Dünya Kadın Konferansı'nın ardından: Kürt kadın hareketinden feyz alınıyor

  • 09:52 20 Eylül 2022
  • Güncel
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - Tunus’ta geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Tabandan Kadınların 3’üncü Dünya Kadın Konferansı’na katılan TJA aktivisti Hacer Özdemir, birçok kadın hareketinin Kürt kadın hareketinden feyz aldığını belirterek, “Yürüttüğümüz mücadelenin diğer kıtaları, örgütleri nasıl etkilendiğinin yeterince farkında değiliz. Bunun için mücadelemizin farkında olmamız gerekiyor” dedi.
 
Tunus’ta 4-10 Eylül tarihleri arasında 43 ülkeden kadınların katılımı ile Tabandan Kadınların 3’üncü Dünya Kadın Konferansı gerçekleştirildi. 93 delege ile birlikte toplamda 450 katılımcının 4 Eylül’de Avenue Habib Bourguiba Meydanı’nda bir araya gelerek yaptıkları yürüyüş sonrası 5 Eylül’de konferansın açılışı yapıldı. 6 gün süren konferansta 31 atölye düzenlenirken, her kıtadan katılım sağlayan kadınlar, mücadele deneyimlerinin yanı sıra örgüt-örgütlenme, Rojava Devrimi’nin dünya kadınlarına etkisi, Ortadoğu’da yaşanan savaş ve kırıma karşı ortak mücadele vurgusu, kadın sünnetine karşı örgütlenme ve bu soruna çözüm bulma gibi konuları tartıştı.
 
Konferansa katılan Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Hacer Özdemir ile konferansı, tartışmaları ve sonuçlarını konuştuk. 
 
“Konfaransa katılan kadınlar ençok Rojava’da kadınların komünal bir yaşam sürdürdükleri Jinwar köyünü çok merak ediyorlardı. Buna dair soruları oluyordu. Ve en çok ilgi gören bir diğer şey kadın anayasasıydı.”
* Tunus’ta gerçekleşen 3’üncü Dünya Kadın Konferansı’nda tartışılan en önemli konu başlıkları neler oldu?
 
Tunus’ta yapılan bu konferans 3’üncüydü. Konferansın birincisi daha önce Venezuela’da, ikincisi ise Nepal’de yapıldı. Konferansa katılım kıtalar şeklinde oldu. Bizler de Ortadoğu kıtasındaki kadınlar olarak katılım sağladık. Kadın konferansları her zaman farklı kıtalarda oluyor, bu sefer de Kuzey Afrika’da Tunus’ta oldu. Tunus’ta da bir mücadelenin devam etmesinden kaynaklı konferans yapıldı. Öte yandan pandemiden kaynaklı uzun bir zamandır kadınlar bir araya gelemiyorlardı. O açıdan ilk kez yapılması çok önemliydi. 6 gün süren çok yoğun ve dolu dolu bir programdı. Bu konferans, farklı ülkelerden gelen kadınların birbirini tanımaları için de çok önemliydi. Çünkü kadınlar geldikleri coğrafyanın rengini, mücadelesini anlatıyorlardı. Konferansta konuşulan konuları Ortadoğu açısından ele aldığımız zaman çok yabancı olduğumuz sorunlar değildi. Ortadoğu’da yaşanan savaş, kadın kırımı ve soykırımlardan farklı diğer ülkelerden katılım sağlayan kadınların yaşadığı sorunlar ve sıkıntıların neler olduğunu öğrendik.  
 
Konferansın birinci günü yürüyüş gerçekleştirildi ve yürüyüşte kadınlar kendi ulusal kıyafetleri ve sloganları ile yer aldılar. Kürt kadınları yöresel ve renkli kıyafetleri ile damgasını vurdu. Yürüyüş ve konferanstan sonra Kürt kadın mücadelesine özgü “Jin jiyan azadî” sloganı, artık sadece Kürt kadın mücadelesinin değil dünya kadın hareketinin ortak sloganı haline geldi. Konferansa dört parça Kürdistan’dan kadınlar katılım sağlamıştı. Avrupa’dan kadınların sayısı çoğunluktaydı ama Avrupa’dan gelen kadınlar arasında Kürt kadınlar da vardı. Bizler açısından çok iyi ve verimli bir konferans oldu. Bizim için yürüyüşte şaşırtıcı olan şuydu; burada herhangi bir yürüyüş ya da etkinlik düzenlesek etrafımıza polisler toplanıyor ve ablukaya alıyor. Buradan giden kadınlar olarak bu duruma şaşırdık tabi. Etrafımıza baktık polislerin gelmeyişine şaşırdık, açıkçası.
 
