HDP’li siyasetçiler: Özgür basın Musa Anter’in kalemini yerde bırakmadı

  • 09:02 17 Haziran 2022
  • Güncel
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - 16 Kürt gazetecinin tutuklanmasına tepki gösteren HDP’li siyasetçiler, bölgeye dair gerçeklerin memleketin dört bir yanından duyulmasının engellenmesinin hedeflendiğini belirterek, “Gazeteciler şahsında toplum susturulmak isteniyor” dedi. 
 
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 8 Haziran’da Diyarbakır’da 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. 8 günlük gözaltı sürecinin ardından 15 Haziran’da adliyeye çıkarılan gazetecilerden 16’sı çıkarıldığı mahkemece “örgüte üye olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklandı. Tutuklanan gazeteciler arasında ajansımız JİNNEWS Müdürü Safiye Alağaş ile Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya (MA) Ajansı Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Zeynel Abidin Bulut, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin bulunuyor.
 
16 Kürt gazetecinin gözaltına alınmasına meslektaşları başta olmak üzere çok sayıda kişi tepki gösterirken, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri de tepkilerini yükselterek, halkın sesinin kısılmaya çalışıldığını ifade etti.
 
‘Saldırdıkları ilk isim özgür basın oluyor’
 
HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, topyekûn bir saldırı dalgasının içinde olduklarını vurgulayarak, “Topluma, muhalefet edenlere, özgürlük, adalet, barış, kadın özgürlüğünü talep edenlere saldıracakları zaman ilk kesim özgür basın oluyor. Çünkü özgür basının toplumun sesini duyuran, haberi yapan, toplumun bilgilenmesini sağlayan bir işlevi var. Aynı zamanda basın, ifade özgürlüğü demek düşünce özgürlüğü demek. Halkın kendini basın aracılığıyla ifade etmesi demek. Bütün bunların önünü kesmek için basına yönelik bir saldırı dalgası var. Bu yeni değil. Çok uzun zamandır özgür basın çalışanı arkadaşlarımız çeşitli bahanelerle, hukuksal bir zeminde gözaltına alınıp tutuklanıyorlardı. Şimdi de toplu bir operasyonla 16 gazeteci tutuklandı. Bunun özgün yanı ise Kürt basınına yönelik olmasıydı” dedi.
 
Gazetecilerin haber takip ettikleri zamanda dahi polis engellemesine maruz kaldığına dikkat çeken Züleyha, “Genel olarak basına yönelik topyekûn bir saldırı var. Bu saldırı sadece gözaltıyla olmuyordu. Eyleme gittiklerinde, açıklamaya gittiklerinde saldırıya uğruyorlardı. Kameralarına el konuyordu. Ekonomik olarak da zor yöntemiyle basını susturmaya çalışıyorlardı. Basın İlan Kurumları’nda özgür basına ilan verilmemesi, sürekli cezalar kesilmesi, sürekli tehdit edilmeleri gibi çoklu bir yöntem kullanıyorlardı” şeklinde konuştu.
 
‘Basın olmasa bu haberleri öğrenmeyecekti’
 
8 günlük gözaltı sürecinin kendisinin bir işkence yöntemi olduğunun altını çizen Züleyha, “Ortada zaten bir suç yok aslında. Basın görevini yaptıkları için alındılar. Özgür basın geleneğini devam ettirdikleri için alındılar. 8 günün ardından da 16 arkadaşımız tutuklandı. Bu ses kesmeye yönelik bir tutuklama. Kürt basınına yönelik bu özel saldırı dalgası, hem Kürt halkına yönelik bir bütün saldırı dalgasının parçası hem de tüm topluma yönelik saldırı dalgasının parçası. Basının olmadığı yerde halkın da düşüncesini açıklama, haber alma hakkı ortadan kaldırılıyor. Basın olmasa, biz helikopterden atılan insanları, ölümleri, cezaevlerinde gerçekleşen katliamları öğrenemeyecektik. Kürt halkına yönelik topyekun bir Kürt düşmanlığı siyasetinin bir parçası olan iktidardan gelen eylemleri öğrenemeyecektik” ifadelerini kullandı. 
 
