'Bir an önce görüşme sağlanmalı'

  • 09:03 6 Kasım 2022
  • Güncel
 
VAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 19 aydır hiçbir şekilde görüşme sağlanamazken, İmralı F Tipi Cezaevi’ndeki ağırlaştırılmış koşullar, diğer tüm cezaevlerinde ihlaller ve ihmaller silsilesi olarak yayılıyor. Derinleşen tecridin hukuki olmadığını ve bir an önce görüşmenin sağlanması gerektiğini söyleyen ÖHD Van Şubesi avukatlarından Mehtap Işık, “Tecrit insan haklarının ciddi anlamda çiğnendiğini gösteriyor” dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılarak 23 yıldır devam eden tecrit politikaları devam ederken, yapılan tüm girişimlere rağmen yaklaşık 19 ayı aşkın bir süredir de ne ailesiyle ne de avukatlarıyla hiçbir şekilde görüşme sağlanabilmiş değil. En son PKK Lideri Abdullah Öcalan'a, Bursa İnfaz Hakimliği tarafından da 12 Ekim 2021’de 6 aylık avukat görüşme yasağı verildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine ise avukatlar, 29 Nisan’da bir kez daha Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulundu. Hakimlik aynı gün avukatların başvurusuna yanıt vererek, görüşme talebini yine reddetti. Görüş talebinin reddedilmesine dair sunulan “gerekçe” ise, 13 Nisan’da hakimliğin verdiği 6 aylık avukat görüş yasağı gösterildi. Yasağın gerekçesi hakkında da yine avukatlara herhangi bir bilgi verilmedi.
 
‘Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, tüm cezaevlerine yayılmış durumda’
 
Devam eden tecrit politikalarıyla Abdullah Öcalan’ın dışarıyla bağlantısının kesilmesinin amaçlandığını belirten Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Van Şubesi’nden Avukat Mehtap Işık, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
Mehtap, “Abdullah Öcalan ile görüşme yasağı sürüyor. Sürekli aile ve avukatlarıyla görüşmesi yasaklanıyor. Bu şekilde Abdullah Öcalan’ın dışarıyla bağlantısı engelleniyor. Bunun hukuki bir boyutu yok. Sadece Türkiye’de derinleşen ve devam eden tecridin devamı sağlanıyor. Hiçbir şekilde kendisinden haber alamıyoruz. Haziran ayında avukatlar olarak toplu yaptığımız başvuruya da hiçbir cevap gelmedi. Burada ciddi bir şekilde devam eden tecrit sistemini de görüyoruz. Ağırlaştırılmış bir tecrit ve izolasyon olduğunu görüyoruz. Bu da ciddi anlamda insan haklarının çiğnendiğini gösteriyor bizlere. Tüm mahpuslara tanınan aile ve avukat görüşü hiçbir gerekçe gösterilmeden, tamamen genel geçer, somut olmayan, hukuki olmayan gerekçelerle Abdullah Öcalan’ın avukat ve aile görüşleri kısıtlanıyor. Yapılan herhangi bir başvuruya da olumlu başvuru yapılmıyor. Söz konusu tecrit tüm hapishanelere de yayılmış durumda” dedi.
 
‘Türkiye sözleşmeleri uygulamak zorunda’
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AHİM) PKK Lideri Abdullah Öcalan için 2014 yılında “umut hakkına” dair verdiği kararı hatırlatan Mehtap, “Bir insanın ağırlaştırılmış hapis alıp, ömür boyunca o koşullarda kalmasına yönelik AHİM bunu hak ihlali, işkence olarak gördü ve bunun için Türkiye’den yasal düzenlemenin yapılmasını istedi. Türkiye’de geçen yasal düzenlemeler buna olanak sağlıyordu. Asrın Hukuk Bürosu’nda bulunan arkadaşlarımız da bunun için bakanlar komitesine başvurdu. Türkiye’nin buna dair adım atıp, atmayacağına dair izleme heyeti kurdu ve Türkiye’ye de ‘nasıl adımlar’ atılacağına dair uyarıda bulunmuştu. Ancak Türkiye Abdullah Öcalan’a ‘umut hakkı’nı tanımayacağını söyledi. Bu insan haklarına tamamen aykırı bir durumdur. Çünkü işkence yasağı Türkiye’de mutlak olarak yasaklanmış bir haktır. Hiçbir şekilde, hiç kimseye uygulanamaz. Uluslararası mevzuat ve Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmeler bu ulusal mevzuatların üstünde olan bir mevzuattır. O yüzden Türkiye ‘Ben uygulamıyorum, uygulamayacağım’ gibi bir söylemde bulunamaz. Bağlı olduğu sözleşmeleri uygulamak zorundadır. Bu karar hukuki değildir ve karardan bir an önce dönülmesi gerekiyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Hapishanelerdeki ölümler doğal ölüm değil’
 
Türkiye’deki cezaevlerine tecridin yayılarak sürdüğünü söyleyen Mehtap, “Ciddi anlamda hak ihlallerinin çok fazla olduğu, hiçbir şekilde cezaevlerine ses olunmadığını görüyoruz. Bu da bizi ciddi anlamda endişelendiriyor. Çünkü içerdekilerin tek sesi biziz. Biz başvurular yaptığımızda, biz ses çıkardığımızda, ancak onların seslerini duyurabiliyoruz. Bu da engellenmiş oluyor. İmralı F Tipi özelinde bugün tüm cezaevlerinde tecrit uygulanmakta. Yaptığımız başvurular olumlu bir şekilde sonuçlanmıyor. Yaklaşık bir yıldır cezaevlerinde birçok mahpus yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin doğal ölüm olmadığını belirtiyoruz. Yaşamını yitiren her mahpus için cezaevlerinden; kalp krizi, başını çarptı gibi gerekçeler sunulduğunu görüyoruz. Ancak bunlar çok genel geçer ifadeler” diye belirtti.
 