Yürüyüşten sonraki iki gün atölyeler halinde konferans devam etti. Delegelerin dışında da katılımlar oldu. Konferansta dil problemi yaşandığı için biraz sorun oluyordu. Atölyelerin tartışmaları ve başlıkları çok önemliydi. Örneğin bir atölyede Rojava Devrimi tartışıldı. En çok ilgi gören atölye Rojava Devrimi atölyesi oldu. Evet kadınlar Rojava Devrimi’ni duymuşlardı ancak nasıl bir kadın sistemi kurulmuş, bunu anlamaya çalışıyorlardı. Örneğin konferansa katılan kadınlar en çok Rojava’da kadınların komünal bir yaşam sürdürdükleri Jinwar köyünü çok merak ediyorlardı. Buna dair soruları oluyordu ve en çok ilgi gören bir diğer şey kadın anayasasıydı. 
 
Konferansta Marksist-Leninist kavramlar daha çok tartışıldığı için Rojava Devrimi’ni, kadın devrimi mi yoksa toplum devrimi mi üzerinden kavramsal tartışmalar oldu. Buna biraz takıldı kadınlar. Ancak bizler biliyoruz ki kadın devrimi aynı zamanda toplum devrimidir. Evet günümüze kadar birçok devrim süreci gerçekleşti ancak hiçbir devrimde kadın öncülük yapmadı. Rojava Devrimi bu konuda çok önemli bir yerde duruyordu. Çünkü kadınların öncülüğünde gelişen bir devrim süreci yaşandı ve bu konferansa katılan tüm kadınlar için büyük bir önemdeydi.
 
Yapılan başka bir atölye “Örgüt ve örgütlenme”ydi. Kadınların nasıl örgütlenmesi gerekiyor, kadınların örgütlenme mücadelesi nasıl olmalı? Üzerinden sunumlar ve tartışmalar yapıldı. Sunumu yapan kadınlar Lübnan’dan gelmişlerdi ve Kürt kadınlardı. Bununla beraber Afganistanlı kadınlar, yaptığı sunumlarda en çok zorlandıkları dönemde Kürt kadınların mücadelesinin kendilerini güçlendirdiğini ve mücadeleyi büyütme üzerinden feyz aldıklarını söyledi. Konferansta örgütlenme atölyesinde de Êzidî kadınların mücadelesi üzerine de sunumlar yapıldı, Êzidî kadınlar da birebir konferansta yer almışlardı. Êzidî kadınların saldırılar öncesinde ve sonrasında pek sahiplenilmediği üzerine de tartışmalar yapıldı. Bunun özeleştirisi verildi. O dönemde köle pazarlarında satılıp akıbetleri belli olmayan kadınların durumunun araştırılması ve tüm bu saldırılara rağmen Êzidî kadınların nasıl bir mücadele hattı kurdukları, bu mücadele hattıyla nasıl desteklenebilir üzerinden tartışmalar yaşandı.
 
“Kürt kadın hareketinin çok kendi gücünün farkında olmadığını gördüm. Yürüttüğümüz mücadelenin diğer kıtaları, örgütleri nasıl etkilendiğinin biz yeterince farkında değiliz.”
 
* Diğer ülkelerden konferansa katılım sağlayan kadınlar Kürt kadın hareketinin mücadelesini nasıl değerlendiriyor?
 
Konferansta şunun farkına vardım. Kürt kadın hareketinin çok kendi gücünün farkında olmadığını gördüm. Yürüttüğümüz mücadelenin diğer kıtaları, örgütleri nasıl etkilendiğinin biz yeterince farkında değiliz. Bunun için mücadelemizin daha görünür kılınması, yansıma meselesinin, farklılıklarımızla kesişen noktalarımızın halklara öncülük yaptığını ve birlikte yürüdüğünün farkında olmamız gerektiğini öğrendim. Konferansta Kürt kadınları olarak güçlenerek geldim. Ama bir dahaki konferansta daha çok örgütlenerek katılmamız gerektiği düşüncesindeyim.
 
Kıtalar arası rapor sunulunca en derli toplu bizim raporumuzdu. Raporda Filistinli kadınların yaşadıkları, İran’daki rejimin başörtü ve idam meselesi, Rojava’da kadınların hedef alınması, Türkiye’de öncü kadınların hedef alınarak tutuklanması, cezaevlerinde yaşanan sorunlar, eşbaşkanlık sistemi gibi konular vardı. Örneğin bizim yaptığımız sunum da eşbaşkanlık sistemi üzerineydi. Eşbaşkanlık ilk defa Almanya’da başlıyor, ancak bir sistem haline getirilmiyor. Eşbaşkanlık sistemini geliştiren yine Kürt kadın hareketiydi. Eşbaşkanlık sistemini her alanda uygulamaya koyduğumuz için bu kadar hedef alındı. Eşbaşkanlık sistemi bir devrim niteliğindedir, lakin biz Kürt kadın hareketi olarak bunun çok farkında olmadığımızı gördüm.
 
