‘Uluslararası kurumların sessizliği Türkiye’ye cesaret veriyor’

  • 09:02 29 Ekim 2022
  • Güncel
 
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - Türkiye’nin Zap, Avaşîn ve Metîna’da kimyasal silah kullanmasını değerlendiren DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, uluslararası kurumların sessizliğinin Türkiye’ye cesaret verdiğini belirtti.
 
Türkiye’nin Güney Kürdistan sınırındaki Zap, Metîna ve Avaşîn alanlarına yönelik saldırılarda kimyasal silah kullandığına dair haber ve görüntülerin yansıması üzerine kamuoyunda oluşan tepkiler sürüyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz konuya dair değerlendirmelerde bulundu.  
 
‘Kürtlerin yok edilmesi üçerine yeni bir cumhuriyet amaçlanıyor’
 
Türkiye’nin Kürt halkının kazanımlarına yönelik saldırılarını değerlendiren Saliha, “Önümüzdeki yıl Türkiye’de cumhuriyetin ilan edilmesinin yüzüncü yılı. Aynı zamanda da Lozan Antlaşması’nın bittiği yıl. Lozan Antlaşması ile Kürtlerin yok sayılması ve Kürdistan’ın parçalanması amaçlandı. Bu antlaşmanın arka planında devletler vardı. Aynı amaçla bu yılda harekete geçtiler. Buna paralel olarak  AKP-MHP ittifakı ile Kürtlerin yok edilmesi üzerine yeni bir cumhuriyet amaçlandı. Hayalleri Osmanlı sınırları. Misak-ı Milli sınırlarını gerçekleştirmek için Türkiye rol üstlenmiş durumda. Bu rol de kuşkusuz NATO, Avrupa ülkeleri ve uluslararası güçlerce verilmiş ve Nisan ayından bu yana da bu yüzden Kürdistan’a yönelik şiddetli saldırılar gerçekleştiriliyor. Lozan Antlaşması’nın sonlanmasına doğru gittikçe da bu savaşı derinleştiriyorlar” diye konuştu.  
 
Kimyasal silah kullanımı ve saldırıların boyutu
 
Türkiye’nin saldırılarının ulaştığı boyuta ilişkin de Saliha şu değerlendirmeyi yaptı: “Birçok kezdir kimyasal silahların kullanılması gündeme geliyor. Kimyasal saldırıların durdurulması için Kürtler her açıdan tepki gösteriyor ve araştırılmasını istiyor. Ancak şu ana kadar bir adım atılmış değil. AKP-MHP iktidarı, kaos, Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve ırkçılık üzerine varlığını koruyor. Bunun için de başta tecrit ve savaşı derinleştirerek sonuç almak istiyor. Kimyasal silah kullanımı da bu saldırıların geldiği boyutu gösteriyor. Dışarıda bu saldırılar içeride de siyasi operasyonlar, tecrit politikası, qayyum atamaları, asimilasyon ve yok sayma ile amacına ulaşmaya çalışıyor. İktidarda kalmaları için hiçbir sebep kalmamış ancak bu politikalarla kendisine gerekçe yaratıyor.”
 
Kürtlerin mücadelesi tüm insanlık için
 
Saldırılara karşı Kürt halkının varlığını ve kimliğini koruduğunu dile getiren Saliha, günden güne saldırılara karşı tepkilerin de büyüdüğünü belirtti. Saliha, devamla “Kürt halkı asla boyun eğmedi ve saldırılara karşı başkaldırısını büyüttü. Saldırılar ne kadar büyük olursa, başkaldırı da o kadar büyüdü. Kürtlerin bu mücadelesi sadece kendileri için değil, aynı zamanda Ortadoğu ve tüm insanlık için. Ortadoğu’da DAİŞ’e karşı verilen mücadele bunun için sadece bir örnektir. Türk devletinin yenilgiye kabullenmemesi  ve sonuç alamayacağını bilmesi bu kez de kimyasal kullanmaya yöneltti, böyle şansını deniyor.  Bu silahların kullanımı onun çaresizliğini gösteriyor. Bu silahların kullanılması dünyanın her yerinde suç. OPCW isimli örgüt bu silahlara karşı kurulmuş. Türk devleti de kimyasal silahlara karşı sözleşmeler imzalamış. Ancak devletlerin ve OPCW’nin bu olaylara karşı duruşu  Türk devletine cezaret veriyor. Bu kadar belge ve delil ve en son yayınlanan görüntülere rağmen ses çıkarmadılar. Kürt halkı günlerdir ayakta. Bir kez dana bu olaylara karşı sanki sorumlulukları yok ve kendilerini uzak tutuyorlar”  dedi. 
 
‘Ne olursa olsun ses çıkarılmalı’
 
Bu saldırılara karşı ne olursa olsun ses çıkarılması gerektiğini ifade eden Saliha şunları dile getirdi: “Ses çıkararak Ortadoğu üzerine oynanan oyunları boşa çıkarabiliriz. Uluslararası güçler kendi çıkarları için sessiz kalıyorlar ve Türkiye’ye destek de veriyorlar. Kürt halkının inşa ettiği sistem Ortadoğu için bir model olmuş ve kapitalist sistem için bir tehlike olarak görülüyor. Bu sistemi yok etmek için örneğin kimyasal silah kullanımını meşru görüyorlar. Bunları boşa çıkarmak için ses çıkarma çağrımız vardı. Özellikle de insan hakları için mücadele veren kurumların sessiz kalmaması gerekir. Bunun için de çağrılarımız ve eylemlerimiz sürecek.  Kendi çıkarları için Türk devletinin savaş suçu olan yöntemlerini meşru görüyorlar. Bu güçlerin sessizliğinden cesaret alıyor.” 
 
KDP’nin rolü
 
Türkiye’nin saldırılarının yanı sıra KDP’nin tutumuna da değinen Saliha, “Uluslararası güçlerin tutumunu ne kadar dile getiriyorsak  aslında öncelikli eleştirilmesi gereken KDP’dir. Barzani ailesi saldırılara en büyük desteği verdiğinin farkında. Yaklaşımları ile Kürtlerin kazanımlarına düşmanlık yapıyorlar ve işgalde önemli bir rol oynuyorlar.  En büyük tepkiyi KDP’nin göstermesi gerekirdi. Ancak duruşları kendilerini korumak değil. Kimyasal silahları araştırmak için giden kişi ve heyetleri engellediler. Bunun yanında kimyasal silahlara karşı korunmak için giden gaz maskelerine el koydular. Her yerde Türk devletinin askeri üsleri var. Türkiye kendi toprağıymış gibi orayı kullanıyor.  Duhuk, Hewlêr, Kerkük, Süleymaniye  onların elinde kalmış” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Daha çok çabalamalıyız’
 
Saldırılara ilişkin PKK gerekçe gösterilse de amacın Kürtleri yok etmek olduğunu belirten Saliha, “Kürtlerin statüsüz kalması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bizim de buna karşı bizim de çabamızın daha fazla olması gerekiyor. Kurumlar harekete geçinceye kadar  bizim eylemlerimiz sürecek” dedi.