'Türkiye hak ihlallerini önleyen uluslararası sözleşmelere uymuyor'

  • 09:03 19 Haziran 2022
  • Güncel
 
 
 
Rozerin Gültekin 
 
İSTANBUL- CİSST olarak şimdiye kadar bin 562 hasta tutsak tespit ettiklerini paylaşan avukat Özge Akyüz, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine işaret ederek, Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere uymadığını söyledi.
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde hayata geçirilen ağırlaştırılmış tecrit koşulları tüm Türkiye cezaevlerinde de hissediliyor. İnfazı biten tutsaklar çeşitli bahaneler ile tahliye edilmiyor, hasta tutsakların tedavileri yapılmıyor ve ölüme terk ediliyor. Bir yandan da tutsaklara soruşturmalar açılıyor, iletişim ve haberleşme imkânları kısıtlanıyor. Yine S ve Y Tipi Cezaevleri ile tutsakların dışarı ile bağları tümden koparılmaya çalışılıyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 31 Mart 2022 raporuna göre Türkiye cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere toplam bin 517 hasta tutuklu bulunuyor,  2021’in başından bu yana da 46 tutsak yaşamını yitirdi.
 
Cezaevleri konusunda sivil toplum alanında çalışma yürüten kurumlardan biri olan Ceza İnfaz Sistemi Sivil Toplum Derneği (CİSST), önümüzdeki günlerde 2021-2022 yılı raporunu yayınlamaya hazırlanıyor. CİSST avukatlarından Özge Akyüz, raporları ve cezaevlerinde tutsakların yaşadığı hak ihlallerine ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
 Bin 562 hasta tutsak tespit edildi
 
CİSST olarak bir yıl içerisinde bin 187 tutsak ile temasa geçtiklerini ve kendilerine 3 bin 180 başvurunun yapıldığını söyleyen Özge, bu başvurulardan bin 562 hasta tutsak tespit ettikleri bilgisini verdi. Cezaevleri için yapılan çalışmaların yeterli olmadığına dikkat çeken Özge, “Kısa, orta ve uzun vadeli politikaların yürütülmesi lazım. Uluslararası mevzuatta da bu konuya ilişkin geniş bir yelpaze var. İstanbul Protokolü, kadın mahpuslarla ilgili ayrımcılığın olmamasına yönelik Birleşmiş Milletler Bangkok Yasaları, kadına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması için CEDAW, Mandela Kuralları var mahpuslara yönelik askeri standartların belirlenmesine dair, Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi tavsiye kararları var ki burada insan haklarına ilişkin birçok hususa değiniliyor. Bunlara uygun uygulamalar geliştirildiğinde aslında pek çok ihlalin önü alınabilir. Ancak bu sözleşmelere uyulmuyor” diye belirtti.
 
Kadın tutsakların yaşadıkları
 
Koğuşlarda kapasitesinin üstünde kalabalık bir şekilde kalındığı yönünde başvuruların geldiğini ifade eden Özge, bu durumun cezaevindeki tutsakların yaşamını zorlaştırdığını söyledi. Özge, bunun yanında kadın tutsaklardan da ortak alanda ve havalandırmada kamera sisteminin kullanılmasına yönelik şikayetler geldiğini aktardı. Özge, “Havalandırmadaki kameraların aslında odalarının içini gördüğünü, ortak alandaki kameraların ortak alanda bulunan tuvalet çıkışlarını gördüğü bundan dolayı özel alanlarını ihlal ettiğine dair başvurular alıyoruz. Ayrıca kadın mahpuslar sevk sırasında erkek güvenlik görevlileri ile birlikte sevk ediliyor. Uzun yolculuklarda kadın mahpuslar açısından sözlü tacize varan iletişime sebep olabiliyor. Hastanede mahpusların kelepçe ile muayene edilmeye çalışılmasında sağlığa erişimin önünde bir engel oluşturuyor. Güvenlik memurlarının muayene odasında çıkmaması da mahpusların mahremiyetinin ihlal edilmesine neden oluyor” örneklerini verdi.
 
Adli tutuklular cezaevinde düşük ücrete çalıştırılıyor
 
Cezaevinde adli tutuklu olan kadınların geçimlerini sağlamak için düşük bir ücrete cezaevinde çalışmak zorunda kaldığını söyleyen Özge, kadınların ataerkil bakış açısıyla ‘kadın işi’ olarak görülen mantı, tekstil atölyeleri ve temizlik gibi alanlarda çalıştırıldığını ifade etti. Özge, “Bu iş bölümü kadınları dışarıya hazırlamıyor. Hapishanede çalışmanın koşulu iyi halli olmaları dolayısıyla hapishanede bir hak ihlali olduğunda iyi hal durumunun bozulmaması için ses çıkarma durumu olmuyor” dedi.
 Siyasi tutsakların kolektif bir şekilde ihtiyaçlarını karşıladığını ifade eden Özge, ancak yeni yönetmelikle birlikte dışarıdan gelen malzemelerin kısıtlandığını, kantinde bulunan malzemelerin dışarıdan gönderilmesine izin verilmediği için tutsakların birçok şeyi kantinden almak zorunda kaldıklarını dile getirdi. Özge, “Bu malzemeler için belli bir para almaları lazım ama yakınları dışında onlara para gönderilen insanların da cezai soruşturmaya maruz kaldığını öğreniyoruz. Bu da dışarıdan para yatırılmasını zorlaştırıyor” diye ekledi.
 
 'ATK talepleri geri çeviriyor'
 
Cezaevlerinde cezalandırma içerisinde cezalandırma politikasının söz konusu olduğunu vurgulayan Özge, devamında şunları belirtti:  “Hapishaneler devletin sorumluluğu altında olan yerler. Cezanın ertelenmesi ceza kanununda düzenleniyor. Adli Tıp Kurumları, bakanlığa bağlı atama yoluyla var olan kurumlar. Az sayıda Adli Tıp Kurumu var. Tam teşekküllü ve özel hastanelerden alınan raporlar ile Adli Tıp Kurumu’ndan alınan raporlar arasında bir farklılık olabiliyor. Adli Tıp Kurumu’nun tek karar alma merci olmaması lazım. Adli Tıp Kurumu’ndan çoğu mahpusun talebi geri çevriliyor. Hapishanelerden, son bir sene içerisinde çok fazla ölüm haberi alındı. Hasta tutsaklar adına Aysel Tuğluk simgeleşen bir isim oldu. Ama ATK ağır hasta tutsak siyasetçi Aysel Tuğluk’un cezaevinde yaşamını sürdürebileceği yönünde raporlar verdi.”
 
Sivil toplum ile ortaklaşılmalı
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yapılan başvuruların etkin bir şekilde soruşturulması gerektiğinin altını çizen Özge, “Hapishaneler alanında devletin, sivil toplum kuruluşlarıyla, barolarla, insan hakları kuruluşlarıyla, akademisyenlerle ortak hareket edip ortak bir planlama yapması lazım. İzleme heyetlerinin sivil toplum aracılığıyla dâhil olabilmesi gerekiyor ki burada daha geniş insan hakları eksenli raporlamalar oluşturulabilsin” ifadelerini kullandı.