‘Abdullah Öcalan kadının üzerindeki binlerce yıllık ölü toprağını kaldırdı’

  • 09:01 3 Nisan 2022
  • Güncel
 
Hikmet Tunç
 
VAN - Kadın Kurtuluş ideolojisinden, jineolojîye PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük mücadelesindeki yerine dair değerlendirme yapan Jineolojî Akademisi’nden Sosyolog Neslihan Şedal, Abdullah Öcalan’ın kadınlar üzerine atılan binlerce yıllık ölü toprağını kaldırdığını vurgulayarak, 4 Nisan’ında kadınlar açısından mücadele yöntemlerini geliştirdiği ve yeniden doğuşu simgelediğini ifade etti.
 
Kürt halkı için ‘Yeniden doğuş’ olarak görülen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da Kürtler bulundukları her alanda fidan, çiçek dikerek kutlama gerçekleştiriyor. Abdullah Öcalan, geliştirdiği Demokratik Ulus paradigması ile sadece Kürt halkı için değil Ortadoğu halkları başta olmak üzere tüm halklar önderi olarak görülüyor. PKK Liderinin paradigmasının hayata geçtiği Rojava, halkların ortak ve özgür yaşamının mümkün olabileceğini gösterirken, Abdullah Öcalan en büyük katkıyı Kürt kadınları başta olmak üzere kadınların özgürlük mücadelesine sundu. 1998 yılında geliştirdiği Kadın Kurtuluş ideolojisi ile kadınların her alanda özgün örgütlüğünün önünü açarken bugün dünyanın çeşitli yerlerinde tartışılan Jineolojî ise kadın mücadelesinde çığır açtı.
 
Jineolojînin kadın mücadelesindeki yerini ve Abdullah Öcalan’ın kadınlar için anlamını  Jineolojî Atölyesi’nden Sosyolog Neslihan Şedal ile konuştuk.
 
‘Jineolojî yaşamın hakikatle bağını arıyor’
 
Jineolojînîn bin yıllardır süregelen kadın direnişlerinin, kadın mücadelesinin birikiminden ve değerlerinden süzülerek ortaya çıktığını ifade eden Neslihan, yine kadın mücadelesinin günümüze kadar getirmiş olduğu bilgi yapılanması jineolojînin bilgi felsefesini oluşturduğunu söyledi. Bu noktada bilgi ve bilme biçimlerinin hakikatle bağını araştırma gibi bir iddiası olduğunu vurgulayan Neslihan, “Jineolojînin bilginin ne anlama geldiğini, kimlerin ürettiğini, bilginin toplum için ne işe yaradığını, hakikatle olan bağı, yaşam derdi var mı? Yok mu?  gibi sorular bilgi felsefesinin kapsamında olduğunu ve yine bu soruların cevaplarını arayan bir yerde olduğunu biliyoruz” dedi.
 
‘Bilgi yapılanmalarının yaşam derdi kalmamıştır’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Bilgi yapılanmalarının yaşam derdi kalmamıştır” sözünü hatırlatan Neslihan, “ Bu dönemde kadının bilgisinin yeniden toplumla buluşması, tarih içerisinde saklanmak istenen kadın bilgisinin yeniden toplumu ve yaşamı anlamlandıracağı gerçekliğini de jineolojîyi tartıştıkça geliştirdikçe daha iyi görebiliyoruz. Sosyal bilimlere karşı geliştirilen eleştirilere baktığımız zaman ise sosyal bilimlerin görevinin ne olduğunu, sorumluluğunun ne olduğuna dair çözümlemeler geliştirdiğimizde bilimin sosyalliğinden yola çıktığımız zaman aslında toplumsal yaşamı kolaylaştıran, toplumsal yaşama anlam biçen toplumdaki sorunları çözmeye çalışan yapılanmalar olduğunu biliyoruz. Fakat 21’inci yüzyılda bizler sosyal bilimlerin artık bir çıkmazın içerisinde olduğunu ve krizli bir hal yaşadığına da tanıklık ediyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Jineolojî çıkış yapabilir…’
 
