Avukat Rengin Ergül: Tecride karşı uluslararası kurumlara çok iş düşüyor

  • 09:02 2 Mart 2022
  • Güncel
 
DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uygulanan tecride ilişkin konuşan ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, “Yapılanlara karşılık hem hukukçulara, hem siyaset alanına hem de uluslararası kurumlara çok iş düşerken, bu durumun da teşhir edilmesi gerekiyor” dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit her geçen gün derinleşiyor. Avukatlar, müvekkilleri Abdullah Öcalan’la görüşmek için her hafta başvurularını sürdürürken, bu başvurulara olumlu ya da olumsuz yanıt verilmiyor. Müvekkillerinden haber alamayan avukatlar, 22 Kasım 2021’de Bursa Ceza İnfaz Hakimliği’ne “derhal görüşme” başvurusunda bulundu. Hakimlik, görüşmeye engel olarak Abdullah Öcalan hakkında 12 Ekim 2021’de verilen 6 aylık avukat görüş yasağı ile 18 Ağustos 2021’de verilen 3 aylık aile görüş yasağı kararları gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Ancak yasağa gerekçe gösterilen kararlara dair avukatlara bilgi verilmedi. Son olarak Abdullah Öcalan’ın avukatları, yaptıkları başvurulardan olumlu bir geri dönüş alamadığı için 3 Şubat’ta yeni bir girişimde bulunarak, Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörüne “Acil eylem” başvurusu yaptı.
 
Tecride ilişkin konuşan Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Rengin Ergül, tecridin günden güne ağırlaştığına dikkat çekti.
 
‘Her dönem çeşitli gerekçelerle görüşmeler engelleniyor’
 
İmralı’da kişiye özel bir infaz rejimi olduğunu belirten Rengin, Türkiye’nin ne mevcut yasalarını ne de uluslararası sözleşmelerin PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde alınmış kararlara uygun davrandığını söyledi. Rengin, “Evet Sayın Abdullah Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü… Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin infaz rejimleri diğer hükümlülere göre daha farklı. Çünkü bazı haklar kısıtlanıyor. Ancak Sayın Öcalan’a bu haklar bile tesis edilmiyor. Ailesiyle görüştürülmüyor, kısıtlanıyor. Bu her dönem yapılan bir şey ve her dönem çeşitli nedenler sıralanıyor. Eskiden koster bozuktu, şimdi ise sürekli yinelenen disiplin cezaları var. Aslında Türkiye meşru yasal bir zemine de sahip değil. Siyasal iktidar bunun zeminin besleyecek bahaneler uyduruyor” dedi.
 
‘Kurumlar güçlerini daha etkin kullanmalı’
 
Rengin, tecride karşı birçok alanda çaba göstermek gerektiğine vurgu yaparken, “Yapılanlara karşılık hem hukukçulara, hem siyaset alanına hem de uluslararası kurumlara çok iş düşüyor. Bu durumun teşhir edilmesi gerekiyor. Uluslararası kurumlara çağrıda bulunmak gerekiyor ve tecridi kırmak için de bu kurumların Türkiye üzerindeki denetim gücünü daha etkili kullanması gerekir” sözlerine yer verdi.
 
'Düşman ceza hukuku  siyasal iradelerini ortadan kaldırma şeklinde uygulanıyor'
 
Kürtlere ve toplumsal muhalefete düşman ceza hukuku uyguladığına dikkat çeken Rengin, “Bu düşman ceza hukuku ya onları ortadan kaldırma ya da siyasal iradelerini ortadan kaldırma şeklinde uygulanıyor. Dolayısıyla bugün Sayın Öcalan’ın siyasal temsiliyeti var. Bu siyasal temsille baş edemeyen siyasal iktidar bütün tezahürlerini ve mekanizmalarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yani tecridi ifade etmek, tecridin kaldırılmasını ifade etmek kesinlikle suç değil. Bugünkü koşullarda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’den eylem planı istemesi sonrası yine AİHM’nin Sayın Öcalan ile ilgili verdiği kararı göz önünde bulundurduğumuzda; 25 yılını doldurmak üzere olan Sayın Abdullah Öcalan’ın umut hakkını yani özgürlüğünü savunmak suç değil. Eşit infaz rejiminin uygulanmasını istemek suç değil. Aksine Türkiye kamuoyunun sahip çıkması gereken taleplerdir” şeklinde konuştu.
 
‘Siyasi iktidarın hapsetmekle ilgili rotası var’
 
Tecridin iki boyutu olduğuna dikkat çeken Rengin, bunun Kürt siyasal hareketi ve Türkiye solu üzerinden şekillendiğine işaret etti. Rengin, “İlki Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye’ye getirilmesi ve tutuklanması. Diğeri de 19 Aralık cezaevi katliamı… 19 Aralık cezaevi katliamında da F tipi cezaevine ilişkin bir eylemsellik vardı ve bu katliamla bastırıldı. Dolayısıyla o yıllardan itibaren bir F tipi sistemi inşa edildi ve tecrit gün geçtikçe derinleştirildi. Bu F tipi sistemi ile bugün Türkiye’nin birçok bölgesinde yeni cezaevleri inşa ediliyor. Bunlar ya F tipi ya da yüksek güvenlikli olarak yapılıyor. Aslında siyasal iktidarın yeni bir toplumun inşasındansa yeni cezaevlerinin inşası ve toplumsal muhalefet ile Kürt siyasi hareketini buraya hapsetmekle ilgili bir rotası var. Bunu da en korkunç şekilde tecritle uyguluyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Mahpuslar yalnız bırakılmamalı’
 
Rengin, cezaevlerindeki açlık grevlerini de hatırlatarak, şunları dile getirdi: “Mahpuslar hem kendilerine hem de Sayın Abdullah Öcalan’a dönük devam eden ağır tecrit için açlık grevine girdi. Bu da bir yönüyle başarıya ulaştı. Mahpusların hiçbir aracı ve imkânı olmadığı için bedenleri üzerinden başlattığı açlık grevi eylemleri öyle kitleselleşti ki Türkiye İmralı ile görüşmenin yollarını açmak zorunda kaldı. Dolayısıyla Türkiye’deki siyasal iktidar muhalefetten intikam alma konusunda çok başarılı olduğu için mahpuslardan bunun intikamını aldı. Yeri geldi disiplin cezaları, yeri geldi infazlarını yaktı. Aslında bu mahpusların içerideki bütün kısıtlılıklara rağmen bir direniş örgütlemeyi ve bu direnişle adım atmaya zorlamaları sebebiyle iktidarın intikamına maruz kaldılar. Bu noktada da hukukçular ve insan hakları savunucuları mahpusları yalnız bırakmamalı ve haksızlıklara karşı ses çıkarmalıdır.”