İstanbul Sözleşmesi'ni yüzlerce avukat savunacak

  • 09:04 26 Nisan 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - Danıştay’da 28 Nisan’da görülecek İstanbul Sözleşmesi davasına katılım çağrısında bulunan SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesinin kadınlar açısından büyük bir umut olacağını ifade ederken, EŞİK üyesi Berrin Sönmez ise Danıştay’ın vereceği kararın Türkiye’de hukukun üstünlüğünü de belirleyeceği mesajını verdi.
 
Türkiye’nin 19 Mart 2021 tarihinde imzaladığı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ya da bilinen adıyla  İstanbul Sözleşmesi, 20 Mart 2021’de Resmi Gazete'de yayımlanan kararla tek taraflı fesih edilmişti. Fesih kararının iptaline ilişkin Türkiye’nin dört bir yanından kadın kurumları, siyasi partiler, barolar, çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve bireysel olarak kadınlar Danıştay’a kararın yürütmesinin durdurulması talebiyle başvuruda bulunmuştu.  Danıştay, İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK),  “Anayasaya göre yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanı’nda olduğu, milletlerarası antlaşmaları sona erdirilmesinin de yürütme yetkisi vardır” diyerek itirazları reddetmişti. 
 
Danıştay’ın bu kararına rağmen, süreç içerisinde İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararına karşı Danıştay’a birçok yeni başvuru yapıldı. Kurumsal olarak Diyarbakır ve Ankara Barosu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) 29 Ekim Derneği, bireysel olarak da İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve Gelecek Partisi’nden başvurular kabul edildi. Yapılan başvurulara ilişkin Danıştay 10’uncu Dairesi 28 Nisan’da fesih işleminin iptali istemiyle açılan davaların esasını görüşerek karara bağlayacak.
 
SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey ve Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) üyesi Berrin Sönmez 28 Nisan’da Danıştay 10’ncu Dairesi’nde görülecek İstanbul Sözleşmesi davasına çağrıda bulundu.
 
‘Türkiye’de kadınları koruyacak tek bir yasal düzenleme vardı’
 
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hâkim olduğunu, bunun yanı sıra ataerkil yapının süregelen durumu ve iktidarın erkekleri destekler nitelikteki söylemlerinden kaynaklı kadınların ciddi bir saldırı altında olduğunu söyleyen Selma, “Evde, kamuda, sokakta, kadınlar her yerde güvende hissetmediği koşullarda yaşıyor. Türkiye’de kadınları koruyacak olan tek bir yasal düzenleme vardı. Düzenleme Cumhurbaşkanın 19 Mart’ta aldığı kararla bir gece yarısı fesh edildi. O süreçten bu yana kadın katliamları ciddi derecede arttı. Sadece katliam değil, şiddette de ciddi bir artış yaşandı. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla erkekler güç aldı ve her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında çok sayıda kadının katledildiğine şahitlik ettik” dedi. 
 
‘Şiddetin en yakın tanıklarıyız’
 
Sendika olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüzüklerinde yer aldığını,  faaliyetlerini ve çalışmalarını bu noktada belirlediklerini ifade eden Selma,  “İstanbul Sözleşmesi’ne başından beri taraftık. Bu taraf olma halimizi de eylem, etkinlik, açıklamalarımız ve kendi iç tüzüğümüzde kadınların konumlandırılması üzerinden geliştirdik. Şiddete maruz kalan kadınların ilk başvurduğu yerler hastaneler, aciller veya aile hekimleri olur. İlk tespitlerimiz oradan başlıyor ve müdahil olma konumumuzda oradan başladı. Kadın sığınma evlerinin, ŞÖNİM’lerin olduğu yerlerde arkadaşlarımız şiddetin önlenmesi ve gerekli mekanizmaların işletilmesi için büyük bir emek verdi” ifadelerini kullandı. 
 
‘Meclis’in aldığı kararı Meclis feshedebilir’
 
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından 4 Nisan’da SES olarak, “Bu kararı kabul etmiyoruz” diyerek Danıştay’a başvurduklarını anımsatan Selma, davanın Danıştay’da kabul edildiğini anımsattı.  Selma, “Biz ‘Meclis’in aldığı bir kararı yine Meclis feshedebilir. Cumhurbaşkanın bir söylemi ile feshedilemez ve anayasa aykırıdır’ diyerek kararın durdurulmasını talep ettik. Danıştay altı kurumun başvurusunu kabul ederek davayı esastan görüşecek” ifadelerini kullandı.
 
Davaya katılma çağrısı
 
28 Nisan’da Danıştay’da esastan görüşülecek davaya katılım çağrısında bulunan Selma, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesi için mücadele edeceklerini kaydetti. Ülkede hukuk namına tek bir kırıntı kalmadığını ancak Danıştay’ın bu kararının anlamlı olduğunu ifade eden Selma, “Kadınlar olarak nasıl ki dişimiz ve tırnağımızla Sözleşme’nin hayata geçmesi için çaba sarf ettiysek yeniden yürürlüğe girmesi için de mücadele edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyen bütün kadınları 28 Nisan’da saat 09.30’da Danıştay önüne bekliyoruz” diye konuştu. 
 
