‘Cemaat ve tarikatlar devletten güç alıyor’

  • 10:41 15 Aralık 2022
  • Güncel
Dilan Babat
 
ANKARA - İktidarın yarattığı “yoksulluk” nedeniyle ailelerin çocuklarını cemaat ve tarikatlara göndermek zorunda kaldığını söyleyen TÖP Çocuk Hakları Meclisi Sözcüsü Hatice Göz, Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki çocuğa yönelik ihlaller silsilesine işaret ederek, “ Sırtını devlete yaslanmayan hiçbir yapı bunu yapamazdı” dedi.
 
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızı H.K.G.’yi müridi Kadir İstekli ile “evlilik” adı altında sistematik tecavüze maruz bırakması, iktidarın cemaat ve tarikat politikalarını yeniden gündeme getirdi. Kendi eliyle güçlendirdiği cemaat ve tarikatlarda çocuklara dönük hak ihlalleri karşısında cezasızlığı bir politikaya dönüştüren iktidar, bunu H.K.G. dosyasında da gösterdi.
 
Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Çocuk Hakları Meclisi Sözcüsü Hatice Göz,  Hiranur Vakfı ile cemaat ve tarikatlarda meydana gelen çocuk hak ihlallerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘İktidar cemaat ve tarikatları palazlandırdı’
 
Çocukları koruyan, güçlendiren çalışmalar yapılmadığı için çocuk hak ihlalleri yaşandığını dile getiren Hatice, “Çocuk istismarı politik bir sorun. Toplumu ilgilendiren, toplumun ve iktidarın tüm kurumlarıyla birlikte işletilen ya da gizlenen ve ancak buralardan çözülebilecek olan bir süreç. Tarikatlarla ilgili birincisi; kapalı kurumlar tıpkı aile, okul ve hapishane gibi. Bunlar da şiddet üreten yerlerdir ve cemaatler de bunun başında geliyor. Erkek egemenliğin ve hiyerarşinin çok yoğun olduğu yerlerdir buralar. İçinde şiddet ve baskı vardır, oranın içerisinde kalır. En önemli etkenlerden birisi budur. İktidarın bu cemaat ve tarikatları bu kadar beslemesi ve palazlandırmasıyla özellikle son 5- 6 yıl bunların daha da artığını biliyoruz. Daha da güç buldukları bir durum var. Emniyetten tutalım hastanelere, yargıdan tutalım dershanelere ve okullara ya da herhangi devletle ilgili ihalelere ve yerlere girdiler. Artık bunlar din adı altında çıkar şebekelerine dönmüş yapılar” dedi. 
 
‘Aileler cemaat ve tarikatlara mecbur bırakılıyor’
 
İktidar eliyle cemaat ve tarikatların önünün açılmasıyla birlikte arka kapılardan birçok pazarlığın yapıldığını ve bunun da sermeye ilişkisine dönüştüğünü kaydeden Hatice, çocukların cemaat ve tarikatlara itilmesinin yoksullukla bağına değindi. Hatice, “Önceden bu tür resmi kurumlar, Milli Eğitim tarafından denetleniyordu. Şimdi çoğunluğu Diyanet tarafından denetleniyor. Devlet tarafından denetlenen kurumlara da aileler bir şekilde mecbur bırakılıyor. Aladağ’da hayatını kaybeden çocukları hatırlayalım; hepsi yoksul ailenin çocuklarıydı ve bütün aileler yoksulluktan kaynaklı oraya gönderdiklerini söylüyorlardı ya da Ensar Vakfı’nda istismara uğrayan çocukların ailelerini düşünelim. Aileler buraya çocuklarını gönderirken bir güven duyuyorlar çünkü devlet o güveni ailelere vermesine rağmen denetlemiyor, buralara göndermek zorunda bırakıyor” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘Aileler çocuklarını devletin güvenli kurumları diye gönderiyor’
 
Hatice, pandemi sürecinde cemaat ve tarikatlarda çocuklara yönelik istismarda ciddi bir artış olduğuna vurgu yaparken, “Bu alanların güvenli olduğunu belirten, onlarla açık protokoller imzalayan devlet, kendi bünyesine bağlı çocukların fiziksel, bilimsel eğitim alabilecekleri ya da sosyalleşebilecekleri ortamlar yaratmak yerine bu işi cemaatlere bıraktı” dedi. Çocuğun dini eğitim almasının çoğu aile açısından problem olarak görülmediğini belirten Hatice, “Devlet ve bakanlık çocukların bilimsel, nitelikli, ücretsiz ve potansiyellerini geliştirecek eğitim imkanını arttırmadıkça buralara eğilim artıyor. Bir taraftan çocuklar bu iktidar tarafından gelecek nesle toplumun şekillendirilmesini sağlayacak olan ‘dindar nesli’ oluşturuyor. Hem bu etken hem de yoksulluk etkenleri çocukları bu kurumlara itiyor” sözlerini kullandı.
 