Neslihan, mevcut sosyal bilimlerin toplumsal kriz ve toplumsal sorunlara çözüm bulmadığı, yaşamı anlamlı kılmadığı, toplumu parçaladığı tespiti üzerine geliştirilen eleştirilere, Abdullah Öcalan’ın ‘Jinolojî temel bir çıkış olabilir’ söylemiyle daha derinlikli araştırma ve tartışmaların yaşandığını vurgulayarak, “Tabi jinolojîyi geliştirmek için birçok farklı sebep var.  Tarihi gizlenmiş, bilgisi çalınmış kadınlar olarak bu bilginin ve tarihin peşine düşmek gibi bir derdimiz var.  Cinsiyetçilik ve bu ideolojinin dayanaklarının kadını yok sayması kadını hiçleştirme çabalarının sonucu her gün yüzlerce kadının katlediliyor olması, intihara sürüklenmesi, yaşanan katliamlara karşı da jinolojîyi geliştirmemiz gerektiğinin de farkındayız aynı zamanda. Jineolojînin kadın ve erkek arasındaki ilişkinin iktidar üretmeyen bir ilişkiye dönüştürebilmesi, özgür kadın ve özgür erkek kişiliklerin geliştirilmesinin ‘özgür eş yaşam kuramını gerçekleştirmek’ ile mümkün olduğunu savunur” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’
 
Özgür ve eşit bir yaşamı geliştirme konusunda, Abdullah Öcalan’ın “Kadın özgürleşmeden, toplum özgürleşemez” belirlemesinden yola çıkılması gerektiğini söyleyen Neslihan, “Yine  ‘kadınla erkek arasındaki sorunlar anlaşılmadan, toplumsal hiçbir sorunun yeterince anlaşılamayacağı ve çözülemeyeceği’ tespitlerinin yöntem olabilme noktasında önemli tespitler olduğunu vurgulamak gerekir. Bu ilişinin gelişebilmesi için de her iki cinsinde birbirini irade olarak görmesi her iki cinsin birbirinin varlığını tanıdığı birbirine karşı konumlandırılan kişiliklerin birbirinin doğasını tanıması gerektiğine dönükte alternatif yaşamın nasıl olabileceğini de belirtiyor. Özgür eş yaşamın ilkelerinin neler olması gerektiği ve ilkelerini oluşturabilme konusunda yöntem gösteriyor. Jineolojînîn Özgür eş yaşam kuramını geliştirirken temel iddiası kadın ve erkek doğalarını açığa çıkararak toplumsal doğayı anlamlandırmaktır” dedi.
 
‘Kürt kadın mücadelesi sonucu kurtuluş ideolojisini oluşturdu’
 
Neslihan Kadın Kurtuluş ideolojisinin kadına dayatılan köle yaşama karşı geliştirildiğini ifade ederek, “Erkeğin kadını soy sürüm aracı olarak görmediği, tamamen mülkiyet ilişkilerini ret eden etik ve estetik ilkeler dahilinde bir yaşamı geliştirmesi noktasında da alternatifler sunuyor. Burada bizim için kopuş teorisi çok çok önemli bir yerde duruyor. İnşa edilmiş kadınlık ve erkekliğe dair köleci ilişkilerden kopmayı ifade ediyor. Özgür eş yaşamı geliştirmek için ihtiyacımız olan ideolojik perspektif ise Kürt kadın hareketinin mücadeleleri sonucu gelişen  kadın kurtuluş ideolojisi ve temel ilkeleridir. Yurtseverlik ilkesinden tutalım da kendimizi özgür kılabilme irademizi, yöntemlerini yine yaşamı etik ve estetik değerlerle örebilmenin ilkesini de önümüze koymuş oluyor” diye belirtti.
 
‘Kadının özsavunmasını geliştirmesi gerekiyor’
 
Jineolojînin cinsiyetçiliğe karşı çetin bir mücadele yürüttüğünü kaydeden Neslihan, “Çünkü bizler inşa edilmiş kadınlık ve inşa edilmiş erkeklik olarak birbirimizi tanımayan, erkeğin tamamen egemen, kadının ezilen bir konuma konulduğu ve bu kodlarla yetiştirildiğimiz bir gerçeklik söz konusu. Her türlü hakkı erkeğe tanıyan her türlü şiddeti uygulayabileceği, kadını katledebileceği gerçeğinden yola çıkarak, jineolojînin yaşamın tüm alanlarına girerek cinsiyetçi kodları teşhir edip cinsiyetçilikle mücadele etmek gibi bir amacı var. Ayni zaman da kadının özsavunmasını geliştirmesi gerektiğine dairde ciddi tespitleri var. ciddi alternatif sunumları var. Kadının her türlü fiziki ve zihni olarak sömürüldüğü gerçekliğiyle karşı karşıya iken, özsavunmanın bilimi olarak hayatımıza giriyor jineolojî. Özsavunmamızı gerçekleştirirken tarihimizi ve özümüze dönme alternatiflerini de sunuyor. Bunu yaparken her türlü ideolojik hiçleştirmeye ve bize karşı gelişen saldırılara dönükte bize yol yöntemin ne olduğunu gösteriyor” dedi.
 
