İşçiler tehlikeyi aileleri ile paylaşmış

  • 09:14 17 Ekim 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
BARTIN – Amasra’da meydana gelen maden ocağı katliamında yaşamını yitiren 41 işçiye dair aileler, çocuklarının 15 gün öncesinde kendilerine, “gaz sıkışması var, izne çıkarılacağız ocak tamir olacakmış” dediklerini aktararak, “Ha bugün ha yarın diye diye gitti canlarımız” diyerek, ihmale dikkat çekti.
 
Bartın'ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü maden ocağında Cuma günü saat 18.15 sıralarında grizu patlaması meydana geldi. Patlamada 41 işçi yaşamını yitirdi. Çok sayıda ambulansın sevk edildiği olay yerinde, yaralı olarak kurtulan 11 işçinin ise hastanede tedavileri devam ediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yaşanan katliam ile ilgili 4 iş müfettişinin, Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı ise soruşturma başlatılarak 5 savcının görevlendirildiğini duyurdu.
 
Madencilerin 21’i dün defnedilirken, katliamın üzerinden geçen iki günde de madencilerin cenaze törenleri devam etti. Madencilerden 38 yaşındaki Öner Yıldız, Kaleşah Mahallesi’ndeki evinin önünde yapılan törenin ardından defnedilmek üzere Safranbolu’ya götürüldü. Maden ocağında hayatını kaybeden işçilerden Şaban Yıldırım, Mehmet Bulut, Okan Akgül’ün cenazeleri ise patlamadan iki gün sonra Ahatlar köyünde son yolculuğuna uğurlandı.
 
Üç madenci yan yana defnedildi
 
Şaban Yıldırım, Mehmet Bulut ve Okan Akgül’ün cenazeleri son yolcuklarına uğurlanmak için evlerine son kez getirildi. Yas ve matemin olduğu evlerde, kadınların ağıtlarında sıklıkla, “ihmal” vurgusu yapıldı. Tabutları başında duran çocuklar, kadınlar son kez “gözümüzün nuru” dedikleri çocukları ile vedalaştı. Onlarca kişinin toplandığı Amasra Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde yapılan törenin ardından cenazeler köy mezarlığında yan yana defnedildi. 
 
Yaşamını yitiren madenciler 15 gün öncesinden uyarmış!
 
Sabah saatlerinde Ahatlar köyüne vardığımızda kadınların gözlerindeki çaresizlik, çocukların ağlayan kadınları anlamak için saatlerce yüzlerine bakması acının eşsiz tarifsizliğini anlatıyordu. “Canımın canı gitti diyenler, ah ocağıma nasıl ateş düştü diyenler…” sözlerinin yankılandığı cenaze alanında kadınlar, “Bize 15 gün öncesinde söylemiştiler gaz sıkışıyor, bizi izne çıkaracaklar, ocağı kontrol edecekler. Ha bugün ha yarın diye diye gitti canlarımız. Pisipisine gitti canlarımız” diyerek AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “kader” güzellemelerinin altında “ihmallerin” olduğu bir kez daha ailelerin söylemlerinden ortaya çıkıyor.
 
Uzun insan kuyruklarında tek cümle, ‘ihmal’…
 
Okunan duaların ardından Şaban, Mehmet ve Okan’ın çocukluk arkadaşı olduğu hiçbir zaman yan yana ayrılmadığını öğreniyoruz. “Ölümde bile yan yana ayrılmadılar” feryatlarının yükseldiği Ahatlar köyünde üç cenaze köy mezarlığına doğru yola çıktı. Köy mezarlığına doğru uzun insan kuyrukların ve araçların oluştuğu yol güzergahı boyunca, yolda “ihmal varmış” söylemleri ile sıklıkla karşılaşıyoruz.  Köy mezarlığına yaklaştığımız sırada özel koruma ve polislerin, “bakan geliyor, yolu açın çabuk” bağırışları, insanları yoldan çekmeleri (gelen içişleri bakanı Süleyman Soylu) 41 canı giden köy halkının arasına karışmaması iktidarın acıyı ne kadar fazla “derinden” hissettiğini gösteriyor.
 
‘Kader’ sadece yoksulun payına düşüyormuş
 
Köy mezarlığına ulaştığımızda tabutları başına geçen kadınlar ve çocuklar için tarifi mümkün olmayan bir acı karşısındaki haykırışlar “Bu kader sadece yoksula, işçiye, Kürde mi düşer?” sorusu yeniden zihnimizde yer ediniyor. Babalarının tabutları başında duran Okan Akgül’ün çocukları yaka kartlarında gördükleri babalarının fotoğrafını annelerine göstererek, “Anne bak babam, babam nerde” diyerek, iktidarın ihmalleri sonucu babasız bırakılan onlarca çocuğu tek bir cümle ile özetliyor. 
 
Cenazelerin defnedilmesi sırasında mezarlığın yavaş yavaş boşalmasıyla birlikte mezarlığın girişinde bekleyen ailelere yönümüzü çevirerek, sözü onlara bırakıyoruz. 
 
‘Bundan başka büyük acı yok’
 
“Bizi bıraktılar ne yapacağız” diyen Mehmet Bulut’un annesi Nebiye Bulut, “Hiçbir anneye Allah evlat acısı göstermesin. Acıların en büyüğünü biz üçümüz yaşadık. Bundan başka büyük bir acı yok. Anne olarak biz yaşadık. Biz yaşadık. Benim yavrum günde 3 defa annesini arardı. Benim gülüm itfaiyeciydi, bilmiyor muydun bir yerlerde saklanmasını. Şaban’ı da kolundan, Okan’ın kolundan tutaydın. 11 aylık çocuğu vardı. Doğum günü olacaktı her şeyini hazırladı. Doğum günü kutlayacağı yeri tuttu, fotoğrafçısını ayarladı. ‘Bir tane kızım var, doğum günü yapacağım’ diyordu” dedi.
 
