'Çocukları yeryüzünden uzaklaştıran anlayışla karşı karşıyayız'

  • 09:06 7 Eylül 2022
  • Güncel
ANKARA - AKP’nin eğitim sistemini değerlendiren Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, liselerdeki eğitimin niteliğinin giderek düştüğünü belirtti. Nejla, “Çocukları yeryüzüne bağlayan ve yeryüzünde insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmek için çaba göstermekten uzaklaştıran bir öte dünya anlayışıyla karşı karşıyayız” dedi.  
 
AKP iktidarı 20 yılda birçok kez değiştirdiği eğitim sistemi ile bu alanda birçok sorunun yaşanmasına neden olurken, yeni eğitim öğretim dönemine sayılı günler kala, öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar bir kez daha gündemde. Geçtiğimiz günlerde taban maaşları için Ankara’da bir araya gelerek seslerini duyurmak isteyen Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası üyelerine polis saldırdı ve birçok öğretmen gözaltına alındı. 
 
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir öğretmeni hedef aldı, sonrasında AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise öğretmenlere ilişkin, “çapulcu”  ifadelerini kullandı. 
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, AKP’nin uygulamaya çalıştığı eğitim sistemini ve öğretmenlere dönük saldırıları değerlendirdi.
 
‘Herkesin şarkı ve türkülerini rahatça söyleyebilmesi gerekir’
 
Eğitimin ciddi sorunları olduğunu ifade eden Nejla, nasıl bir eğitim istediklerini anlattı. Eğitim politikalarının kamusal alanda tartışıldığı bir eğitim sistemi istediklerine dikkat çeken Nejla, eğitim sendikalarının, veli derneklerinin görüşlerini söyledikleri, sorunların öğretmenler odasında tartışıldığı demokratik bir eğitim sistemi istediklerine işaret etti. Parasız bir eğitim talep ettiklerini dile getiren Nejla, “Bilimsel, laik bir eğitim istiyoruz. Çünkü farklı inançlar olabiliyor. Farklı dinlere mensup kişiler var, inananlar var, inanmayanlar var. Bu nedenle laik ve bilimsel eğitim son derece önemli. Birlikte tartışmaların sürdürüldüğü, öğretmen ve öğrencilerin sesinin duyulduğu demokratik eğitim son derece önemli. Cinsiyet eşitlikçi bir eğitim sunmak durumundayız. Türkiye’de yoğunlaşmış bir erkek egemen düzen var. Kız çocuklarının, kadınların yetilerinin yeterince açığa çıkarılamadığı, hatta kılık kıyafetlerine karışılan bir ataerkil düzen var. Bu nedenle cinsiyet eşitlikçi bir eğitim istiyoruz. Türkiye’de çok sayıda dil konuşuluyor. Kürtler başta olmak üzere farklı inançlardan insanlar var. Her insanın doğduğu, büyüdüğü çevredeki dili rahatça konuşabilmesi, şarkı ve türkülerini rahatça söyleyebilmesi gerekir. Ama Türkiye’de bu dil üzerinde ciddi bir baskı var. Bu da bir yandan bizi rahatsız ediyor” şeklinde konuştu.
 
‘Eğitim sistemi içinde bilinçli düşman yaratma politikası’
 
Daha eğlenceli ve neşeli bir eğitim sistemi olabilecekken, Nejla, korku ve kaygının hakim olduğu bir eğitim sistemi içinde olduklarını belirtti. Niteliğin düşük olduğunu sözlerine ekleyen Nejla, devamla şöyle dedi: “Eğitim kamusal değil, küçük bir grup her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Ülkenin en yetkin kişilerinden ‘Kindar ve dindar bir nesil yetiştireceğiz’ lafını duyuyoruz. Oysa biz dünyaya ve ülkesindeki çoğunluğa, zenginliğe, farklı kültürlere bakan, onlarla barış içinde yaşayan, onları bir kültür zenginliği olarak gören, merakla diğer kültür ve dilleri öğrenmeye çalışan ve dünyada, ülkemizde barışın sağlanmasına yönelik bir eğitimin sağlanması gerekiyor. Ama bugün iktidarda bu görüşte olanlar yok. Bu eğitim sistemi içinde bilinçli düşman yaratma politikasıdır. Yüzyılı aşan bir süreçte hep bir öteki yaratarak, o düşmanlığı katılaştırarak, barışı hiç düşünmeden insanları ayrıştıran bir eğilim vardı ama cumhuriyetin hiçbir döneminde bu dönemdeki kadar öteki yaratma durumu söz konusu olmadı. Çünkü hiçbir cumhurbaşkanı çıkıp açıktan, ‘Kindar ve dindar bir nesil yaratmak istiyoruz’ demedi.” 
 
