Gazeteci Sibel Yükler: Mesleki dayanışmayı gösterelim

  • 09:10 3 Kasım 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - Gazeteci Sibel Yükler, bir dönem beraber çalıştığı 9 meslektaşının tutuklanmasına, “Meslek onuruna bir saldırı var” diyerek tepki gösterdi. Sibel, “Harekete geçmek ve mesleki dayanışmayı göstermek lazım. Çünkü ütopik değil, dispotik olarak karşımızda böyle bir gelecek var” dedi. 
 
Ankara’da yürütülen bir soruşturma kapsamında 25 Ekim’de 9 kentte yapılan ev baskınlarında 11 gazeteci gözaltına alındı. Polis işkencesiyle gözaltına alınan muhabirlerimiz Habibe Eren, Öznur Değer, Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirleri, Berivan Altan, Selman Güzelyüz, Deniz Nazlım, Ceylan Şahinli, Emrullah Acar, Hakan Yalçın çıkarıldıkları mahkemece, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanarak Sincan Kapalı Cezaevi’ne götürüldü. 
 
Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan MA muhabiri Zemo Ağgöz ve bir dönem MA’da stajyerlik yapan Mehmet Günhan ev hapsi ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
 
Gazeteci Sibel Yükler, tutuklanan ve bir dönem birlikte çalıştığı meslektaşlarının gazetecilik dışında başka bir faaliyette bulunmadığını söyledi. 
 
‘Hepsi çok iyi gazeteciler’
 
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 29 Ekim 2016’da kapatılan Jın Haber Ajansı’nda (JINHA) muhabirlik yapan Sibel, yine KHK İle kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile Ankara’da aynı büroyu kullandıklarını hatırlattı. Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz ve Diren Yurtsever’in gazeteciliğine ve arkadaşlıklarına tanıklık ettiğini söyleyen Sibel, “Deniz, Ankara’da çok uzun yıllar boyunca muhabirlik yapan ve sonrasında haber şefliği yapan çok iyi bir gazeteci. Deniz’in siyasi okumaları, gündem takibi, akademik bilgi birikimi çok iyidir. Habibe’nin öyle, Selman çok iyi bir muhabir, elinden hiçbir haber kaçmazdı. Diren daha sonra İstanbul’a gitti ama iyi bir gazeteciydi.  DİHA ve JINHA kapatıldıktan sonra yollarına JINNEWS ve MA ile devam ettiler. Diren’de DİHA’da başladı, kapatıldıktan sonra MA’nın İstanbul bürosunda gazeteciliğe devam etti” dedi. 
 
‘Sahada en güven duyduğum kişilerdi’
 
Tutuklanan gazetecilerle aynı zamanda sahada da birlikte çalıştıklarını dile getiren Sibel, sahada çalışırken, en güven duyduğu ve en büyük dayanışma gördüğü kişilerin tutuklanan gazeteciler olduğuna dikkat çekti. Sibel, “Biz 5 Temmuz’da 16 Haziran’da Diyarbakır’da tutuklanan arkadaşlarımızın serbest bırakılması için Ulus Meydanı’nda basın açıklaması yapmak isterken, Deniz ile birlikte o gün ben ve Yıldız Tar gözaltına alınarak polis şiddetine maruz kalmıştık. Polis şiddetine dair suç duyurusunda da bulunduk. Ankara’da gazetecilik yaptığım dönem içerisinde tutuklanan bütün gazetecilerle hem sahada hem de içeride birlikte çalışma fırsatı buldum. Bundan her zaman da onur duydum” sözlerini kullandı. 
 
‘Kapatmayınca tutukluyorlar’
 
JINHA ve DİHA’nın kapatıldığı sürece değinen Sibel şöyle devam etti: “JINHA, DİHA ve Özgür Gündem 29 Ekim KHK’siyle kapatılmıştı. Ertesi gün ‘Özgür basın susturulamaz’ diye bir basın açıklaması gerçekleştirdik. O gün açıklamayı Habibe yaptı. Aradan 6 yıl geçti, arada isimler, mekanlar değişiyor ama bazı gerçekler değişmiyor. O gün ellerinde KHK gibi bir gerekçe olan sistem, devlet ve hukuk adına çalıştığını iddia edenler, KHK olmayınca, bu sefer ‘savcıname’ gibi boş soruşturmalarla, Kürt basınını işlevsiz hale getirmek istiyor. Kapatamadıkları için ya tutukluyorlar, ya gözaltına alıyorlar ya da ekipmanlarına el koyuyorlar. Aradan 6 yıl geçtiğinde tutuklananlardan biri de Habibe’ydi.”
 