Cemaatlerin çocuklar üzerindeki etkileri
 
Cemaat ve tarikatlarda hiyerarşinin ancak intihar ya da cinsel saldırılar meydana geldiğinde anlaşıldığına işaret eden Hatice, şunları söyledi: “Pek çok çocuğun oralarda, fiziksel, duysal şiddete maruz kaldığını biliyoruz. Bu da çocukların çocukluğundan bu yana bütünüyle bir hak ihlaline maruz kaldığını gösteriyor. Oysaki çocuklar 18 yaşına kadar nitelikli eğitim alma, oyun oynama, sokakta sosyalleşme, kendini ifade etme, anadilinde eğitimden tutalım da pek çok hakka sahip ama cemaat ve tarikatlarda bu durum söz konusu değil. Ayrıca Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların ailelerinin inancına uymaya, ibadetleri yerine getirmeye zorlanamayacağını söylüyor, Türkiye bu sözleşmenin de imzacısı ama sonuç ortada. Okullarda bile zorunlu din dersi veriliyor, Alevi çocuklar dahil tüm çocuklara. Aynı zamanda devletin çocukları koruma, güçlendirme yükümlülüğü var ama bu tip kapalı kurumlarda bu mümkün değil, zaten yapmıyorlar da. Bu durumun çocuklar üzerinde ruhsal ve fiziksel etkileri dönem dönem kendisini gösterirken, ergenlik dönemlerinde bu etkiler daha farklı boyutlarda ortaya çıkıyor.”
 
‘Sırtını devlete yaslamayan bir güç bunu yapamazdı’
 
Değerlendirmelerinde Ensar Vakfı’nda 45 çocuğa tecavüzü anımsatan Hatice, o dönem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının soruşturulması amacıyla verilen önergenin reddedilmesi ardından AKP’lilerin birbirine sarılarak güldükleri fotoğrafların kamuoyuna yansıdığını kaydetti. “Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki çocuğun başka biriyle evlendirilmesinde, kemik yaşının değiştirilmesinde cemaat ve tarikatların sırtlarını devlete yasladığını görebiliyoruz” diyen Hatice, “Sırtını devlete yaslamayan bir yapı ve güç bunu yapamaz. Şimdi bu bizim sorumluluk zincirini görmek zorunda olduğumuzu gösteriyor.  Bakanlık bizzat sorumlu şu an. Çünkü bakanlığın aslında görevi ama ‘Biz davaya müdahil olduk’ söylemleri ne yazık ki kamuoyuna haberlerin yansıması sonucu vermek zorunda kaldıkları bir cevap” ifadelerine dikkat çekti.
 
‘Çocuklara dönük ihlaller siyasi ve politiktir’
 
Sorumluluk zinciri içerisinde olanın bizzat iktidarın olduğuna vurgu yapan Hatice, şöyle devam etti: “‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyerek Ensar Vakfı’nı cezasız bırakarak üstünü kapattılar. İktidar sadece bununla kalmadı, ‘çocuğun rızası vardır’ denilerek, çocuğu tecavüzcüsüyle evlendirmenin yollarını açanlar yine onlar. İktidar bu tarz istismarlar söz konusu olduğunda, asla çocuğu değil cemaat ve tarikatı koruyarak sorumluluk zincirinden kendilerini çıkarmak istiyor. Bu cemaatlerin kapatılmasını istemek önemli. Çünkü bu yerler şiddet üreten, toplumun dini duygularını sömürerek, içeride kapalı kurumlar yaratarak şiddetin sürmesi sağlanıyor. Elbette tarikat ve cemaatlerde meydana gelen istismar ‘siyasi üstü’ konu olarak ele alınarak politik ilgiden koparılmak isteniyor. Çocuklarla ilgili bir durum söz konusu olduğunda ‘vicdani’ söylemleri ile kapatıldığını da biliyoruz. Çocuklarla ilgili herkesin vicdanının aynı çalıştığı algısı var ama öyle değil, çocuklarla ilgili her şey politiktir ve bunda ihmali olan herkesin cezalandırılması gerekiyor.”
 
Yapılması gerekenler
 
Hatice, çocukların erişebilecekleri, güvenli, ücretsiz, çocuk koruma mekanizmalarının olması gerektiğini belirtti. Mevcut mekanizmaların yetersizliğinin altını çizen Hatice, “ALO 183 hattı var ama çocuklar bu hatta doğrudan nasıl ulaşabileceklerini bilmiyor. Çocuklar bunu aradığında bile cevap veren yetişkinlerin bir çocuk algısı yok. Çocuklara dönük bir bakış açısına sahip bir bakan yok. Buraların çocuklarla birlikte iyileştirilmesi gerekiyor. TCK’da çocukları cinsel istismara karşı koruma noktasında çocukların yararına olarak acil değiştirilmesi gerekiyor. Çocuk haklarına ilişkin sözleşmeler bunlarda uygulanmıyor ve bunların da acil uygulanması gerekiyor. Çocuklara önleyici ve farkındalık eğitimlerinin de verilmesi gerekiyor. Sadece çocuklara değil ailelere de verilmesi gerekiyor. Çünkü çocuk istismara maruz kaldığında çocuğu korkutarak korumaya çalışıyorlar” sözlerini kullandı. 
 
Medyanın çocuklara dönük kullandığı görseller
 
Çocuğa dönük cinsel şiddette medyanın dili ve kullandığı görsellere de değinen Hatice son olarak şunları söyledi: “Ağzı kapalı ya da çocuğun elinde oyuncak olma görsellerin paylaşılması çocuğu da güçsüz bırakıyor. Halbuki böyle değil, çocuk kendi durduğu yerde bir savunma mekanizmasına sahip. Hiranur Vakfı’ndaki kadın gibi. 6 yaşında sistematik istismara maruz kalmış ama daha sonra bununla baş etme gücünü bulmuş. O yüzden yapılan haberlerde de çocuğun haklarını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Diğer bir önemli konu ise, ‘fıtrat’, ‘kader’ söylemlerine karşı dava süreçlerini sonuna kadar ısrarlı takip etmek ve bu anlayışları da mahkum etmek gerekiyor.”