‘Keşke cezaevi duvarlarının dili olsaydı…’

  • 09:09 27 Ağustos 2022
  • Güncel
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - Yaklaşık 10 aydır Adalet Nöbeti'nde olan İnci Güler, hasta tutsak abisi Abdulselam Güler’in 17 yıl boyunca annesini göremediğini dile getirerek, “Keşke cezaevi duvarlarının dili olsaydı da konuşsaydı. Annemin ve abimin yaşadıklarını anlatsaydı” dedi. 
 
Adalet talepleriyle yaz, kış; yağmur, çamur, sıcak hava demeden 16 Kasım’dan bu yana Diyarbakır’da Adalet Nöbeti'nde olan ailelerden İnci Güler, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan abisi hasta tutsak Abdulselam Güler başta olmak üzere cezaevlerinde bulunan tüm hasta ve infazı yakılan tutsakların tahliye edilmesi için direniyor.
 
‘Birbirimizi kaybettik’
 
1990’lerde devlet baskısı ile karşı karşıya kalan İnci Güler, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde dünyaya geldi. 7 kardeşi olan İnci, kardeş acısını ilk kez ablası ile yaşadı. Kan kanserine yakalanan ablası daha 16 yaşındayken yaşamını yitirdi. Ardından çocukluk yıllarından gençlik yıllarına geçişte aile dağılmaya başladı. İnci, o süreçte yaşadıklarını şu sözlerle dile getirdi: “14-15 yaşımıza varınca hepimiz birbirimizden ayrıldık. Birbirimizin kişiliğini öğrenemeden birbirimizi kaybettik.”
 
‘İlk bizim eve baskın düzenlenirdi’
 
Abisi Abdulsamet Güler (Şemsettin Jiyan) 1990 yılının başında askerliğini bitirdikten sonra PKK'ye katıldı. O süreçten sonra devlet baskısını birebir yaşamaya başladıklarını, “Kulp’ta herhangi bir çatışma olsa, askerler ilk bizim eve baskın düzenliyorlardı” sözleri ile anlatırken abisi Abdulsamet’in 1996 yılında Federe Kürdistan Bölgesi’nde böbrek yetmezliğinden kaynaklı yaşamını yitirdiğini belirtti. 
 
‘Çok zulüm yapıyordu’
 
90’lar sürecinde abisi Abdulselam ve babasının sürekli gözaltına alındığını ekleyen İnci, abisi Abdulsamet Güler’in özgürlük mücadelesinde yer almasından sonra bu baskıların çok farklı boyutlara ulaştığını belirtiyor. İnci, abisi Abdulselam Güler’in 1994 yılında tutuklandığını kaydederken, “2000 ve 2002 yılları arasında Recep Çömert diye bir karakol komutanı vardı. Daha sonra Ergenekon davasından yargılandı. Recep Çömert Kulp’ta yaşayanlara çok büyük zulümler etti, birçok evi yaktı, bu evlerden biri de bizim evimizdi. Tabur komutanları bile ona ‘komutanım’ diyordu. Yani o kişi öylesine oraya gelmemişti. Evet, karakol komutanı deniliyordu, ama farklı bir amaç için oradaydı. Kulp’ta insanlara yapılan bütün zulmü o yapıyordu ve yürütüyordu” diye anlattı. 
 
‘Devlet baskısı bitmedi’
 
Babasının o yıllarda Tekel’de çalıştığını ancak tekelin yakıldığını ve babasının ardından tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne gönderildiğini aktaran İnci, “Daha sonra gelip köyde bizim, amcamın ve köy muhtarının evini yaktılar. O süreçten sonra köyde yaşamamıza izin vermediler. Diyarbakır’a en büyük abimin evine taşındık. Babam daha sonra tahliye oldu. Ancak devletin baskısı bitmedi, 2002 yılında diğer abim Esat Güler daha lise yılarındayken, devlet ona da baskı yapmaya başladı. O da üniversiteye geçtikten sonra, Van üzerinden katılım yaptı ve İran’a gitti. Daha sonra orada yakalandı ve Türkiye’ye teslim edildi. Van Cezaevi’nde kaldı, daha sonra Muş Cezaevi’ne sürgün edildi. 2 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu, ardından tekrardan HPG’ye katıldı. 6 yıl kaldıktan sonra Kato Dağı’nda şehit oldu” sözlerine yer verdi. 
 
