Filiz Kerestecioğlu: Cezaevi müdürü ‘örgüt avukatlarıyla konuşmam’ dedi

  • 15:30 31 Ağustos 2022
  • Güncel
 
ANKARA - Sincan Cezaevi ziyareti ardından konuşan HDP’li Filiz Kerestecioğlu, ziyarette kendisi ile birlikte yer alan avukatların cezaevi müdürü tarafından “Örgüt Avukatlarıyla konuşmam” diyerek hedef gösterildiğini aktarırken, “Ülkeyi büyük bir cezaevi kampüsü haline getirmeye devam ediyorlar. Türkiye’nin ve bütün kamuoyunun buna karar verme zamanıdır” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi Nuray Özdoğan, HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi avukatlarla birlikte Sincan Kadın Cezaevi ve Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi idaresiyle, cezaevlerinde yaşanan sorunlara dair görüşme gerçekleştirdi. Heyet görüşme ardından Sincan Cezaevi önünde açıklama yaptı.
 
Açıklamada konuşan HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Sincan Yüksek Güvenlikli Kadın Cezaevleri’nde ziyaret için cezaevinden randevu talebinde bulunduğunu Sincan 1 Nolu Kadın Cezaevi’nin bu talebe olumlu cevap verdiğini ancak Sincan 2 Nolu Cezaevi’nin ise “çok meşgul” olduğu gerekçesiyle randevuyu reddettiğini aktardı. 
 
‘Yazılı cevap da vermediler’
 
Sincan 2 Nolu Cezaevi’ne yazılı dilekçe ile başvurduklarını belirten Filiz, “Bizim, milletvekili olarak cezaevlerinden bize gelen şikâyetler kapsamında müdürlerle görüşmek, değerlendirmek, istişare etmek ve denetlemek gibi bir görevimiz var. Siz bu görevimizi engelliyorsunuz, bu nedenle yazılı cevap verin dedik. 2 Nolu’dan henüz bir yazılı cevap gelmedi. Bu nedenle şikâyette bulunacağım. Bununla ilgili eğer mantıklı bir yazılı gerekçe iletilmezse, hem Adalet Bakanlığı’na hem ombudsmana hem de CİMER’e şikayet dilekçesi vereceğiz. Çünkü bir cezaevi müdürünün bir hafta meşgul olması gibi bir şey takdir edersiniz ki bizim açımızdan kabul edilebilir değil” diye belirtti.
 
‘Örgüt avukatlarıyla görüşmem’ diyerek, hedef gösterdi
 
Avukatlarla birlikte önce 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne gittiklerini söyleyen Filiz, cezaevi müdürünün gerilimli olduğunu aktardı. Müdürün sorunları konuşmaya başlamadan avukatları sorguladığına dikkat çeken Filiz, “Ben burada yetersiz beslenme yetersiz gibi sorunlar var, biz sizinle bunları konuşmak ve değerlendirmek istiyoruz, bir müsaade eder misiniz konuşmamıza dememize rağmen, kendisi gerçekten konuşamayacak bir ruh halindeydi. Onun ruh halini kendisine bırakıyoruz ama şikâyetçi olacağımız bir başka konu var. Meslektaşlarıma ‘örgüt avukatlarıyla konuşmam’ dedi. 40 yıla yaklaşan meslek hayatımda bu fütursuzluk çok az duyduğum bir şey. Bunu da kamuoyu ve basın mensupları önünde ifade etmek isteriz. Hangi davaya bakıyor olursa olsun avukatlar, müvekkilleriyle özdeşleştirilemez ve orada iletişimi sağlaması gereken bir cezaevi müdürünün böyle bir hadsizlik yapmaya hakkı yoktur. Bununla ilgili de kendisiyle ayrıca, şikayet dilekçeleri ile karşı karşıya geleceğiz sanıyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘Görevimizden vazgeçmeyeceğiz’
 