‘Cezaevlerinde ağız içi arama dayatılıyor’
 
ÖHD olarak hasta tutsak ve cezaevlerinde yaşanan ihlallere dair periyodik bir şekilde raporlarını yayınladıklarını kaydeden Mehtap, “Özelde hasta mahpuslara yönelik tedavilerinin yapılmadığını, hastane sevklerinin yapılması gerektiğini belirtiyoruz. Tüm başvurularımıza rağmen hasta mahpuslar cezaevlerinde tutuluyor. İlaçları verilmiyor, hastane sevkleri yapılmıyor. Özellikle Adana Kürkçüler, Samsun Bafra T tipi, Rize Kalkandere ve birçok cezaevinde ağız içi araması yapılıyor. Ağız içi araması mahpuslara dayatıldığından kaynaklı, mahpuslar bu uygulamayı kabul etmediklerinden dolayı hastane sevkleri yapılmıyor. Hastane sevkleri yapılmadığından dolayı, hasta mahpusların tedavileri gecikmiş oluyor. Bu nedenden dolayı durumları ağırlaşıyor ve ölüme sebep olacak sonuçlar ortaya çıkıyor” dedi.
 
‘Hasta mahpuslar ihmallerden dolayı yaşamını yitiriyor’
 
Özellikle Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaşamını yitiren Suphan Çabuk’un durumuna daha önce Ağustos ayı raporlarında değindiklerini söyleyen Mehtap, “Suphan Çabuk kalp rahatsızlığı olan bir mahpustu. Bir an önce tedavisinin yapılması gerektiğini, düzenli olarak hastane sevklerinin yapılması gerektiğini raporumuzda belirtmiştik. Cezaevi idaresi ile görüşmüştük; ancak söz konusu ağız içi arama, hastaneye kelepçeli götürülme nedeniyle mahpuslar bu uygulamayı kabul etmedikleri için tedavi edilmediler. Hasta mahpuslara yönelik düzenli bir hastane gidişi sağlanamadığı için en son Suphan Çabuk cezaevinde yaşamını yitirdi. Cezaevinde ihmallerden dolayı ölümler yaşanmakta. Erken hareket edilse, hasta mahpuslara dönük daha somut adımlar atılsa, ölümler yaşanmayacak” şeklinde konuştu.
 
‘Gardiyanların keyfi uygulamaları artıyor’
 
Cezaevlerinde bir diğer ihlalin özelde gardiyanlar tarafından uygulandığına dikkat çeken Mehtap, “Gardiyanlar keyfi bir şekilde koğuş aramaları yapıyor. Hatta bir gün içinde birkaç kez arama yapıyor. Aramalar sırasında odalar tamamen dağıtılıyor. Ciddi anlamda hak ihlallerine neden oluyor. Dağıtma sırasında mahpuslarla didişmeler sonucu darp olayları da gerçekleşiyor. Bunların cezaevlerindeki son uygulamalarla birlikte, gerçekten de hak ihlallerinin çok fazla arttığını, buna da ses çıkartılmadığını görüyoruz. Cezaevi idarelerinin tamamen keyfi olarak davrandığını da görüyoruz. Acilen bunun önünün alınması için uğraşıyoruz” ifadelerini kullandı.
 
İki kişilik koğuşa aylık 600 TL elektrik faturası
 
Yaşanan ekonomik kriz ve artan enflasyondan kaynaklı cezaevlerinde ekonomik sorunların da arttığını belirten Mehtap, temel yaşam malzemeleri başta olmak üzere kantinde ürün fiyatlarının çok fazla arttığını kaydetti. Mehtap, “Mahpuslar kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiş. Çünkü iki kişilik koğuşta dahi elektrik faturası 500-600 TL’ye varıyor, ki o koğuşlarda sadece bir semaver ve bir ampul olmasına rağmen elektrik faturaları çok fahiş bir fiyatta geliyor. Kantin fiyatlarının da çok yüksek olması ve mahpusların bunlara erişememesi, bize cezaevinde başka bir ihlali de gösteriyor. Tamamen toplumdan izole, tamamen kendi ihtiyaçlarını dahi gideremeyen her türlü hak ihlallerine açık hale gelmiş cezaevleri. Buna karşı hukuki girişimlerimiz sürüyor. Düzelmesi için çabalıyoruz” şeklinde konuştu.
 
Mehtap, son iki yıldır cezaevlerinde oluşturulan “İdari ve gözlem kurulu” tarafından cezası biten tutsaklara soyut gerekçelerle “Sen evlenecek misin? Şu partiyi nasıl görüyorsun? Çıkınca ne yapacaksın” şeklindeki sorular sorulduğunu aktardı. Mehtap, “Kurul istediği cevapları alamayınca tutsağın tahliyesi 3 aylık 6 aylık periyotlar halinde engelleniyor. Hiçbir şekilde hukuku bir zeminde kurulmayan bir kurumun, tamamen keyfi kararlar aldığını gösteriyor” diye kaydetti.