‘Keşke cezaevi duvarlarının dili olsaydı’
 
İnci, annesinin tüm baskılara karşı büyük bir direniş içerisinde olduğunu belirtirken, annesinin 2001 yılından 2018 yılına kadar oğlu Abdulselam Güler’i göremediğini sözlerine ekledi. İnci 17 yıl boyunca hastalıklarından kaynaklı annesini görüşe götüremediklerinin altını çizerek, Abdulselam’ın Diyarbakır’a sürgün olduktan sonra annesini görüşe götürebildiğini ifade etti. İnci, o gün annesi ve abisi Abdulselam’ın yaşadıklarını şu sözlerle paylaştı: “Keşke cezaevi duvarlarının dili olsaydı da konuşsaydı. Annemin ve abimin yaşadıklarını anlatsaydı. Annemin abimi ilk görüşünden sonra kendisine abimin nasıl olduğunu sorduğumuz zaman bize ‘oğlum düşmanın elindeki limon gibi gibidir, istedikleri zaman sıkıyorlar, zorluyorlar, zulüm ediyorlar’ diyordu. Evet bugün baktığımız zaman tam da yaşadıklarımız bunun bir özeti. Annem yaşamını yitirmeden önce sürekli oğlunu özgür bir şekilde görmek istediğini dile getiriyordu. Ancak annem 2019 yılında yaşamını yitirdi ve bu isteği gerçekleşmedi.”
 
‘Tutsaklara yapılan zulüm farklı bir boyutta’
 
“Abim annemden, babamdan bana kalan bir emanettir” diyen İnci, “Annem sürekli ‘eğer anneler ayağa kalkmazsa kalıcı bir çözüm gelmez’ diyordu. Bunun en somut örneğini 1990 yılında yaşadık. Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde tutsaklara zulüm yapılıyordu, anneler o süreçte Ankara’ya kadar gittiler ve cezaevi idaresi geri adım atmak zorunda kaldı, annelerin direnişi karşısında. Ama bugüne baktığımız zaman tutsaklara ve tutsak yakınlarına yapılan zulüm çok farklı bir boyuta ulaşmış durumda. Ankara’ya gidiyoruz, ‘çevik kuvvet saldır’ diyorlar. Devletten genel af yasası istemiyoruz, var olan kanunları uygulamasını talep ediyoruz” diye konuştu.
 
‘Yasalar uygulansa birçok kişi tahliye olacak’
 
Abisi Abdulselam’ın tutuklu bulunduğu süre içerisinde çok farklı hastalıklara yakalandığını ekleyen İnci, “Şu an hasta tutsak listesinde yer alıyor. Yaklaşık 10 aydır Adalet Nöbeti’nde  yer alıyoruz, hasta tutsakların tahliye edilmesi için. Eğer devlet kendi yasalarına uysa ‘denetimli serbestlik’ yasasını uygulasa şu an 90’lı yıllarda tutuklanan birçok kişi tahliye olacak. Ben daha çocuktum abim tutuklandı, şu an benim çocuklarım oldu, ancak hala abim tutsak. Devlet mücadelenin farkında olmayan insanları zindana katarak, istemsizce de olsa bilinçlenmesinin yolunu açtı. Çünkü bu insanlar ve aileleri devletin baskısını birebir gördüler ve bilinçlendiler” diye ekledi.
 
‘Tanıma fırsatı vermediler’
 
İnci, abisi Abdulselam’ın Diyarbakır, Ordu, Bingöl, Siirt ve Balıkesir cezaevlerinde kaldığını anımsatarak, şöyle devam etti: “Annelerimiz kendi çocuklarının çocukluğunu gördü, ancak gençliğini göremedi. Annemin 17 yıl boyunca abimi görmemesi normal bir şey değildi. Annem görüşten sonra konuşamıyordu, heyecandan, üzüntüden… Bugün aileler kendi çocuklarını görmesin diye en uzak kentlere sürgün ediyorlar. Bizler aileler olarak her zaman tutsaklarımızın yanında olacağız. Bugün tutsak abim benim kişiliğimi bilmiyor, ben de onun kişiliğini bilmiyorum, birbirimizi verdiğimiz mücadele ile tanıyoruz. Aile olarak birbirimizi tanıma fırsatı vermediler.”