‘Devleti arkasına alan erkek, ‘Bana bir şey olmaz’ diyor’

  • 09:01 7 Eylül 2022
  • Güncel
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - İktidarın kadın mücadelesi yürüten kurumları hedef aldığını belirten Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gözde Engin, özellikle özel savaş politikalarının bölgede ciddi problemlere neden olduğunu belirtti. Gözde, “Dijital şiddetin kullanıldığı ve kadınlara bununla şantaj yapıldığını, kadınların bu şekilde farklı şiddet türüne maruz kaldıklarını görüyoruz. Bunun temel nedeni, cezasızlık politikası, üniformalı ve devleti arkasında hisseden erkeklerin ‘Bana bir şey olmaz’ rahatlığıdır” dedi.
 
Türkiye’de 2016 yılında yaşanan darbe girişimini fırsat haline getiren iktidar, ilan ettiği Olağanüstü hal (OHAL) kapsamında çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile başta kadın kurumları olmak üzere birçok demokratik ve muhalif kurumu kapattı ya da atadıkları kayyımlarla işlevsiz hale getirdi. Diyarbakır’da da Kongreya Jinên Azad (KJA) ve olmak üzere çok sayıda kadın kurumu kapatıldı. Kurumların kapatılmasıyla beraber başta Diyarbakır olmak üzere bölge kentlerinde kadın ve çocuk katliamları, şiddet olaylarında artış yaşanmaya başladı.
 
Şiddet sarmalının önüne geçmek adına kadınlar 29 Aralık 2018 tarihinde Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği’ni kurdu. Kuruluşundan bu yana kadın ve çocuklara psikolojik ve hukuki destek sunan dernek, bölgede şiddete uğrayan ve katledilen kadınlar için hukuki süreci takip ediyor.
 
Rosa Kadın Derneği’nin kuruluşundan bu yana yürüttüğü çalışmalar, derneğe başvurular ve bundan sonraki süreçlerde yürütecekleri çalışmalara ilişkin Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Avukat Gözde Engin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Rosa, ihtiyaçtan kaynaklı kuruldu’
 
Kürdistan’da 2016 yılında atanan kayyımlarla birlikte kadınların gidebilecekleri ve başvurabilecekleri, hiçbir kurumun kalmadığının altını çizen Gözde, böylesi bir süreçte kadın kurumlarına olan ihtiyaçtan kaynaklı 2018 yılında Rosa’yı kurduklarını söyledi. Gözde, “Şu an Rosa Kadın Derneği olarak şiddeti önlemeye dönük, politikalar gerçekleştirmek açısından yaptığımız birçok faaliyet var. Gelen başvurulara hukuki desteğin yanı sıra psikolojik destek de sunuyoruz. Eğer kadının can güvenliği yoksa; ŞÖNİM’lere, Mor Çatı ve İstanbul Belediyesi’ne bağlı kadın sığınaklarına yönlendiriyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Çok etkili eylemler yaptık’
 
2016 yılı sonrasında sivil toplum örgütlerinin (STÖ) büyük bir baskı ile karşı karşıya kaldığını belirten Gözde, “Bu baskılardan kadın hareketleri azade değildi. Kürt özgürlük hareketi de öyleydi. Rosa’nın tüm bu baskılara rağmen varlığı Diyarbakır’da yaşayan kadınların nefes almasına yardımcı oldu. 2018 yılında kuruluşumuzun hemen ardından kentte çok büyük ses getirecek eylem ve etkinlikler yaptık. ‘Jin jiyan e, jiyanê nekuje’ kampanyası gibi. Kurulduğumuz zaman kayyımlar da olmadığı için otobüsünden dolmuşuna, eczanesinden belediyesine her yeri siyah ve mora boyamıştık. Bu durum çok büyük ses getirmişti ve Rosa’nın tanınırlığına da yardımcı olmuştu. Tabi bu etkinlikler Rosa’nın tek başına yaptığı etkinlikler değildi. Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı da destek verdi” dedi. 
 
Başvurular devam ediyor
 
“Bu kadar daralan ve nefes alamaz hale gelen sivil topluma nefes aldırmamızdan kaynaklı devletin de hedef tahtasına oturmamıza neden oldu” diyen Gözde, “22 Mayıs 2020 yılından sonra derneğe yönelik gerçekleşen yargı tacizlerini böyle yorumluyoruz. Çünkü iktidarlar her zaman kendi karşısında duranı, muhalif olanları hedefine alır. Kürt kadın mücadelesi de bunun bir örneği. Rosa olarak büyük etki yaratacak büyük eylemlere imza attık, çalıştaylar düzenledik. Şiddete maruz kalan kadınların başvuruları gelmeye devam ediyor. Rosa ihtiyaca cevap olabilecek bir kuruma dönüştü” şeklinde konuştu.
 