‘Din eğitimi dersi AYM’nin kararına rağmen zorunlu olarak görülecek’
 
Eğitimde dinselleştirmenin yoğun bir şekilde yaşandığını belirten Nejla, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen dinselleştirme pratiklerinin yoğunlaştırıldığını vurguladı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın en gözde müdürlüğünün Din Öğretimi Genel Müdürlüğü olduğuna dikkat çeken Nejla, “Bu genel müdürlük Diyanet İşleri Başkanlığıyla yoğun bir ilişki içinde. Kendisi Diyanet’e mi, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne mi bağlı belli değil. Mevcut Milli Eğitim Bakanı da önceki genel müdürü bakan yardımcısı yaptı. Din eğitimi dersi AYM’nin kararına rağmen bu dönem de zorunlu olarak görülecek. Seçmeli dersler arasında Zazaca gibi yerel lehçelere öğretmen yetiştirmeyerek, öğrencileri korkutarak, teşvik etmeyerek dersler seçtirilmiyor ama temel dini bilgiler zorunlu ders gibi seçtiriliyor. Son atamalarda da çok sayıda öğretmen alımı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinden oldu. Öyle şeyler yapıyorlar ki, dinci vakıf ve derneklerle protokoller düzenlenerek çocuklar bilmedikleri yerlere götürülüyorlar. Çocuklarımız neler yaşıyor bilmiyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Artık köylerimizde devletin tek temsilcisi imam’
 
29 Mart 2016’da Adana’nın Aladağ ilçesindeki bir yurtta çıkan yangın sonucunda yaşamını yitiren 12 çocuğu hatırlatan Nejla, “Özellikle kaçak yurtlarda gençler üzerinde ciddi baskı var ve bir öğrenci öldürüldü. Yine KYK yurtlarında bile manevi danışman adı altında Gülen Cemaati’nin örgütlenme tarzıyla ‘abiler, ablalar’ örgütleniyorlar. Artık yaz aylarında okullarımızın yerini bu vakıflar ve dernekler alıp dini eğitim verebiliyorlar. 4-6 yaş arası çocuk eğitiminde ‘dini eğitim vermeliyiz’ diyen bir bakış açısı var. Kuran kurslarını okul öncesi eğitim kurumları olarak görerek belge bile vermeyi düşünüyorlar. Artık köylerimizde devletin tek temsilcisinin imam olduğunu söyleyen bir Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı var. Köyde öğretmen, veteriner, ziraat mühendisi yok ama köyde imam var. Bu imamların da hangi tarikat ve cemaatlerle bağlantılı çalışmalar yaptığını bilmiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasanın laik Cumhuriyet ilkesine uymayarak suç işliyor. Biz de eğitim ve bilim emekçileri olarak laikliği sonuna kadar savunacak çalışmalar sürdürüyoruz” sözlerine yer verdi. 
 
‘Dindar ve kindar bir nesil olarak yetiştirmek gibi bir amaç olamaz’
 
“Çocuklarımızı ‘dindar ve kindar’ bir nesil olarak yetiştirmek gibi bir amaç olamaz” diyen Nejla, eğitim sistemlerinin çeşitli, çoklu, kültürel, kimliklerin, dinlerin toplumsal sınıfların karşılaştığı alanlar olduğuna vurgu yaptı. Liseler başta olmak üzere okulların mütedeyyinlerin gittiği, İmam Hatip gibi okullarla dolduğunu kaydeden Nejla, “Bu okullar iktidarın gözde okulları ve sayıları oldukça fazla. Akademik liselerdeki eğitimin niteliği giderek düşüyor. Çünkü çocukları yeryüzüne bağlayan ve yeryüzünde insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmek için çaba göstermekten uzaklaştıran bir öte dünya anlayışıyla karşı karşıyayız” şeklinde konuştu. 
 
‘İtiraz edenlere ‘Sen ideolojiksin’ diyorlar’
 
Hak arayan öğretmen ve meslek örgütleri üzerinde baskı iklimi olduğuna dikkat çeken Nejla, “İktidarlar iktidara geldikten sonra tüm yurttaşlara ‘Bana boyun eğ’ mesajını verirler. İtiraz edenlere ise ‘Sen ideolojiksin’ diyorlar. Kendi yaptıkları, polisi saldırtmaları, ‘kindar ve dindar bir nesil yetiştireceğiz’ demeleri, ‘İslamcı bir eğitim anlayışıyla diğer dinlerle hesaplaşacağız’ demeleri ideolojik değil ama karşı çıkan, haklarını arayan herkes ‘ideolojik’ damgasını yiyor. Boyun eğdirmek için hileli yöntemler yaparlar. Kamuoyuna ‘Onlar teröristtir’ diye hileli yönlendirmeler yaparak kafaları karıştırırlar. Aynı zamanda bizim dayanışmacı, birlikte mücadele kültürümüzü yok etmek, kendi kültürlerini dayatmak için kültürümüzü istila etmeye çalışırlar. ‘Herşey kapitalizme, otoriter, sağ popülist devletin kriterleri doğrultusunda olmalıdır’ diyen bir anlayışla hileli yönlendirmeleri yaparlar. Daha da başarılı oldukları şey ‘böl ve yönet’tir. Emekçi sınıfları, onun sendikal hareketleri, öğretmenleri tek tek bölmek ve parçalamak iktidarların en kolay yönetebilme mekanizmalarından birisi olarak işler. Kendisine boyun eğen sendikalar, eğmeyen sendikalar olarak ayrım yaparlar. Kendisine biat eden öğretmenleri de örnek öğretmenler, boyun eğmeyenleri ise ‘isyankar’ öğretmenler olarak ilan eder” değerlendirmesi yaptı.
 
