‘İktidara en büyük muhalif kadın dernekleri’

  • 09:02 22 Aralık 2022
  • Hukuk
Şehriban Aslan
 
AMED - İktidar karşısındaki en büyük muhalefeti, iktidarla uzlaşmayan kadın derneklerinin yaptığına işaret eden Amed Barosu avukatlarından Cansel Talay, kadına dönük politikaların altını çizerek, “İktidar ya da dini örgütlenmeler tamamen kadının bedeni üzerinden kurdukları egemenliği bütün bir topluma yaymak istiyorlar” dedi.
 
Erkek-devlet-yargı ortaklığı, şiddetin “kadın kırımı”na varmasını beraberinde getiriyor. Kadınları koruyan yasaları uygulamak bir yana, failleri cesaretlendiren yargı kararları, şiddeti meşrulaştıran iktidar söylemleri ile neredeyse her gün şiddetin birçok boyutu yaşanıyor. Sadece yılın ilk 11 ayında 330 kadın katledildi, 203 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Ancak, şiddeti durdurmak yerine bununla mücadele eden kadınları hedefine koyan iktidar ve yargıya karşı kadınlar yine de mücadelelerinden geri adım atmıyor. 
 
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Avukat Cansel Talay, kadınlara dönük politikaları değerlendirdi.
 
‘Kadınlarda ümitsizlik yaratılıyor’
 
Değerlendirmelerine başlarken, Amed Barosu’nun da içinde olduğu Şiddetle Mücadele Ağı’nın Kasım ayında yayınladığı rapora atıfta bulunan Cansel, çetele sonuçlarının, şiddete karşı mücadelenin ne kadar önemli olduğunu yeniden gösterdiğini dile getirdi. Şimdiye dek 300’ü aşkın kadının katledildiğini söyleyen Cansel, “Eğer bu politikalarla devam edilirse Aralık’ın sonuna kadar maalesef bu sayı daha da artacak. Bu sayıyı gördükçe çok öfkeleniyorum. Evet, mücadele ediyoruz mesela 25 Kasım’da birçok etkinlik yaptık. Fakat kadınlarda şunu hissettim; evet bir sürü imkân olduğu söyleniyor, yargıya başvurulabileceği ya da başka yetkili mercilere başvurabileceklerini söylüyor ama adliyenin kapısından döndürülen ya da emniyeti aradığı halde emniyetin gelmediği o kadar çok kadın var ki… Şiddete uğrayan kadın polisi arıyor ama yarım saat sonra geliyor. Adliyeye, savcılığa gidiyor, tehdit edildiğini, öldürüleceğini söylüyor. Bunu yapıp ardından katledilen sayısız kadın var. Bunlar medyaya yansıdıkça dağıttığımız broşürler insanda şüphe ve ümitsizlik de yaratıyor. Şiddet gördüğünde çalacağı bir kapının olduğuna inanmıyor çünkü” dedi.
 
‘Hesap soran birileri var’
 
En temelde genç kadınlara ulaşmaya çalıştıklarını kaydeden Cansel, “Bu biraz öğrettikçe büyüyen bir şeydir. Mücadele de öyle… Öğrenildikçe insanlar katılabilir ve dayanışabilir. Bu sayıların azalması dayanışmadan ve birbirimizden haberdar olmaktan geçiyor. Ayrıca basının ve STK’ların yürüttüğü mücadele çok kıymetli. Çünkü bu kadınların seslerini duyurmaya çalışan ve hesap soran birilerinin olduğunu görmek umut verici oluyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Kadın iradesine sahip çıkanlar hedef haline geliyor’
 
Cansel, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, KCDP’ye açılan kapatma davası, kadın kurumlarının kapatılmasının bir politika olduğuna işaret ederken, “aile” tartışmalarını hatırlattı. Cansel, “Aile resminde de şunu görüyoruz. Arka planda kalan, bütün yaşamını evde geçiren, çocukları üzerinde herhangi bir söz hakkı olmayan, kendi yaşamı ve haklarına ilişkin bir bilgisi olmayan bir kadını görmek istiyorlar. İktidar kadının bedeni üzerinden bir egemenlik istiyor. Kadının nerede nasıl davranacağına kadar müdahale ediyor. Bunlara karşı çalışan STK’lar ve bütün dernekler kadının iradesi olduğunu söylediği için hedef haline geliyor. Örneğin şehrimizde bulunan Rosa Kadın Derneği bu baskılarla mücadele ediyor” şeklinde konuştu.
 
‘İktidara en büyük muhalif kadın dernekleri’
 
“Kadın dernekleri şu an iktidarın en büyük muhalifi” diyen Cansel, “Çünkü kadınlar konusunda herhangi bir şekilde iktidarla uzlaşmamız olamaz. Bütünüyle bize karşıt politikaları var. Bu nedenle de saldırabildikleri her alana saldırmaya çalışıyorlar. Bunun en büyük örneği İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesi… Emniyet güçlerinin kesinlikle çok karşıt olduğu bir sözleşmedir. Buna kendim birebir çok fazla şahitlik ettim. Karakola gittiğimizde polisler, ‘evet avukat hanım sizde öyle diyorsunuz ama geçen bizim bir polis arkadaşa dönük sadece şikâyet oldu diye 6284 sayılı kanun uygulandı. Aslında kadın iftira atıyor’ dedi. Onlara kanunu hatırlattığınızda size öfkeleniyorlar. Sözleşmenin feshedilmesi muhafazakâr kesim ve cemaat kesimi tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Cemaatlerde yıllarca taciz ve tecavüz vakaları yaşandı ama iktidarla ortak oldukları için üstü kapandı. İktidar ya da dini örgütlenmeler tamamen kadının bedeni üzerinden kurdukları egemenliği bütün bir topluma yaymak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
 