Tartıştığımız bir diğer konu ise hasta tutsaklar ve cezaevlerinde bulunan öncü kadınlar, yine tecridin tüm cezaevlerine nasıl yansıdığı ve uygulandığıydı. Bu konu tartışılırken, kadınlar bize gelip Sabahat Tuncel’i, Gülten Kışanak’ı, Aysel Tuğluk’u, Ayşe Gökkan’ı ve açık grevi sürecinde de Kuzey Afrika’dan katılım sağlayan kadınlar Leyla Güven’i soruyorlardı. Kürt kadın hareketi bu öncü kadınlar şahsında da biliniyor ve tanınıyor.
 
“Batı’dan gelen kadınların yaşadığı sorunlar genelde ev içi emek, eşit ücret vb. Ancak Ortadoğu’ya baktığımız zaman bir işgal politikası ile yüz yüze kalıyorlar. Çünkü savaştan en çok etkilenen kadınlardır. Ama bunun karşısında örgütlü gücünü kuran bir yerde duruyorlar Ortadoğulu kadınlar.”
 
* Ortadoğu’da yaşayan kadınların dünya kadınlarından farklı yaşadığı ne tür sorunlar var?  
 
Örneğin Batı’dan gelen kadınların yaşadığı sorunlar genelde ev içi emek, eşit ücret vb. Ancak Ortadoğu’ya baktığımız zaman bir işgal politikası ile yüz yüze kalıyorlar. Çünkü savaştan en çok etkilenen kadınlardır. Ama bunun karşısında örgütlü gücünü kuran bir yerde duruyorlar Ortadoğulu kadınlar. Bunun en büyük örneğini Rojava Devrimi’nde, Afganistan ve İran örneğinde gördük. Konferansta bu mücadelelerin bir bütünen örgütsel biçimde şekillenmesi önerisi vardı. Bundan kaynaklı diyorum biz Kürt kadın hareketi olarak yeteri kadar mücadelemize sahip çıkmadık ve tanıtamadık. Evet var olan kazanımlarımıza yönelik çok ciddi saldırılar var, lakin bunun karşısında da çok büyük mücadele biçimi de var. Konferansta Avrupa ülkeleri çoğunluktaydı. Bu Avrupa ülkelerinin Ortadoğu’da yaşanan savaş ve kırım politikalarına karşı nasıl bir duruş sergilediği, Ortadoğulu kadınlar tarafından soruldu.
 
Bir konferanstan çok şey beklemek doğru değil. O açıdan kendimize, deneyimlerimize ve mücadelemize güvenerek orada vardık. Kürt kadınlarının yaklaşımı bu yöndeydi. Bu etkileyici bir durumdu.
 
* Gerçekleşen bu konferansın diğer konferanslardan farkı neydi, en çok dikkatinizi ne çekti?
 
Bu konferansı diğer konferanslardan ayıran en belirgin özellik, kültür günleri vardı. Örneğin her kıta kendi kültürel yaşamını göstermeye çalışıyordu. Kültürünü tanıtmak için kimisi yöresel kıyafetlerini, kimisi dans ederek, kimisi şarkı söyleyerek bunu yapmaya çalıştı. Bu durum da hem birbirimizin kültürünü daha yakından tanımamıza fırsat verdi.
 
* Konferansta sizlerin karar ve tasarıları nelerdi?
 
Bizim konferansta 4 tane karar ve tasarımız vardı. Bunların hepsi geçti. Bir tanesi cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar, hasta tutsakların durumu ve tecritti. Bu konuda nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğiydi. İran, Filistin ve Türkiye’de bulunan cezaevleri üzerine yoğunlaşılması gerektiği önerisi yapıldı. Sunduğumuz ikinci tasarı ise Êzidî kadınların bu zamana kadar yalnızlaştırıldığı üzerine araştırmaların yapılması, 3 Ağustos’ta Êzidîlere yönelik gerçekleştirilen soykırım gününün “Kadınların Mücadele Günü” olması önerisi yapıldı. Üçüncü tasarıda da Rojava Devrimi’nde kadınların nasıl bir mücadele verdiği Rojava Devrimi’yle beraber nasıl bir sistem oluşturulduğu üzerine tartışmaların oluşturulması, Dünya Kobanê Günü’nün dünyadaki tüm kadınların devrim günü olarak kabul edilmesi vardı. Dördüncü tasarıda da iç ve dış savaşın kadın ve doğa kırımı, çocukların katledilmesi gibi durumları durdurmak ve emperyalist güçlere karşı ne tür bir mücadele hattı örülmeli bunun üzerine öneri sunuldu. Bir dahaki yapılacak Dünya Kadın Konferansı’nın Rojava’da yapılması önerisi yapıldı. Ancak şu an ki koşullarda böylesi imkanın olmadığı belirtildi.
 