‘Özgür basın Musa Anter’in kalemini yerde bırakmadı’
 
HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan da, iktidarın basına planlı bir şekilde yöneldiğine işaret etti. 1990’lardan, Apê Musa’nın katledilişinden bu yana özgür basın üzerinden baskı operasyonlarının sürdüğüne dikkat çeken Muazzez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu AKP eliyle daha da yoğunlaştırılmış. Çünkü 90’lar dönemini aşan bir faşizm ve ırkçılıkla, toplumu sindirme ve Kürtlere yönelik inkar, imha ve soykırım operasyonları yürütülüyor. Kadın kırımı hat safhaya ulaşmış durumda. İktidarın bütün hukuksuzluklarını duyuran basına yönelik gözaltı ve tutuklama konseptini bir yöntem olarak oluşturmuş durumda. Özgür basın olmazsa toplumda yaşanan birçok şeyi bilmeyeceğiz. Bir anneye çocuğunun cenazesinin kargoda verilişini bilmeyecektik. İmralı’dan başlayarak tüm cezaevlerini saran ve tüm toplumun yaşamını tecrit altına alan tecrit politikasından bihaber olacaktık. Toplumun tüm bunlardan haberdar olmaması ve ses çıkarmaması için de bu faşizmi ve hukuksuzlukları haber yapan özgür basına da bir yönelimdi. Susturulmak isteniyor ama özgür basın Musa Anter’in kalemini yerde bırakmadı. Bugün de iktidarın Kürt düşmanı, kadın düşmanı politikalarını deşifre etmeye devam etti. Son tutuklamalar da buna yönelikti. Gazeteciler şahsında toplumu susturmak istiyorlar.”
 
‘Onların sesi olmaya devam edeceğiz’
 
15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından özgür basın kurumlarına yönelik saldırıları, KHK operasyonlarını ve çok sayıda gazetecinin gözaltına alınmasını da hatırlatan Muazzez, tüm bunların bir saldırı konsepti olduğunu ifade etti. Muazzez, “Sadece basın emekçilerinin değil, bir toplumun, haber alma hakkını savunması, ülkede yaşananlardan haberdar olabilmesi için tutuklama ve yönelimlere karşı ses yükseltmesi ve itiraz etmesi gerekir. Özgür basın susmadı, susmayacak. Arkadaşlarımız sadece haber yaptığı için tutuklandı. Bu operasyonlar sonuç vermeyecek ve arkadaşlarımız serbest bırakılacak. Bizler de tutuklanan arkadaşlarımızın yanındayız ve onların sesi olmaya devam edeceğiz” şekliden konuştu.
 
‘Faşizme karşı hakikat mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz’
 
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ise, basına yönelik saldırıların yeni olmadığını ve AKP iktidarının basını sürekli hedef aldığını kaydetti. İktidarın gerçeklerden korktuğunun altını çizen Oya, “Gerçeklerin halka duyulmasından korkuyor. Yandaş basın yarattı, olmadı, basını gözaltı ve tutuklamalarla baskı altına almaya çalıştı. Bu kadar baskılara rağmen basın hakikat mücadelesinden vazgeçmedi. Şu anda dezenformasyon yasasıyla sosyal medyayı da zapt u rapt altına alacağını zannediyor. Artık bu iktidarın halkta bir umut vadetme hali yoktur. O nedenle baskı ve zorla yönetmeye çalışıyor” dedi. 
 
‘Bölgeye dair gerçeklerin duyulması engellenmek isteniyor’
 
İktidarın en büyük korkusunun gerçeklerin duyulması olduğunu belirten Oya, Kürt gazetecilerin bu kadar hedef alınmasının sebebinin de bölgeye dair gerçeklerin memleketin dört bir yanından duyulmasının engellenmesi olduğunu kaydetti. Bu nedenle 16 Kürt gazetecinin tutuklandığını dile getiren Oya, “Ne yaparlarsa yapsınlar bu ülkede halkımız bütün gerçekleri biliyor, izliyor. Faşizme karşı hakikat mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz. Bu mücadele hep birlikte sokakta verilmesi gerekiyor.  Biz hem Meclis’te, hem sokakta hem de bulunduğumuz her yerde bu tepkiyi yükseltmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz” dedi.