‘Lisedeki öğrencilerin farkındalığını gördük’
 
Eğitim alanlarında kadına yönelik şiddete bakış açısına dikkat çeken Cansel, öğrencilerle temasları üzerinden örnek verdi: “25 Kasım haftası yaptığımız etkinliklerden biri de şuydu; üniversiteli hukuk öğrencileri bizden bir talepte bulundu. Toplumsal cinsiyet ve İstanbul Sözleşmesi’ni anlatmamızı istedi. Biz de bir sunum yaptık ve şunu gördük; aslında konuya bizden çok daha hakimdiler. Öğrenciler ‘Evet biz bunun şiddet olduğunu biliyoruz’ dediler. Bir imam hatip lisesine de gittik. Bizden özellikle sanal ve flört şiddetinden bahsetmemizi istediler. Bu konular çok Avrupai meselelermiş gibi değerlendirilebiliyor. Lise çağındaki bir kadın için, bunun çok mühim olduğunu o an anlıyorsunuz. Bunlar bütün hayatını etkileyebiliyor. Eğitim hayatına mal olabiliyor, özellikle de ailesine intikal ettiği zaman… Bu yüzden ben ümitliyim, hiç beklemediğim yaştan, sınıftan, inançtan, kişinin kadın hakları alanında daha ilgili olduğunu görüyorum. Bence bu tamamen kadınların verdiği mücadelenin sonucudur.”
 
‘Korkmaya yer olmamalı’
 
Hiranur Vakfı’ndaki tecavüz vakasını anımsatan Cansel, H.K.G.’nin dinlediği bir radyo programıyla uğradığı şiddetin farkına vardığı yönündeki beyanlarına işaret etti. Cansel, “Bu yüzden neyin istismar olup olmadığını, neyin şiddet olup olmadığını, neyin kadının iradesini zedeleyeceğini konuşmak çok önemli. Sanal şiddet, flört şiddeti, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet bunların tamamen tek tek anlatılması gerektiği kanaatindeyim. Yürüttüğümüz mücadelede asla sıkılmaya, korkmaya, hor görülmeye yer olmamalıdır. Eminim ki seçime kadar kadınların üzerindeki baskı daha da artacak. En başta buradaki derneklere, kadın hakları alanlarında çalışanlara büyük baskılarının olacağını düşünüyorum. 25 Kasım’da gördük ki valilik tarafından yasak ilan edildi. Fakat kadınlar yağan sağanak yağmura rağmen direndi. Kadınlara ‘Sen de sokağa çıkma, ben senden öncekileri susturdum’ mesajını vermek istiyor ama ben bu mücadelenin daha da büyüyeceğinden eminim” dedi.
 
‘Her şey yaşandı bitti algısı var’
 
H.K.G.’nin yaşadıkları değerlendirilirken, sadece çocukken yaşadıklarının ön planda olduğunu, ancak H.K.G.’nin 18 yaşından sonra da tecavüze uğradığını dile getiren Cansel, “Sanki her şey çocukken yaşanmış, bitmiş algısı yaratılıyor. Oysaki kadının şu anda da bir hayatı var fakat adı, soyadı, fotoğrafları ifşa ediliyor ve kadının muhtemelen bir hayati tehlikesi var. Cemaat yapılarının kadınlar için ne kadar tehlikeli olduğu görülüyor. Cemaat eliyle öldürülen kadınlar oldu. Bu yüzden çevremizde, ilimizde veya sosyal medyada bu olayları değerlendirirken bunun kadın mücadelesiyle bağlantısını görmek ve altını çizmek gerekiyor” vurgusu yaptı.
 
‘Yargı bağımsız karar vermiyor’
 
Cansel, Kurdistan’daki kadına ve çocuklara yönelik suçlara da dikkat çekti. Fail bir emniyet mensubuysa hızlı bir yargılama süreci yapıldığını kaydeden Cansel, bu süreci şöyle anlattı: “Medyaya da ‘İstismar olduğu iddia ediliyor’, ‘Çocuğun bilmem ne durumları var’ diyerek meşrulaştırılıyor. Ailenin hayatı ifşa ediliyor, insanlar da bunlara bakıp çoğu zaman şikâyetçi olmayıp geri çekiliyorlar. Yargı da bağımsız kararlar vermiyor. Avukatlar olarak çok zorluk çektiğimiz bir alandır. Bunu MHP Diyarbakır İl Başkanının bir çocuğu istismar ettiği davadan beraat almasından görebiliriz. Hakimler kendilerine göre dosyayı evirip çevirip davayı tamamlıyor. Fakat bu tür davalar çok uzun sürüyor. Bu tamamen bölgede hiçbir kişiye bile adil yargılanma hakkını sunmayacaklarının ispatıdır. Bu iktidar, bu hükümet sürdükçe adil bir yargılanma söz konusu değildir. Çünkü hakimler asla kuralları, kanunları olduğu gibi uygulamıyorlar.
 
Cemaatler iktidarın ortağıdır
 
Burada avukata düşen gerçekten olabildiğince hırçın davranmak, dosyayı takip etmek ve o engellerle mücadele etmek. O kadar mücadeleden sonra gerçekten çok yorgun düşüyorsunuz. Bölge için maalesef ki durum böyle ama son dönemlerde Türkiye’nin diğer kentlerinden de benzer sonuçlar alındığını görüyoruz. Bu da şunu gösteriyor; bu politika artık her yere sirayet etti. Bölgeye özgü bir politika değil. Artık hiçbir yerde kadın, çocuk ya da cinsel özgürlüklere geçit vermek istemiyorlar. Bu da tabi ki cemaatle olan ortaklarıdır.”