Kıta koordinasyonları eskiden 1 kişi asil, 2 kişi de yedekti. Bu 4 asil, 2 yedeğe çıkarıldı. Bu kararlaşmadan sonra biz Ortadoğu kıtası olarak kendi toplantımızı yaptık. Delegasyonumuzu seçtik. Delegasyona biri Kürt kadın hareketinden, biri Türkiye kadın hareketinden, biri Afganistan ve biri de Filistin’den seçildi. Bu delegasyonların sadece Ortadoğu’da değil; tüm kıtalar ile birlikte ortak çalışma yürütmesi kararı alındı. Bu delegasyonlara 5 yılda bir toplanan kurultayı değil, ara ara bir araya gelerek seminerler ve ihtiyaca göre toplantılar yapma ve dönemsel eylemler yapma gibi inisiyatifler verildi.
 
“Dünyanın neresinde olursak olalım hangi ırktan olursak olalım hangi dili konuşuyorsak konuşalım mücadelemizi büyütmek ve özgürlüğümüzü geliştirmek için biz kadınlar, kadın devrimini bir görev olarak buluyoruz.”
 
* Sonuç bildirgesi ne zaman yayınlanır?
 
Belirtiğimiz sorunların neredeyse tamamı sonuç bildirgesinde yer alıyor. Önümüzdeki günlerde bu bildirge açıklanır. Şu an tüm dillere çevrildiği için tekniki aksaklıklar yaşanıyor. Kararlar konusunda eğer bir öneriye delegasyonun çoğunluğu imza atmışsa tartışmaya girmeyerek, direk kararlaşıyor. Mesela Süryani kadınlar katılmıştı konferansa. Onların yaşadığı soykırım, kadın mücadelesini nasıl geliştirdiği önerisi kararlaştı. Bazı kararları da bir ülke sunuyor ancak dünyadaki tüm ülkeleri ilgilendirdiği için tartışılmadan kararlaşıyordu. En çok dikkatimi çeken bir diğer kararlaşma da Bosnalı kadınların savaş esnasında tecavüze uğraması ve tecavüzcüleri günlük yaşamında görmesi durumu üzerine bunun bir savaş suçu olarak kabul edilmesi oldu. Yine Ortadoğu’da yaygın olan bir diğer sorun kadın sünneti konusuydu. Savaş ve işgale karşı da farklı tasarılar vardı ve hepsi de geçti.
 
Konferansın bir bütünen ve Ortadoğu kıtasını ilgilendiren kararlar da alındı. Bundan sonra daha sistemli bir yaklaşımın sahibi olunması gerektiği oldu. Öte yandan bazı teorik kavramlar var, bu kavramların kıtalardan ziyade bir bütünen tartışma ve karar verme kararlaşması oldu. Çünkü bazı kavramları tartışa tarışa içini boşaltıyoruz, bazen de kavramları çok büyütüyoruz. Teorik sistemlerin dışında örneğin geçtiğimiz günlerde başörtüsünden kaynaklı İran’da katledilen kadın için tüm kıtaların birbirini zorlayarak ortak bir mücadele yürütmesi gibi ve yaşanan soruna karşı anında refleks gösterme ve eyleme geçme durumu. Yaşananları meşru görmemek ve yaşanan saldırı durumunda kıtaların ortak mücadele etmesi. Tüm kıtaların bir araya gelmesi çok büyük bir gelişmeydi.
 
Konferansta iç tüzük hazırlandı. Delegasyonların birbiri ile ortak iletişimi sağlama konusu da tartışıldı. Ondan kaynaklı 4 koordinasyona çıkartıldı, 2 koordinasyon iç tüzükte yer alıyor. Bu 4 koordinasyon bütün kıtalarla ilgilenecek. Diğer 2 koordinasyonda kendi kıtası ile ilgilenecek gibi bir netleşme oldu. Dünyanın neresinde olursak olalım hangi ırktan olursak olalım hangi dili konuşuyorsak konuşalım mücadelemizi büyütmek ve özgürlüğümüzü geliştirmek için biz kadınlar, kadın devrimini bir görev olarak buluyoruz.