Son olarak Kadın Cezaevi müdürü ile görüştüklerini de aktaran Filiz,  sözlerini şöyle sürdürdü: “Sohbet hakkı aslında iki yüksek güvenlikli cezaevinde de yok ama kadın cezaevinde başlanmış iki saatlik sohbet hakkı var. En azından şunu ifade etmek isterim. Diyalog kurulabildi, yani insani bir konuşma gerçekleşti. Konuşmak Türkiye’de artık önemli bir şey. Derdini anlatmak ve derdine yasal karşılıklar bulmak, ya da bazen mantıksız veya mantıklı karşılıklar bulmak, ama konuşabilmek önemli. Milletvekillerinin ‘ne yapıyorsunuz, nedir sorunlar, bize gelenler bunlar, yazılan mektuplar bunlar, avukatların ilettikleri bunlar’ diyerek sorunları konuşma ve çözüm yolu bulma görevi var. Bu görevimizden vazgeçmeyeceğiz.  
 
Dışarıdaki yoksulluk cezaevine de yansıyor
 
Kadın Cezaevinde televizyon, gazete sınırları var. Mesela Meclis TV’yi izleyemediklerini yani TBMM’nin olduğu televizyonu izleyemediklerini söylüyor arkadaşlar. Bunları gündeme getirdik. Keyfi aramaların olduğunu, bazı avukat görüş odalarında şeffaf filmlerin kaldırılmamış olduğunu ve bunların avukat arkadaşlarımızın hakikaten savunma yapabilmek ve görüşmeyi sağlıklı gerçekleştirebilme, evrakları karşı taraftaki müvekillerine gösterebilmelerine engel teşkil ettiklerini ifade ettik. Pandemi koşulları farklıydı, bugünün koşulları farklı. Buna göre yine pandemi olduğu iddia edilebilir, ama görüyoruz ki her yerde herkes maskesiz ve ilan edilen bir pandemi koşulu da yok ortada. Mektupların sansüre uğramaması ya da iadeli taahhütlünün çok pahalı olması ve normal mektupların ise akıbetinin gerçekten bilinmediğini ve dolayısıyla cezaevi idarelerini töhmet altında bıraktığını, yani mektuplarımız aslında gönderilmiyor mu diye bunları ilettik. Hijyen problemleri ve yetersiz kötü beslenme, kantin fiyatlarında fahiş artışlar olması… Bu cezaevinin sorunu değil aslında. Adalet Bakanlığı’nın sorunu ve ülkedeki yoksulluğun da bir sonucu. Dışarıdaki yoksulluk cezaevlerine de yansıyor. 
 
Kadının yeri mutfağıdır anlayışını kabul etmiyoruz
 
Spor haklarının olduğunu söylediler. Birtakım atölyeler kurulmuş ama bunlar özellikle bir kadın hakları savunucusu olarak mantı yapma ve el işi atölyelerinin dışında arkadaşlarımızın resim, müzik ve başka yeteneklerini ortaya koyabilecekleri, geliştirebilecekleri atölyelere de ihtiyaç vardır. Kadının yeri mutfağıdır anlayışının biz cezaevlerinde de devam etmesini asla istemiyoruz. Bununla ilgili de herhalde bazı gelişmeler olacaktır diye ummak istiyoruz. Bunların takipçisi olacağız.
 