‘600 bin öğretmenin ataması yapılmıyor’
 
Ataması yapılmayan 600 bine yakın öğretmen olduğu bilgisini paylaşan Nejla, bu öğretmenlerin kamuya giremedikleri için yalnızca özel sektörde çalışabildiklerini belirtti. Özel sektörde 170 bin civarında öğretmen olduğunu ifade eden Nejla, çalışma koşullarının ağırlığına dikkat çekti. Nejla, “Haftada 60 saat derse girmiş olmak, hafta sonu gelecek emir mesajını uygulamak, yaz aylarını dinlenme zamanı olarak geçirememek, asgari ücretin altında ücret almak gibi bir durum var. Öğretmenler taban maaş uygulaması talep etti. ‘Bir ilkokul, ortaokul ve lise öğretmeni kaç para alıyorsa bana da onu ver’ diyerek çok haklı bir mücadelenin içerisine girdiler. Enflasyon aldı başını gidiyor ve sadece özel sektör öğretmenleri değil kamudaki öğretmenler bile ciddi bir geçinememe ve baskılar yüzünden de nefes alamama sorunuyla karşı karşıya” ifadelerini kullandı. 
 
‘Bir polis şefi, ‘Alın bunları içeri’ diyebilme cesaretini nereden alıyor?’
 
Ataması yapılmayan öğretmenlerin Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nı kurduğunu aktaran Nejla, bu sendikanın çok kısa bir zaman içinde 4 binin üzerinde üye kaydettiği bilgisini paylaştı. Bu durumun sorunun ağırlığını ve öğretmenlerin hak arayışını net bir şekilde gösterdiğini söyleyen Nejla, Ankara’da temel taleplerle eylem yaptıkları için polis şiddetiyle karşı karşıya kalan öğretmenleri hatırlattı. “Türkiye’de öğretmene böyle davranılabilir mi?” diye soran Nejla, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde bir açıklama yapsa ne olur? Kamu düzeni mi bozulur? Asla bozulmaz, Türkiye’ye demokratikleşme görüntüsü verir. Görüşme ve konuşmalarla bu iş çözülemiyorsa, tüm kamu emekçilerinin sözlerini söyleyebildikleri alanlar olmalı. Öğretmenler her alanı kullanabilmeliler. İş yerlerimiz il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri bizim sesimizi ve sözümüzü kurabileceğimiz yerler olmalı. Ama bu engelleniyor ve engellenirken de polisin protestocuları, öğretmenleri dışardan gelebilecek saldırılara karşı koruması gerekirken doğrudan iktidarın yanında durarak ‘alın şunları içeri’ diyorlar. Bir polis şefi, ‘Alın bunları içeri’ diyebilme cesaretini nereden alıyor? Aldığı yer İçişleri Bakanlığı. Ondan sonra ise o koltukta nasıl oturduğunu bilmediğimiz İçişleri Bakanlığı bir kadın öğretmeni hedef aldı. Ondan önce de bir kadın sanatçıyı, Gülşen’i hedef almıştı. Tek tek kişileri hedefleyerek topluma korku yaymak istiyorlar. Halihazırda yasal olan bir partinin üyesiymiş. Şu anda milletvekillerimiz var ve merkez hükümet bütçesinden kaynak transfer ediliyor. ‘Yasal bir partinin üyesiyim’ diyebileceği bir fotoğrafı çıkıyor ve bir öğretmenimiz bu şekilde hedef gösteriliyor. Türkiye demokrasiyi çok özledi. Ülkemizde sanatın engellendiğini biliyoruz. Bir ülkenin gelişebilmesi için bilimde, sanatta, siyasette büyüyebilmesi gerekir. Türkiye’de derin bir mücadele de büyüyor. Öğretmenlerimizin yanındayız ve onları hedef gösteren, tehdit eden, korku uyandıran söylemleri kınıyoruz. Eğitim Sen olarak da biz mücadelemizi iktidardan yana değil halktan, kamu emekçilerinden, kadınlardan, çocuklardan, gençlerden, doğadan yana özgür düşüncelerimizi ve eylemlerimizi sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönem zorlu bir mücadele dönemi olacak. Birleşirsek kazanabiliriz.”