‘Cinsiyet temelli şiddete maruz kalıyoruz’
 
Mahallelerde, sokaklarda, işyerlerinde kadınlara ve çocuklara ulaşmaya çalıştıklarına değinen Gözde, “Ancak kente yaşanan kadın sorunlarına Rosa’nın tek başına yetmesi çok zor. Bizler bu gerçekliğin de farkındayız. Çok ciddi bir şiddetten bahsediyoruz. Ne kadar mahalleye, köye, fabrikalara gidersek gidelim, tek başına sorun çözülmeyeceğinin bilincindeyiz. Bizim açımızdan ulaştığımız kişilerin sayısı değil, yarattığı etki önemli. Örneğin ulaşabildiğimiz bir kadının mahallede komşuları, akrabaları, iş arkadaşları var. Bundan kaynaklı büyük etki yaratma olanağı çok büyük. Bundan kaynaklı da her kesimden kadına ulaşmaya çalışıyoruz. Kadınlar olarak toplumun her alanında şiddetin her boyutuna maruz kalıyoruz. Bundan kaynaklı farkındalığı yaratmak ve farklı deneyimleri olan kadınlarla yürüttüğümüz çalışmaları paylaşmak için çalışma yapmaya çalışıyoruz” ifadelerine yer verdi.
 
‘Hiçbirimiz şiddetten azade değiliz’
 
İhtiyaç temelinde atölyelerin şekillendiğini söyleyen Gözde, “Atölyeleri belli alanlarla sınırlı tutmuyoruz. Bazen mahallede yaptığımız çalışmada bir kadının sorusu üzerine verdiğimiz bilgi de atölye çalışmasına giriyor. Ancak bunun haricinde farkındalık yaratmak istediğimiz şiddetle mücadele yöntemleri için verdiğimiz ayrıca bir çaba var. Şiddet türlerine karşı farkındalık yaratmak, için konuşuyoruz, şiddete maruz kalan kadınların başvuracakları mekanizmaları, kadınların ne tür hakları olduğu üzerine konuşuyoruz. Yaptığımız çalışmalar her geçen gün büyümeye devam ediyor. Öte yandan kendi iç atölyelerimiz de oluyor. Çünkü hiçbirimiz şiddetten azade değiliz” diye ekledi. 
 
‘Kadınlar dijital şiddete maruz kalıyor’
 
Özel savaşı bir politika olarak değerlendirmenin temel nedeninin, içerisinde çok yönlü savaş argümanı kullanıldığını ifade eden Gözde, “Özel savaş politikalarının bölgede sebep olduğu çok ciddi problemler var. Başvuruların gizliliği bağlamında, ne tür başvuruların yapıldığını belki anlatamayız. Ama özel savaş politikaları ile ilgili çok ciddi başvurular alıyoruz. Özellikle dijital şiddetin kullanıldığı ve kadınlara bununla şantaj yapıldığını, kadınların bu şekilde farklı şiddet türüne maruz kaldıklarını görüyoruz. Bunun temel nedeni, cezasızlık politikası, üniformalı ve devleti arkasında hisseden erkeklerin ‘bana bir şey olmaz’ rahatlığıdır. Buna karşı mücadele etmek tekil ve bireysel mücadeleden çok örgütlü mücadele önemlidir. Bu tür davaların takibinin yapılması, böylesi şiddet türüne maruz kalan kadının yalnız bırakılmaması böylesi durumların önüne geçmenin bir yolu olabilir” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘Kadın katliamları her zaman fazlaydı’
 
Gözde, Türkiye’de kadın kırımının hiçbir zaman az olmadığını söyleyerek, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Bu iktidarın baskıcı yönetimi ile kadın kırımları arttı. Ancak bu iktidardan önce de kadın katliamları çok fazlaydı. İktidarların görevi kadın kırımlarını önlemek için çalışma yürütmek ve bu temelde yeni yasalar çıkarmaktır da. İstanbul Sözleşmesi de böyle bir çalışmaydı; ancak tek bir gecede bir adamın kararıyla sözleşmeden çekilme durumu oldu. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nin tekrardan hayata geçilmesi gerekiyor. Hem bu sözleşmenin yeniden yürürlüğe girmesi ve etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor. Sözleşme olmadığı için ‘kadınlar rahatlıkla öldürülebilir’ diye bir şey yok tabi ki. Ancak ne yazık ki faillerin aklındaki şey bu. Çünkü yargı makamları kadın katliamlarını dosyalarını etkin bir şekilde incelemiyor. Örneğin Ayşe Tayurak 4’ncü koruma kararı süresi içerisinde katledildi ve dosya takipsizlikle sonuçlandı. AYM’deki süreci bekliyoruz. Etkin soruşturma yetkinliği yerine getirilmeyince, failler doğru yargılanmadan, kadınların örgütlenmesi için çalışmalar yapılmadığı sürece şiddet sarmalından kurtulamayız.”