Üç kadın, üç ayrı mücadele, ortak talep: Barış

  • 09:07 1 Eylül 2022
  • Güncel
 
Gülistan Dursun
 
İSTANBUL - Yıllardır barış için bulundukları farklı alanlarda mücadele yürüten kadınlar, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla, “Barışın mimarı Abdullah Öcalan’dır. Kürt sorunu çözülmeden bu topraklarda barış sağlanamaz. Bu ülke bizim ve biz de barış diyoruz” sözleri ile dileklerini paylaştı.  
 
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Ancak Ortadoğu’da yüzyıllardır süren savaşlar ve çatışmalar bugün de devam ediyor. Bu ortamdan en çok payı ise Kürt halkı alıyor. İmha ve inkarın hedefi olurken buna rağmen barış taleplerinden vazgeçmeyen Kürtler ve Kürt kadınlar, bugün de alanlardan aynı taleplerini yükseltiyor. Savaş siyasetinin en sıcak tanığı olan Barış Anneleri, tutsak yakınları ve Cumartesi Anneleri dillerinden barış sözcüğünü düşürmeyerek, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de barış çizgisinde mücadelelerine devam ediyor.
 
Köyleri yakıldı, yıkıldı
 
Mêrdîn’in Kerboran (Dargeçit) ilçesine bağlı Çelike Aliye Remo (Çelik)  köyünde ailesi ile yaşayan Perihan Akbulut, henüz 23 yaşındayken devletin köyleri yakma, yıkma politikası ile tanışır. 23 yaşında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Perihan, İstanbul’da da rahat bir hayat sürdürmez. Baskıyı, haksızlığı en derinden bu topraklarda da yaşayan Perihan’ın evine sık sık baskınlar olur ve gözaltına alınmayan bir aile bireyi dahi kalmaz. Perihan, evlerine yapılan bir baskın anını şu ifadeler ile anlatıyor: “İki günlük kızım vardı. Ve elimle ağzını kapatmak zorunda kaldım. Ve o kızım büyüdüğünde sürekli bana sorardı ‘Siz ne yaptınız da bize böyle yapıyorlar’ diye. Ben de ona ‘Biz Kürt olduğumuz için böyle davranıyorlar’ diyordum.” 
 
Yıllardır barış diyor
 
Perihan’ın kızı ailesinin gördüğü devlet baskısına karşı yüzünü dağlara çevirerek PKK'ye katılır. Yaşamı boyunca her alanda mücadele eden Perihan, kızının ardından Barış Anneleri İnisiyatifi ile tanışır ve mücadelesini bu alanda sürdürmeye devam eder. “20 yıldır barış talep ediyoruz. Köylerimizi yaktılar, yıktılar, göç ettirdiler ama yine de barış demekten vazgeçmedik. Bu ülkede insanlar ölmesin, anneler ağlamasın diye mücadele ediyoruz” ifadelerini kullanan Perihan, barışın bütün dünya hakları için önemli olduğunu belirtiyor. Her kesimden barış sesinin yükselmesi gerektiğini vurgulayan Perihan, “Herkes el ele verip ‘Barış istiyoruz’ demeli. Biz kimseye zorluk yaşatmadık, zulüm yapmadık ve kimsenin dağlarını kimyasallarla bombalamadık ama bugün kimyasallar ile çocuklarımız bombalanıyor” diyor. Kürt sorunu çözülmeden barışın sağlanmayacağını da söyleyen Perihan, koşulların sağlanmadığı süre zarfında kimsenin rahat edemeyeceğini de ifade ediyor.
 
‘Barışın mimarı Abdullah Öcalan’
 
Barışın da PKK Lideri Abdullah Öcalan’a bağlı olduğunun altını çizen Perihan, 23 yıldır İmralı’da ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri’nin fiziki özgürlüğü sağlandığı taktirde barışın mümkün olacağını belirtiyor. Kürt halkının Abdullah Öcalan’sız herhangi bir şeyi kabul etmeyeceğini de ifade eden Perihan, “Barışın mimarı Önderliktir. Kürt halkı onunla gözlerini açtı. Bugün Önderliğin sayesinde biz kadın, insan olduk. Bize bir yol açtı ve bizim bu yola sahip çıkmamız gerekiyor. Bugün Önderlikle bir barış sağlanmadığı takdirde kaç siyasi parti gelip geçse de sonu aynı olacaktır.  Bütün dünya Önderliği takip ediyor. Çünkü insanlık için mücadele ediyor” diye konuşuyor.
 
Perihan, 1 Eylül dileklerini de şu ifadeler ile dile getiriyor: “Barış bütün dünyaya gelsin. Hiçbir yerde savaş ortamı olmasın ki herkes rahat bir ekmek yesin. Herkes hür bir şekilde hakları ile yaşasın böyle bir dünya istiyoruz. Adı üzerinde dünya barış günü deniliyor. Dünyaya barış gelsin ki hiçbir anne ağlamasın.”
 