İnfaz yakmaları
 
Son olarak en önemli sorun tabii ki infaz yakmalar, infaz ertelemeleri. Ben konuşmamı isimleri sayarak bitirmek istiyorum. Hanım Yıldırım, koşullu salıverilme tarihi 21 Eylül 2021 olmasına rağmen bir yıl süreyle infazı yakılmış. Rojlan Erez, bir yıl süreyle infazı yakılmış. Jiyan Ateş, uyku saati ve planına uymaması, okula kayıt yaptırmaması, dezenfektan kullanmaması ve koridorda gördüğü arkadaşına sarılması gerekçeleriyle bir yıl süreyle infazı yakılmıştır. Berrin Sarı, koşullu salıverilme tarihi 21 Kasım olmasına rağmen infazı 9 ay süreyle yakılmıştır. Dilan Oynaş, örgütlü koğuşta kalmaya devam etmesi gerekçesiyle 3 ay süreyle infazı yakılmıştır. Sedef Demir, “iyi halli” olduğuna dair kurul kararı verilmesine rağmen 3 ay süreyle infazı yakılmıştır. Ağrı Belediye Eşbaşkanımız Mukaddes Kubilay, koşullu salıverilme tarihi 4 Ağustos olmasına rağmen infazı yakılmıştır. Önceki dönem Varto Belediye Eşbaşkanımız Sabite Ekinci, koşullu salıverilme tarihi 17 Haziran olmasına rağmen infazı yakılmıştır. Yine Erzurum Karayazı Belediye Eşbaşkanı Zeynep Bingöl, koşullu salıverilme tarihi 22 Temmuz olmasına rağmen infazı yakılmıştır. 
 
Bu ülke cezaevi kampüsü haline getiriliyor
 
Türkiye’deki cezaevlerinde aslında tahliye zamanı gelmiş olmasına rağmen idari gözlem kurulunun puanlamaları -hakimlerin, savcıların dahi anlayamadığı puanlamalar- olması nedeniyle de; bunu gözleyen insanların cezaevlerindeki idareciler olması, bir mahkeme olmaması nedeniyle de insanlar yattıkları cezanın dışında, aslında cezaevinde bir kez daha cezaya maruz kalıyorlar. Asıl gündem yapmak istediğimiz sorunlardan biri de bu. Cezaevleri dolu mu? Boşalması isteniyor mu? Gerçekten tahliyesi gelen insanların dışarı çıkması isteniyor mu? Yoksa cezaevlerinde herkes kalmaya devam mı etsin? Biz A’dan başladık; F’ler, D’ler, C’ler, S’lere geldik şimdi. Tip tip cezaevleri yaparak bu ülkeyi büyük bir cezaevi kampüsü haline getirmeye devam ediyorlar. Türkiye’nin ve bütün kamuoyunun buna karar verme zamanıdır. Buna izin vermemeliyiz, gerçekten mahpusluk başka bir şeydir, mahkeme cezası başka bir şeydir. Ama burada gözlem kurullarının insanlar birbirine sarıldı diye, görüşçüsü geldiğinde birbirinin kardeşine yaşlı annesine belki bir refleksle sarıldı diye disiplin cezaları verilmesi akla ziyandır, faşizmdir. Bunun başka bir açıklaması yoktur."
 
‘Faşizmin körüklendiği bir ülkeye çevirdiniz’
 
Ardından söz alan HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi Avukat Nuray Özdoğan, insan haklarına uygun adil bir ceza infaz sisteminin uygulanmasını istemek üzere cezaevine gittiklerini belirtti.  Nuray, “İçeride de cezaevi idareci ve memurların da ülke genelinde oluşan taraflaşmaya bağlı olarak siyasi bir taraflaşmanın ürünü olarak işlem yapmamasını, bu konuda eşit ve adil davranmasını söylemeye geldik.  Ülke ayrımcılığın ve faşizmin körüklendiği bir ülkeye çevrildi. Bunun cezaevlerine yansıması demek içeride bir kâbus demektir. Bunun önlenmesi için geldik” dedi.
 
Adalet Bakanlığı’na seslendi
 
Cezaevi idaresinin kendilerine “örgüt üyesi” tanımına karşılık hukuki olarak cevap vereceklerini dile getiren Nuray, şöyle konuştu: “Şikâyet mekanizmalarını işleteceğiz. Bize bu beyanı söyleyen idarecinin, içeride tutsak olanlara nasıl bir tutum sergileyeceğinin endişesi içindeyiz. Ayrımcı olmayan eşit bir infaz sistemi, siyasi görüşünden dolayı kimseyi yargılamayan bir infaz sistemi, mesleğini yapmaya çalışan avukatların da mesleğini yaptığı için yargılamayan bir idari sistem talep ediyoruz. Özellikle, Adalet Bakanlığı’na seslenmek isteriz” diye konuştu.