‘Madenin en dibine onları indirmişler’
 
Mehmet’in iki yıldır madende çalıştığını söyleyen Nebiye, “Amasra İtfaiyesi’nde çalışıyordu, erken emekli olacağım diye girdi. Aç kalsak da kalsaydık, gitmeseydi. Aç kalsaydık da yanımda olurdu beni arardı. Arayan soran yok. Kim arayacak? Her gün arardın. Dün sabah 08.00’de (15 Ekim) çıkardılar Ocak’tan… Ahatlar köyündekiler en alttaymış. En dibe onları indirmişler. Üç arkadaşlardı. Hep beraberlerdi. Evlendikten sonra hepsi Bartın’a gitti, şimdi temelli geldiler” sözlerini kullandı.
 
‘Olay bittikten sonra konuşulsa ne olacak’
 
Okan Akgün’ün annesi Remziye Akgün, Okan’ın 3 buçuk senedir madende çalıştığını ifade etti. Okan’ın iki çocuğunun olduğunu, birinin 3 diğerinin de 4 yaşında olduğunu kaydeden Remziye, ”Olay bittikten sonra konuşulsa ne olacak. Sözün bittiği yer… Ben patlamada kandırıldım, ‘Okan çıktı’ denildi. Hastaneye koştum. Ben çocuğumu ocağın kapısında beklemez miydim. Niye beni kandırdılar. Ben beklerdim, kapının ağzında çocuğumu… Sabaha kadar hastanede bekledim. Televizyonu dinle, içeri dışarı çık, telefonlara bak haber bekledim… Ama yok Okan yok. Biri daha geldi, Okan çıkmış dedi. Biraz rahatladık. İstanbul’u aradık, başka hastanelere baktık, yok” ifadelerini kullandı.
 
‘Okan’ımın ne saçı ne sakalı kalmış’
 
Sabah saat 09.00’da Okan’ı teşhis ettiklerini aktaran Remziye, Okan’ı teşhis etmek için abisinin morga girdiğini ama tanıyamadığını dile getirdi. Remziye, “Tanınmamasının sebebi de çocuğumun saçları, sakalları yanmıştı. Çocuğuma ben bakacağım dedim. Bir gittim, yavrum Okan’ımın ne saçı, ne sakalı kalmış. Saçları kafasının ortasına toplanmış. Bu benim Okan’ım, dedim. Yavrum gitti. Kimsenin hatırını kırmayan yavrum gitti. İhmal var dediler. Bizim çocuklarımız gittikten sonra ihmal olsa ne olmasa ne… 27 yaşında 5,5 senelik evliler. Her gidişinde çocuklarını öperdi. Çocukları babalarına çok düşkündü. Kızı tabutun başında babam burada hasta olmuş, kalkacak babam, diyordu. Şimdi yukarıda da aynısını diyor. Kalkacak…”şeklinde konuştu.
 
‘Tamirat olmadan uşaklarımız gitti’
 
“İyileşecekti eve gelecekti yavrum ona bakacaktım ben” diyen Şaban Yıldırım annesi Gülcan Yıldırım ise, Şaban’ın eşine gaz kaçağı olduğunu bundan kaynaklı bir ay olmadan izne ayrılacaklarını söylediğini bilgisini paylaştı. “Yüzde yüz ihmal vardı” diyen Gülcan, “Bizim uşaklarımız nasıl gitti onca yavrularımız. Sabaha kadar çıkacak diye bekledim yavrumu isimlerini okuyorum televizyonda isim de yok. Ah dedim bir köşeye inşallah saklandı, Allah’ım kurtuldular ya rabbim dedim. Bir acı haberlerini duyduk yavrularımın, acı haberlerini duyduk yıkıldık yavrum yıkıldık biz. İçimi yaktı yavrum içimi yaktı. İzne ayrılacak demiş bizi izne ayıracaklar demiş. Tamirat olacak ocakta demiş.  Tamirat olmadan bizim uşaklarımız gitti” sözlerini kullanan Gülcan, Şaban’ın eşinin ikiz çocuklara 5 aylık hamile olduğunu, ifade ederek, Şaban’ın eşini alarak bu ay sonu Ankara’ya doktor kontrolüne geleceklerini kaydetti.
 
Aileler: Sorumlular bulunsun
 
Yaşamını yitiren madencilerin aileleri mezar başlarına doğru giderken, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ı gören, aileler, “Eşim bana söylemişti gaz sıkışması var demişti ona rağmen önlem alınmadı, sorumluları bulun” diyerek sorumsuzluğa dikkat çekti.  İki gündür yoğun  bir şekilde siyasi parti temsilcilerin, bakanların geldiği alanda, görünmeyen yada görünmek istenmeyen raporlara rağmen edinilen sözler her faciada söylenilen sözlerin tekrarı. 41 kişiye mezar olan alanda tam olarak neler yaşandığına dair henüz net bilgilerin açıklanmaması, tek bir kişinin dahi gözaltına alınmaması, yetkililerin tutumu Soma’da ilerleyen sürecin benzer bir cezasızlık politikasının yürütüleceği görüşünü güçlendiriyor.