Bitmeyen mücadele azmi
 
Sêrt’in Misirce (Kurtalan) ilçesinde koçer bir ailede dünyaya gelen Cemile Çiftçi, koçerlik kültürü ile hayatını sürdürür. Cemile erken yaşta devletin koçerlik üzerinde uyguladığı baskı politikası ile tanışır. Devlet Cemile ve ailesinin koyunlarını katledip koçerlik yapmasına engel olur. Devletin bu politikaları ile erken yaşta tanışan Cemile, evlendiği erkek tarafından da şiddet görür. Artan devlet baskısından kaynaklı Cemile’nin oğlu da PKK’ye katılır. Cemile hem devlet baskısı hem erkek baskısından kaynaklı çocukları ile İstanbul’a göç etmek zorunda kalır. Mücadele etmekten vazgeçmeyen Cemile de Barış Anneleri İnisiyatifi ile tanışır.
 
Adalet Nöbeti’nde
 
Cemile şimdilerde ise 27 yıldır ağır hasta tutsak olan kardeşi Selim Çiftçi için 23 haftadır Adalet Nöbeti tutuyor. Adalet Nöbetinin hemen her haftasında polis tarafından şiddet görüp işkence edilen Cemile, yaşanan bunca şiddete, gözaltıya rağmen dilinden, “Hayatımın sonuna kadar tutsaklara da sahip çıkacağım” sözlerini dilinden eksik etmiyor.
 
‘Nerede barış?’
 
Cemile, tutsakların cezaevlerine de yaşadıkları zorluklara dair “Çocuklarımız cezaevinde hasta ve onları tedavi etmiyorlar. Onlara baskı ve işkence uyguluyorlar. Biz de bunların karşısında ille de adalet diyoruz. Ama şu zamana kadar devletin yanında bir adalet göremedik. 50 yıldır bu mücadelenin içerisindeyim ve daha bir kere dahi bize bir hak verdiklerini görmedim” ifadelerini kullanıyor. Bunca baskıya rağmen barışı dilinden düşürmeyen Cemile, “ 1 Eylül Dünya Barış Günü diyorlar, hani barış nerede? Bütün dünyada var ama Tayyip’in ülkesinde öyle bir şey yok. Ama buna rağmen barış diyeceğiz. Umarım bu topraklara barış, özgürlük gelebilir ve tutsaklarımız da serbest bırakılır” diyor.
 
‘Adı konulmamış savaş’
 
1994 yılında kardeşi Cemalettin Atmaca’yı Gebze Eskihisar feribot yolunda faili meçhul bir katliamla kaybettikten sonra Cumartesi Anneleri/ İnsanları ile tanışan Nuran Atmaca o günden bu yana mücadelesini bu alanda sürdürüyor. Yıllardır devletin sürdürdüğü politikayı da eleştiren Nuran, “Yıllar oldu, hiçbir şey değişmedi adı konulmamış savaş halen devam ediyor. Bizler barış dedikçe, savaş halini sürdürmeye devam ettiler. Sadece bu hükümet değil, 40 yıldır bu savaş devam ediyor” şeklinde konuşuyor. Türkiye’nin sınır dışı saldırılarına da değinen Nuran, “Benim ülkemin yöneticileri senin Suriye’de Irakta ne işin var. Êzidîlerin kadınlarını sattılar, çoluk çocuğu katlettiler. Zeytin ağaçlarını yağmaladılar. Sana, bana Kürt’e, Alevi’ye, Ermeni’ye, doğaya ve denize düşman. Yeter artık. Bu ülke bizim ve biz de barış diyoruz. Ülkenin yarısını yağmaladınız, bir enkaz bırakacaklar. Farkındayız her şeyin” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Dağlarımızda da, şehrimizde de barış istiyoruz’ 
 
Ölen askerlerin cenazeleri üzerinden yapılan algılara da dikkat çeken Nuran, “Ölen askerlerin üzerine ve sokağa kocaman bir Türk Bayrağı asıyorsunuz, ‘şehitler ölmez vatan bölünmez diyorsunuz’ oysa ölüyor. Hiçbir vekilin, bakanın çocuğunun öldüğünü gördünüz mü? Ölen fakir fukaranın çocuğu. Yaşam haklarını ellerinden almaya ne hakkınız var. Her dilden, her ulustan insanlar artık barış diyor. Biz ülkemizde de, dağlarımızda da, şehrimizde de barış istiyoruz. Yıllarca Kürt anneleri ‘êdi bese’ dedi. Neden duymuyorsunuz? Gözleriniz kör mü, kulaklarınız sağır mı? Yeter artık bitirdiniz ülkeyi gidin!” diye konuşuyor.
 
‘Durdur bu savaşı’
 
Nuran, mutlak bir barış ortamının ise şu koşullarda olabileceğini anlatıyor: “Önce silahların bombaların durması, Kuzey Irak ve Suriye’deki askerlerin geri çekilmesi gerekiyor. Gaz bombaları ile nükleer silahlar ile mağaraları bombaladılar. Savaşı durdurun. Bizim savaşa ne atacak bir mermimiz ne verecek bir çocuğumuz yok. Çocuklarımızın yakalarını bırakın. Bana sormadan benim ülkemin çocuklarına silah atamazsın! Ne Amerika’sı ne Rusya’sı bizim umurumuzda değil. Biz huzur içinde yaşamak istiyoruz.”