’da, Hollanda’da her neredeysek kesinlikle eylem alanlarına çevirmek ve özellikle yerli halklara bu saldırıyı iyi anlatmak gerekiyor. Yerli halkları, işçileri, emekçileri, antifaşistleri bu mücadelede taraf etmek gerekir; mülteci düşmanlığında değil ezilenlerin, hak mücadelesinin yanında saf tutmaları için bıkmadan ve usanmadan çok etkin çalışmalar yapmalıyız. Antifaşist örgütlemelerle ve partilerle platformlar kurarak bu siyasi cinayetlerin aydınlatılması, MİT ve kontrgerillanın Avrupa ülkelerinde bu kadar rahat siyasi cinayetler işlemesine karşı duyarlılık yaratmak için çok ciddi çalışmalar içerisine girmeliyiz.  AGİF’e bağlı Erol İspir yoldaşımız da Köln dernekte 1999 yılında katledildi. Derneğe yine bir faşist girerek katletti ve bunun gibi çok fazla örnek var. Her birimiz duygularımızı da değiştirmek zorundayız, sadece bir eyleme katılmak değil, hakikaten bu siyasi cinayetlere karşı durmak ve vicdanların ayağa kalkması gerekiyor. Başka türlü düşünmeyi, başka türlü hissetmeyi ve insan olmanın gereklerini hissetmeliyiz. Saldırının bir yanı ideolojik ve bizim de duruşumuz ideolojik olmalı, insandan yana duran bir hatta girmemiz gerekiyor” sözleriyle hasıl bir tutum alınması gerektiğini dile getirdi.  
 
Mücadele çağrısı
 
Serpil son olarak “Bu kapsamda önümüzdeki mücadele görevlerine dönük bir çağrı yapabilirim. Bu mücadele günlerinde siyasi cinayetlerde katledilenlerin eylem ve anma etkinliklerinde olalım” çağrısı yaptı.