‘Kadın varlığı yaşamla ifade ediliyor’
 
Binlerce yıllık kadın direniş tarihinin peşine düşerken arkeolojik kazıların yeniden kadın bakış açısı ile ele alınması gerektiğini dile getiren Neslihan, “Bizler bu tarihsel süreçte kadın tarihini deşerken, jineolojî kadın hakikatinin bilgisine ulaşabilmek, kadının kadim bilgisine ulaşmanın yol yöntemini de gösteriyor. Kadının hakikat ve yöntemi olarak jineloojîyi değerlendirirken, Atölyelerde tartıştığımızda dahi kadını tanımlarken bizi aşağılayan, bizi yok sayan, bizi karalayan birçok tanıma karşı kadın kavramı barışla, yaratıcı olmakla, özgürlükle, yaşamla ifade buluyor. Buda yeniden kendi tanımlamamızı yapmak için ciddi bir araştırmanın yapılması gerekliliğini gösteriyor” şeklinde konuştu.
 
‘Kadının erkekle ittifak kurmamasının bedelini şeytanlaştırılmakla ödüyor’
 
Yaşamın öncü rolünü kadınların üstelendiğini sözlerine ekleyen Neslihan, “Ahlaki bir toplumun varlığını da görmüş oluyoruz. Sonraki süreçlerde erkek aklın ittifakıyla birlikte kadının bilgisinin çalınmaya başladığını, kadının yönetim bilgisine müdahale edilmesiyle birlikte ilerleyen süreçlerde kadının bedeni şahsında hakikatinin parçalandığını, kimliğinin parçalandığını görüyoruz. Yine süreç devam ederken kadının iktidara alet edilmek istendiğini fakat kadının erkek iktidara alet olmak istemediği yerde ne kadar karalandığını, şeytana ortak kılındığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Tarih direnen kadınlarla dolu’
 
Dolayısıyla cinsiyetçilik ideolojisi inşa edilmeye başlanırken, kadının kimliklerinin yok sayıldığı, karalandığı, hakikatinin alaşağı edildiğini söyleyen Neslihan, “Özgür kadın kimliğinin yok edilmeye çalışıldığı gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Fakat binlerce yıl içerisinde bu sıfatları kabul etmeyen kadına karşı geliştirilmeye çalışılan kimlikleri ret eden güçlü kadın karakterleri ile karşılaşıyoruz. Direnen kadınlarla karşılaşıyoruz. Hem bireysel, hem örgütlü kadın direnişleriyle karşılaşıyoruz. Tam da bahsettiğimiz kadının kadim bilgisi bu direnişlerle günümüze kadar gelmiş oluyor. Bu bilgi felsefesinin tamamı ve yeniden kadının tarih içerisinde gizlenmiş olan bilgisinin toplumla buluşması dediğimiz meselenin bilimsel zeminini jinolojî oluşturmuş oluyor. Böylece kadın yeniden kendi bilgisi ile buluşurken bir uyanış diriliş ve özsavunma hali gerçekleştiriyor” dedi.
 
‘4 Nisan kadının kendini yeniden tanımladığı gün’
 
Abdullah Öcalan’ın 73’üncü yaşının kutlandığı 4 Nisan’a değinen Neslihan, “Sayın Abdullah Öcalan’ın doğum gününün dünyadaki tüm kadınlar için biyolojik bir doğumun ötesinde; yeniden yaradılışı ifade eden, yeniden bir doğum halini ifade eden, binlerce yıldır kadınlar üzerine atılan ölü toprağın kalktığı, yok edilmek istenen kadının kendini yeniden tanımladığı, yeniden kendi mücadele yöntemlerini belirlediği bir süreç olarak değerlendirmek gerekir” ifadesini kullandı.