‘Tutuklama sebebi utanç verici’
 
Gazetecilerin ifade tutanaklarında sorulan sorulardan birinin de “Habere neden gitmişsin?”, “Neden elinde MA mikrofonu var?” olduğunu dile getiren Sibel, “Meslek onurumuz hukuk adına utanç vericiydi o gün. 14 gazeteci hakkında yakalama kararı çıkartılan, 11 gazetecinin de farklı kentlerde getirilen soruşturma kapsamında biz ‘acaba’ nasıl bir şey var da 11 gazeteci ev baskınında gözaltına alındılar, ekipmanlarına el koydular ve iki defa gözaltı sürelerini uzattılar diye düşünürken, soruşturma kapsamında sorulan soruların ne kadar ‘gülünç’ olduğunu fark ettik. Hep öfkelendiriciydi hem de hayret ediciydi. Normalde ifadeye çağrılacak gazeteciler, 6 kentte alınan gazeteciler gece yarısı sabaha karşı Ankara’ya getirildi. Dört gündür bekletiyorlardı, nasıl gözaltına alındığını emniyetin servis ettiği görüntülerde gördük. Burada meslektaşlarımıza, Kürt gazetecilere, bilinçli, işlevsiz hale getirmek için bir saldırı var. Kürt gazeteciler nezdinde meslek onurumuza bir saldırı var. Bu süreci bitirmek istiyorlarsa, bu süreçte gazeteciliği suç haline getirmek istiyorlarsa Kürt gazetecilerine yöneliyorlar. Diyarbakır’da da gördük bunu. ‘Bu utanç verici bir durum” sözlerini kullandı. 
 
‘16 gazetecinin ardından korku iklimini hazırladılar’
 
Meclis’ten geçirilen “Dezenformasyon” diğer bir ismiyle “Sansür yasası” ile birlikte bir korku ikliminin yaratılmak istendiğini vurgulayan Sibel, gazetecilere dönük zorla baş eğdirme görüntüsünün servis edilmesinin nedeninin de bu korku iklimin bir parçası olduğunu söyledi. Sibel, “Biz şunu gördük; çıkarabilecekleri bir şey yoksa demek ki böyle bir korku salmaya çalıştılar. Her ikisine değmeyecek bir boşlukta olduğunu görmek, hem şaşırtıcı hem öfkelendirici. Sansür yasası gündeme geldiği sıralarda Diyarbakır’da 21 gazeteciye operasyon yapıldı, ‘sansür yasası gelecek gelince neler olacağını göreceksiniz’ mesajı içeriyordu. Aradan 4 ay geçtiğinde, sansür yasası önce Meclis’ten geçti ardından Türkiye’yi o korku iklimine hazır hale getirdiler. İnsanlar artık yazamaz ve bir şey söyleyemeyecek hale getirecekler. Hemen akabinde yine Kürt basınına bir operasyon düzenlendi ve 9 gazeteci tutuklandı. ‘Nasıl olursa böyle olur’ mesajıyla o görüntüler servis edildi” şeklinde konuştu.
 
‘Harekete geçilmezse sıra bizlere de gelecek’
 
İktidarın korku iklimin en kırılgan yapı olarak gördükleri için Kürt basınını hedef aldığını ifade eden Sibel, Kürt basınına dönük yapılan saldırıların meslek onuruna da bir saldırı anlamını taşıdığını kaydetti. Sibel, “Bu insanlar gazeteci ve gazetecilik yapmaktan başka bir şey yapmadı. O insanların haberleri var, gazeteci oldukları çok ortada. Gazetecilerin dediği gibi meslek onuruna sahip çıkmak. Selman Güzelyüz’e sorulan birkaç soruda Selman, ‘bunlar benim ilgi alanıma girmez, ben meseleye gazeteci olarak bakarım’ diye cevap vermişti. Bütün gazetecilerin meseleye gazeteci olarak bakıp, dayanışmayı büyütmesi ve meslektaşlarına ve mesleklerine sahip çıkması gerekiyor. 25 gazeteci tutuklandı, geriye tutuklanacak bir Kürt gazeteci, ekipmanlarına el koyacak bir büro kalmadığında, özgür basın toptan işlevsiz hale getirildiğinde sıra diğerlerine gelecek. Hemen harekete geçmek ve mesleki dayanışmayı göstermek lazım. Çünkü ütopik değil, dispotik olarak karşımızda böyle bir gelecek var; ancak yazılmamış haberin sakıncasının olmadığı bir gelecek bizi bekliyor” diye konuştu.