‘Fesih kararı için harekete geçtik ama durduramadık’
 
EŞİK olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih bildiriminden önce eylem ve etkinliklerine başladıklarını ifade eden Berrin Sönmez ise AKP’nin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısından sonra Numan Kurtuluş’un İstanbul Sözleşmesi’ne dair söylemlerinin ardından işin ciddiyetinin anladıklarını hatırlattı. Söz konusu söylemlerin ardından hemen siyasi partilerle görüşme noktasında harekete geçtiklerini ama net bir yanıt alamadıklarını belirten Berrin, “Fesih kararını durdurabilmek için hemen harekete geçtik ama durduramadık. Durduramayınca, 20 Mart’tan itibaren ciddi bir şekilde miting hazırlığına giriştik. İllerde EŞİK bileşenleri ve gönüllerinin çalıştıkları her yerde kadınlar bir araya geldi. İstanbul’da yaptığımız miting çok ses getirdi. Biz ‘vazgeçmiyoruz’ dedik. Biz bu söylemi fesih bildiriminden önce söylemiştik” ifadelerini kullandı.
 
Danıştay’a 200’den fazla dava açıldı
 
Kadınlar olarak, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sloganını kullandıklarını ve bu sloganın sadece Türkiye’de değil pek çok ülkede de anlamlı hale geldiğine vurgu yapan Berrin,  Danıştay’a 200’den fazla dava açıldığını ve fesih bildirimin yürürlüğe gireceği güne üç gün kala Meral Akşener’in başvurusuna yanıt geldiğini ancak sonrasında aylar içerisinde başvuruların hepsinin reddedildiğini vurguladı. 
 
‘Savcı mütalaaları umut verici’
 
Yürütmeyi durdurma konusunda bir üst mahkemeye başvuruların yapıldığını ancak üst mahkemeden de ret kararı geldiğini anımsatan Berrin şöyle devam etti: “Esasa ilişkin savcı görüşleri geldiğinde bu kez tekrar denedik. Çünkü esasa ilişkin mahkemenin görüşmesi için önceden verilen savcı mütalaaları tam olarak karşı oy kullanan hakimlerin gerekçeleriyle hem bizim gerçeklerimizle hem de açılan davalarda yer alan ifadelerde çok fazla örtüşüyordu. Hakim heyetinde nasıl bir değişiklik olur, neler yapılır bilmiyoruz ama bir şekilde bir kararın iç hukuka nedenli aykırı olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor.”
 
‘Çağrımıza 500’den fazla avukat yanıt verdi’
 
EŞİK dışındaki hukukçularla ortaklaştıklarını, çok geniş bir planlama yapıldığını aktaran Berrin, EŞİK avukatlarının yetki belgesi düzenlemek için harekete geçtiğini ve duruşması görülecek olan örgütlerden yetki verilmesi çağrısında bulunduklarını söyledi. Barolarında iş birliği içerisinde olması için çağrılar yaptıklarını dile getiren Berrin, “EŞİK’in yaptığı bu çağrıya 600’ü aşmış bir geri dönüş aldık. Başta 250 avukatla gitmek istedik ama bir günde bu sayıya ulaşınca 500’e çıkardık. Her çağrımız cevap buldu. Bin avukatın Danıştay’a gitmesi mümkün değil, Danıştay ile görüşülüyor. Danıştay’da 20 kişilik duruşma salonları var, 20 kişilik duruşma salonlarında 30’a çıkarma üzerinden konuşuluyor. Danıştay’ın bir konferans salonu var, o salonu duruşma salonuna dönüştürmeleri için uğraşıyoruz” ifadelerinde bulundu.
 
‘Erkek şiddeti ile mücadele için İstanbul Sözleşmesi şart’
 
Danıştay’da karşıt bir görüş çıkması durumunda yıllardır söylemeye devam ettikleri sözleri söylemeye devam edeceklerinin altını çizen Berrin, İç hukukta İstanbul Sözleşmesi’nin hala yürürlükte olduğunu hatırlattı. Berrin, “Cumhurbaşkanı kararından sonra kamu görevlileri, şiddet mekanizmalarında çalışan kurumlar İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak bir yana ağızlarına bile almıyorlar. Erkek şiddetiyle mücadele etmek için İstanbul Sözleşmesi şart. İç hukukumuza göre sözleşme ve 6284 sayılı yasa hala yürürlükte. Sözleşmeyi tek kişinin gerekçe göstermeden iptal etmesi mümkün değil” ifadelerini kullandı. 
 
‘Danıştay’ın vereceği karar hukukun üstünlüğünü de belirleyecek’
 
İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması için çağrılar yapmaya devam edeceklerine dikkat çeken Berrin, “ İptal kararı çıkmazsa hukuki mekanizmaları işletmeye devam edeceğiz. AYM ve AİHM’e kadar gideceğiz. Danıştay’ın vereceği karar kadınlar, çocuklar, LGBTİ+ları şiddetten korumak için daha çok güçlenecek. Mesele İstanbul Sözleşmesi’nden ibaret değil. Mesele Türkiye’nin geleceğine dair karar vermek. Türkiye’de hukukun üstünlüğü temel sorunlarımızdan biri. İstanbul Sözleşmesi’ne dair Danıştay’ın vereceği karar, Türkiye’de hukukun üstünlüğü adına belirleyici olacak. Kadınlar mücadeleye devam edecek ama hukukun üstünlüğüne dair de bir adım atılmış olacak. İptal kararı çıkmazsa hukukun bu ülkede idarenin keyfine göre hareket ettiğini bir kez daha deneyimlemiş olacağız” şeklinde konuştu.